Bilimkurgunun önemli ve etkili yazarlarından Ray Bradburry’nin Fahrenheit 451’ini diğer kitaplarından ayıran en ilgi çekici özelliği çok kısa sürede yazılmasıdır. Bradburry, o sıralarda yeni doğmuş kızından dolayı evde çalışamamaktadır. Daha sessiz yerler arar; ama ofis kiralayacak parası da yoktur. Bir gün UCLA’in etrafında dolaşırken, bir kütüphanenin bodrumundan gelen daktilo sesleri duyar. Burada yarım saati 10 sente daktilo kiralamaktadırlar. Yazar bir torba dolusu 10 sentlikle odaya girer ve daktilosunun başına oturur. Sonraki dokuz gününü bir yandan alıntılayacak güzel bir şeyler bulmak için kitaptan kitaba koşarak, bir yandan da yazarak geçirir. Böylece kitabın ilk versiyonunun yazımı dokuz günde biter ve sadece 9 dolar 80 sente mal olur.
Ancak Fahrenheit 451’in hikayesi bununla da sınırlı değildir. Kitabın ham hali pek çok kısa öyküden oluşuyordu ve Bradbury, bu kısa öyküleri bile yayımlayacak yayınevi bulmakta zorluk çekiyordu. Uzak ama olası bir gelecekte, kitap okumanın ve bilginin paylaşımının kısıtlandığı bir dünyayı resmeden bu öyküleri yayımlamaya istekli yayınevi bulmak o kadar da kolay değildi. Derken yazarın yardımına Hugh Hefner koştu. Evet evet, hani şu onlarca sarışınla beraber aynı evde yaşayan, Playboy’un kurucusu, çapkın Hugh Hefner! İlginçtir ki yayıncılar tarafından kabul görmeyen bu kitap Hefner’ın hoşuna gitti ve Fahrenheit 451, ilk kez Playboy dergisinde yayınlanmaya başladı.
Geleceğin Amerikası’nda kitapların yakıldığı bir dönemde geçen eser, üç bölümden oluşuyor ve her türlü sansürle aynılaştırmaya karşı genel bir eleştiri niteliği taşıyor. Eserin ana karakteri Guy Montag, içinde yaşadığı distopyaya sonuna kadar sadık, sorgulamadan işini yapan bir itfaiyecidir. Fakat bildiğiniz itfaiyecilerden değil. İtfaiyecilerin görevi artık kitapları yakmaktır! Bu arada roman, ismini kağıdın yanma noktası olan 451 Fahrenheit’tan almıştır. Önceleri kitap yakmayı bir zevk olarak gören Montag’ın hayatı bir gece evine dönerken Clarisse McClellan adlı onyedi yaşındaki çılgın bir kızla tanışmasıyla tamamen değişir. Romanda, Montag’ın yavaş yavaş bu yoz düzenin en büyük düşmanlarından birine dönüşmesini şahit oluruz.
Not: Eser, 1966 yılında François Truffaut tarafından sinemeya da aktarılmıştır.
Hazırlayanlar: Taha Hacıbektaşoğlu ve İsmail Yamanol