Philip K. Dick’in Matrix Öngörüsü

Philip K. Dick 1963 yılında “Yüksek Şatodaki Adam” romanı ile Marion Zimmer Bradley ve Arthur C. Clarke gibi bilimkurgunun önemli yazarlarını geride bırakarak, türün en değerli ödülü olan Hugo Ödülü’nü kazandı. The Guardian gazetesi bu roman için “Kitapta hiçbir şey göründüğü gibi değil. Karakterlerin birçoğu gerçekte iddia ettikleri kişi değiller ve birçok araç da sahte…” yorumunu yapmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nı Mihver Devletler’in kazandığı alternatif bir tarihi konu alan romanın olay örgüsü, “Çekirge Yalan Söylüyor” adlı popüler bir yeraltı romanı üzerinde yoğunlaşıyor. Çekirge karakteri tarafından yazılan bu düşsel kitap, II. Dünya Savaşı’nın Müttefik kuvvetlerce kazanılmasını konu alıyor. Romandaki “dünya içinde dünya” atmosferine uygun bir biçimde Dick’in romanı da, bu düşsel kitabın kendi “gerçek” dünyasını ortaya koyduğunu ima ediyor.

Yüksek Şatodaki Adam, Dick’in birbirini izleyen gerçeklik deneyimlerinin birçok örneğinden yalnızca biri, ama aynı zamanda en etkili olanı. 1977’de Fransa’daki Metz Bilimkurgu Konferansı‘nda verdiği bir röportajında Dick, David Hume’un betimlediği sezgisel karakterin, gerçeklikler dünyasından ziyade olasılıklar dünyasında yaşadığını ifade etmişti. Dick aynı zamanda, Capard adlı bir otomatik kayıt cihazının, yıkıcı kaosun değişime uğrayıp devletleri eski ilkel haline getirmesini işleyen bir de hikaye anlatmıştı. Dick’e göre Capard, beklenmedik yapılarda, gizemli ve son derece karmaşık bir evrenin örneğiydi.

philip-k-dick

Röportajda Dick, “beklenmedik yapılar” şeklinde ifade ettiği kavram hakkında o kadar çok kişisel teori ortaya atıyor ki, bunların kaydının tutulması çok zorlaşıyor. Ancak aynı konferansta, evrenin son derece gelişmiş bir bilgisayar simulasyonu olduğunu ortaya koyan teorisi hakkında “If You Find This World Bad, You Should See Some of the Others (Bu Dünyayı Kötü Buluyorsanız Diğerlerini de Görmelisiniz) başlıklı bir konuşma da yapmıştı.

“Bu konuşmanın konusu henüz çok yeni bir bulgu hakkında. Gerçekte var olmayan bir şey üzerine konuşuyor bile olabilirim. Bu yüzden hem her şeyi söylemek hem de hiçbir şey söylememek konusunda özgürüm. Bazen romanlarımda ve hikayelerimde sahte dünyaları yazıyorum. Tek kişilik dengesiz özel hayatları yazdığım gibi, yarı gerçek dünyaları da anlatıyorum. Hiçbir zaman söz konusu sahte dünyalarım hakkında teorik veya bilinçli bir izaha sahip değildim; ancak şimdi anladığımı düşünüyorum. Hissettiğim şey, kısmen hayata geçmiş gerçekliklerin, gerçekliği ispatlanmış şeylerle teğet duruşunun bir kopyasıydı. İspatlanmış gerçeklik konusunda çoğumuz fikir birliğiyle mütabıkız zaten.”

Dick, ayrıntılı olarak günlüğüne kaydettiği diş ameliyatından sonra 1974 yılındaki öngörülü ve gizemli deneyimlerini, VALIS ve The Divine Invasion gibi eserlerinde betimlemeye devam etti. Hayallerinin sonucunda Dick; özellikle Yüksek Şatodaki Adam ve bir polis devleti olarak ABD’yi konu aldığı Flow My Tears, Policeman Said (Aksın Gözyaşlarım Dedi Polis) romanına atıfta bulunup, bazı kurgusal eserlerinin edebi anlamda gerçek olduklarına inanmaya başlar. Hatta eserlerinde, son derece korkunç kölelik devleti dünyası anılarından geri kalanları baz aldığını söyler. Ayrıca “farklı, çok farklı bir günümüz yaşamını” hatırlasa da, geçmiş yaşamları hatırlamadığını ileri sürer.

IT-Automation

Nihayet Dick, Matrix konusuna da değinir ve açıkça “Bizler bir bilgisayar yazılımı gerçekliğinde yaşıyoruz ve sahip olduğumuz tek ipucu ise, bazı eylemlerin gerçek dünyamızda ortaya çıkardığı değişimlerdir. Bu değişimler, déjà vu ve değişkenin değiştiğini bildiren bir algı ile alternatif dünyanın dallandığını hissettiriyor.” der.

Oldukça nükteli espri anlayışına sahip olan Dick, birkaç kez dinleyicilere son derece ciddi olduğunu vurgular. Ancak dinleyicilerin çoğunun yüzündeki kuşku ifadesi asla tam olarak silinmez. Elbette Dick’in bu çılgın hipotezleri doğrulanmamış olabilir; ama The Matrix‘in popülerliği sayesinde bir dönem herkesin kafasını meşgul ettiği de bir gerçek. Geçmişten günümüze teorik fizikçiler ve filozoflar, bilgisayar ürünü bir simülasyon içinde yaşayıp yaşamadığımızı ve bunu tespit edip edemeyeceğimizi tartışıyorlar ve bu tartışmalar da daha uzun yıllar boyunca süreceğe benziyor…

Yazarın Metz Bilimkurgu Konferansı’nda yaptığı konuşmayı aşağıdan izleyebilirsiniz.

Hazırlayan: Emre İnanır | Kaynak: OpenCultere

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

okat uzay serisi

70’ler Türkiye’sinde Bilimkurgu: Okat Uzay Serisi

Yeni Dünyalarda Serisi ile Türk okurunu modern yabancı bilimkurgu eserleriyle tanıştıran Çağlayan Yayınevi’nin ardından, Okat …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin