Gelecekte bizi neler beklediğini kimse bilmiyor, fakat geçmişte yapılan gelecek öngörüleri arşivi sürekli büyüyor ve bu arşivi detaylıca tarayabiliyoruz. Tahminler çoğunlukla kötümser olduğu gibi bazen de iyimser. Teknoloji hakkında iyimser ve cafcaflı öngörüler genelde büyük bir hevesle kaleme alınır, fakat distopik ve kötümser gelecek tasarımları yanında sayıları oldukça az kalıyor. Bu durum boşa çıkmış umutlar edebiyatı yarattı. Neden denizaltı şehirlerinde tatil yapamıyoruz? Neden uzaya çıkan roketlere binemiyoruz? Neden uçan arabamızla turlayamıyoruz? Neden robot uşağımız bize martini hazırlamıyor? Ya da kitabın başlığında belirtildiği şekliyle “Jetpackim Nerede?”.
Peter Bowler‘ın çalışması dünün yarınları hakkında daha akademik bir bakış açısı sunuyor. Kitap, erken 20. yüzyıl popüler bilimi üzerine şekilleniyor. O dönemde kayda değer sayıdaki gerçekçi yazar tarafından gelecekle ilgi spekülatif eserlerin yanı sıra, yine dönemin bilimsel araştırmaları ışığında akademik eserler de yayınlanmıştır. Bilimkurgunun yükselişini takiben gelecekle ilgili çalışmalar daha belirgin bir araştırma konusu haline gelmiştir.
Kitabın alt başlığı kapağının tutarlı bir yansıması gibi. Çoğunlukla İngiliz ve Amerikalı yazarların yüzyılın başından 2. Dünya Savaşı sonuna kadar yazdığı eserleri içeriyor. Belirli kısımlarında Fransa, Almanya ve Sovyetler Birliğinden eserler var fakat genel olarak kitap, ABD dışındaki diğer ülkelerin geleceği nasıl yorumladığı ile ilgili değil. İtalyan fütüristliğinin manik radikalliğinden bile üstün körü bahsediliyor. Termonükleer megaölüm stratejistliğinden dönme fütürist Herman Kahn ve Alvin Toffler kitabın kapanış kısmında kısaca yer alıyor. Bunun dışında kitap, gelecek çalışmalarının ufak üniversite enstitüleri, düşünce kuruluşları, istihbarat örgütünden ayrılan kişiler ve hızlı konuşan şirket danışmanlarından oluşan bir potböri tarafından profesyonelleştirilmesi üzerinde duruyor.
Gelecek hakkında daha ciddi düşünülen dönemlerin öncesine yoğunlaşmak, günümüz yazarlarının anlamakta zorlanacağı bazı terminolojileri beraberinde getirebilir. Şimdiki fütüristler öngörüde bulunmaktan kaçınabiliyor; olası gelecekler hakkında düşünme yöntemi olarak alternatif senaryolar üretiyor ve bu senaryoları istenen yöne çekmek için ne gibi eylemlerin yapılması gerektiğini belirlemeye çalışıyorlar. Kitabın alt başlığında belirtildiği gibi, Bowler geçmişteki gelecek tasarımlarının gerçekleşip gerçekleşmediğinden çok, nasıl bir dönemde ortaya çıkıp şekillendiğiyle ilgileniyor. Kurgusal kısmı anlatırken bile bilimkurgu yazarlarını geleceğe dair tahminleri üzerinden ele alıyor. Bunu yaparken gelecek hakkındaki bilimkurgu eserlerinin aslında günümüz olayları ile ilgili yorumlar içeren alegoriler olduğu gerçeğini gözardı ediyor. Hakkını vermek gerekirse ele aldığı yazarların çoğu (H. G. Wells, Arthur C. Clarke ve Isaac Asimov) kurgusal olmayan yazılar da yazdığı için daha dikkatli bir inceleme gerektirmekte.
Yazdıkları kitaplar, gazeteler, dergiler, diğer bilimkurgu eserlerinden alıntılar, filmler ve genel olarak gelecek hakkında tutarlı vizyonlar eserde detaylı bir şekilde sınıflandırılmış. Tematik olarak yapılandırılan alt konular günlük yaşam, iletişim, savaş, enerji olarak kendine yer bulmuş. Genel olarak ağırlık bilim ve teknolojiye ayrılmış, genellikle 20. yüzyıl başlarında hayal edilen bazı fikirlerin yakın gelecekteki yansımalarının gerçekleşip gerçekleşmediği incelenmiş. Viktoryan dönemlerden bu yana gelişen inovasyon dalgası çok kısa sürede keskin değişimlerin yaşanabildiğini kanıtlamıştır. Gelecekte de buna benzer bir gelişim beklenmektedir.
Bowler öngörüler üzerine eğilmesinin temel sebebini, bu öngörülerin halkın bilim ve teknolojiye olan bakış açısının indikatörü oluşuna bağlıyor. Bu temanın analizini yaparken örnek verdiği yazıların kaynağını vermemesi ise genel tutarlılığı biraz zayıflatıyor. Verilen örnekler doğru bir biçimde seçilmiş olmasına rağmen dönemin okuyucuları ve verdikleri tepkiler hakkında neredeyse hiç kanıt sunulmuyor. Buna rağmen, geniş bir çerçevede sunulan fikirler yumağı bazı sürekliliklerin tespit edilebilmesine olanak sağlıyor. Daha açık örneklendirmek gerekirse, yeni teknolojinin etkileri ile ilgili uzun tartışmalar süregelmiş. Tartışmaların tarafları ise yeni icatların yararlarına sevinen tekno optimistler ile bu icatları geleneksel değerlere tehdit olarak gören muhafazakarlar olmuş.
Muhaazakar tarafın görüşleri sonlara doğru daha baskın hale gelmiş. Bowler’a göre bunun nedeni, bu dönemde genellikle teknoloji konusunda pesimist yaklaşan edebiyat entelektüelleri ile ilgili incelemeler yazılması. I.F. Clarke 1970 yılında yazdığı The Pattern of Expectation eserinde iki dünya savaşı arasındaki yılların savaş tahminleri, depresyon ve totaliterizm ile dolup taştığını belirtir. Bowler bu tespitin edebi eserler için çoğunlukla doğru olduğunu kabul ediyor, fakat bunun yanında teknoloji hakkında olumlu fikirler içeren metinlerin varlığına da dikkat çekiyor. Temel sonuç olarak bilim ve teknoloji hakkında olumlu ve olumsuz görüşler hep var oldu ve birbirlerine olan üstünlükleri zamana göre değişkenlik gösterdi. Hangi fikirlerin, nasıl birbirlerine üstünlük sağladıklarının dönemsel incelemesi çok iyi olurdu, fakat 20. yüzyıl savaşlarının etkisi ve bilim insanlarının genellikle uygarlığın iyiliği için çalıştığı görüşü dışında eklenecek pek bir şey yok.
Tartışmaların çoğu ana problemden sıyrılıp başka bir tarihsel soruna yöneliyor. Hangi öngörüler teknolojik açıdan tutarlı oldu ve hangileri geniş çapta toplumda kabul gördü? Bazı bölümlerde 20. yüzyılın ufak çaplı atılımlarına yer veriyor ve bu kısımların genelde edebiyatla ilgisi yok. Ama genel olarak kitap tüm yönleriyle anlaşılmış teknolojilerin hiç bir şekilde kaçınılmaz olmadığını, birbiriyle rekabet ilişkisinin sonucu ile şekillendiğini ve birçok olasılıktan birkaçını içerdiğini belirtiyor. Mesela uzun mesafeli hava taşımacılığı uzun süredir ilgi çeken ve istediğimiz bir şeydi. Fakat bunların günümüzün uçaklarından ziyade, uçan botlar ve hava gemilerini andırdığını da unutmayalım.
Buna rağmen hikayelerin anlatılış şekillerinde zayıf bir teknolojik determinizm kokusu var. Gelecek ile ilgili yazıları öngörüler olarak ele almamız onları analiz etme ve anlama görevini teknolojistlere bırakır ve sonuç hangi öngörünün ekonomik açıdan verimli olmasına bağlı olur. Hava taşımacılığı gibi televizyon da geniş çapta öngörülmüştü. Bowler’in betimlemesine göre teknolojik gelişim “Kehanetsel bir şekilde ya da en azından innovasyonu tetikleyici bir biçimde” gerçekleşmiştir. Getçekten de teknolojinin diğer pek çok unsurla kompleks bir ilişkisi vardır. Teknolojik gelişimin toplum beklentileri ile olan ilişkisi, fiziksel dünyanın zorunlulukları, ekonomik elverişlilik, hayal gücü ve pratik gerçeklik uyumu” gibi bir dolu meseleyle karşılaşırız.
Farklı bakış açıları, teknoloji tarihini gelecek ile ilgili yayınlarla daha etkileşimli hale getirebilir. Herhangi bir teknolojik projeyi ele alalım: Londra’nın kuzeyinden geçen hızlı tren rayı, yeni bir nükleer santral, kendi kendini süren taksi, laboratuvarda yapılmış hamburger gibi… Bunların hepsi eğer gerçek olursa yaşam nasıl olurdu hikayelerinin temel özneleridir. Bu hikaye, kurgusal olmayan elemanların neredeyse her zaman akıllı tahminler, tasarım ve umut dolu bir bakış açısının bileşenlerinden oluşan bir gelecek masalıdır. Genellikle başka bir tip gelecek tasarlamayı seven insanlar tarafından fikir yarışmalarına tabi tutulur. Bu yarışmalar çoğu zaman kültürel kaynaklardaki eşitsizlikler, medya etkisi, politik etkiler ve olası gelecek tasarılarını etkileyen diğer nedenler ve en nihayetinde ekonomik ve teknik sınırlar çatısı altında şekillenerek sonuçlanır. Bowler’in ortaya çıkardığı tüm etkileyici materyallere rağmen çoğu şeyden sadece bahsediliyor, daha derine inilmesi için belki de geleceğin yazılması bekleniyor…
Hazırlayan: Emre Karadeniz | Kaynak