23- Postacı (The Postman) / David Brin
Kimyasal savaş bitmiş, bakteriler, kıtlık ve iklimdeki değişiklikler, Amerika Birleşik Devletleri’ni bir yıkıntıya çevirmişti. Birbirinden kopuk, küçük köyler, gezgin maceracılar ve toplumu yeniden “en güçlü olan sağ kalır” ilkesiyle örgütlemeye çalışan “sağ-kalımcı” ırkçılar, yeni Amerika’ya egemendi.
Gezgin bir maceracı, eski bir posta cipinde bulduğu postacı üniformasını giyip eski mektupları bir köyden diğerine taşımaya başladığında, uygarlığın en temel unsurlarından birini de yeniden canlandırmış oluyordu: İletişim.
24- Teşkilat (The Syndic) / Cyril M. Kornbluth
Avrupa, ABD, Rusya… Hepsi savaşlar, ayaklanmalar, çevre kirlenmesi ve kıtlık sonucu yokolup gitmekteyken, ABD’de yeni bir güç iktidarı ele geçirdi; New York ve Doğu bölgesinde “Teşkilat”, Chicago ve Batı bölgesinde ise “Çete”. Al Capone’nin torunları ABD’yi politikacılardan daha iyi yönetemez mi sizce?
Mafya’nın devlet, bildiğimiz devletin de isyancı olduğu bu düzende insanlar hiçbir şey değişmemiş gibi (hatta daha da mutlu) yaşayıp gidiyorlardı. Derken Teşkilat, kendisine karşı gerilla savaşı veren sözümona “Kuzey Amerika Ordusu”nun ne işler karıştırdığına yakından bakmaya niyetlendi…
25- Pısırıklar Çağı (The Age of Pussyfoot) / Frederik Pohl
Bir yangında kahramanlık yapmaya kalkışan çağdaşımız Forrester, duman ve ateş soluyarak ölmüştü. Cesedini dondurup sakladılar ve beş yüz yıl sonra yeniden canlandırdılar. Yeniden doğmak güzel bir şeydi mutlaka, ama milyonlarca insanın yeniden diriltilmek için sırasını beklediği, savaş meraklısı Siriuslular’ın Dünya’ya saldırmak için fırsat kolladığı bir çağda, ciddi uyum sorunları da olabilirdi insanın. Özellikle “ölüm korkusu” üzerine kurulu bir uygarlıkta ölüp, bildiğimiz anlamda “ölüm”ün olmadığı bir uygarlıkta uyanıyorsanız…
Sıvı helyum ısısında kimya durur. Bu gerçeğe ve mantıklı bir varsayıma dayanılarak yirminci yüzyılın en büyük endüstrisi doğmuştu.
Mantıklı varsayım şuydu: Tıp geçmiş yıllardaki mucizevi ilerlemesine gelecekte de devam edecek ve günün birinde, ölüm nedeni ne olursa olsun, bunun tedavisi, telafisi veya tamiri yolu bulunacak veya hiç olmazsa hayatın fazla etkilenmeden sürdürülmesi sağlanacaktı (tabii dondurmanın etkilerinin giderilmesinin yöntemi de buna dahildi). Önemli olan nokta dondurma işleminin zamanı durdurmasıydı.
Ve sanayi de Ölümsüzlük A.Ş.’ydi.
26- Kobaylar Kampı (Camp Concentration) / Thomas Disch
ABD savaş halinde ve siz bir vicdani redci olarak askere gitmeyi kabul etmiyorsunuz… Bir toplama kampına kapatılacaksınız ve üzerinizde deneyler yapılacak; insan zekâsını geliştirmeyi, bir tür “üst-insan” yaratmayı hedefleyen deneyler.
Ancak gardiyanlarınızın iyi hesaplayamadığı bir sorun var: Ya deneyler gerçekten başarılı olursa?
27- Şok Dalgası Süvarisi (The Shockwave Rider) / John Brunner
Dünya bir tek iletişim ağına bağlı ve her şey bu ağ üzerinde… İstisnasız her şey, ticaret, eğitim, yönetim, hatta aşk ve din bile bu ağda olup bitiyor. Ve “net”in kapılarını ellerinde tutanlar, gerçek iktidarı da ellerinde tutuyorlar. Nick Haflinger bu düzenin tekerine sokulmuş bir çomak; düzenle uzlaşmayı reddeden, ebedi bir kaçak olarak yaşamayı seçen bir bilgisayar dahisi.
Düzen sonunda kendisini “yakalamaya” karar verince, Haflinger’in yapabileceği tek bir şey kalıyor: Durumu tersine çevirip av değil avcı olmak…
28- Yıldız Gemisi (Starship) / Brian W. Aldiss
Bütün evreniniz bir uzay gemisinden ibaret olsa ve evreni bu gemiden ibaret sansanız, düzen bozulmaya başlayınca nereye bakardınız? Geminin dışında bir şey olduğunu bilmiyorsunuz ki! Bir gemi, bir yolculuk demektir, ama nereden başlayan ve nereyi hedefleyen bir yolculuk? Ayrıca bir geminin içinde olduğunuzu unuttuğunuz nesiller boyunca hedefiniz değişmiş de olabilir.
O zaman ikinci bir yolculuğa, geminin içinde bir yolculuğa çıkmanız şart olur.
29- Yüksek Şatodaki Adam (The Man in the High Castle) / Philip K. Dick
Eğer… İkinci Dünya Savaşı’nı Almanlar ve Japonlar kazansaydı… Eğer Almanlar ve Japonlar, biri batıdan diğeri doğudan ABD’yi işgal etselerdi. Ortaya çıkan, Nazi vahşetinin ve muhafazakâr Japon imparatorluğu şiddetinin hüküm sürdüğü bir kâbus mu olurdu, yoksa bugünküne çok benzeyen, içinde yaşayan, seven, para kazanmaya çalışan, acı çeken insanların yaşadığı bir dünya mı?
Dick bize böyle bir dünyayı “işgalci” bir Japonun gözünden anlatıyor…
30- Bu Ölümsüz (This Immortal) / Roger Zelazny
Yıkılmış, harabeye dönmüş bir dünya. Depremlerle, radyoaktiviteyle, mutasyona uğramış yeni ve tehlikeli canlı türleriyle başa çıkmaya, hayatta kalmaya çalışıyor. Bu dünyanın sorumluluğunu kim üstüne alabilir? Kendisi de mutasyon sonucu ölümsüzlüğe, ya da en azından ölçemeyeceği kadar uzun bir yaşama kavuşmuş, dünyasını seven bir insandan başka?
Ölmekte olan bir dünyadaki tek ölümsüz, dünyasını nasıl yeniden hayata döndürebilir?
31- Triton / Samuel Delany
Triton, Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler‘ine cevaben yazılmış bir heterotopya… bir karşı ütopya… bir çoğul ütopya. Ütopyalar teselli verir: asla gerçek yerlerde geçmemesine rağmen yine de bazı şeyleri gözler önüne serme olanağına sahip oldukları fantastik, sorunsuz bir bölge vardır; devasa caddeleri, enfes bitkilerle dolu bahçeleriyle şehirleri, oraya giden yol hayalî olsa bile kolay bir hayatın yaşandığı kırları anlatırlar.
Heterotopyalar ise rahatsız edicidir, belki de buna bir isim vermeyi imkânsız hale getirdikleri ve yaygın isimleri kördüğüm haline getirdikleri veya paramparça ettikleri için, ve daha baştan söz dizimini ve yalnızca cümle kurarken kullandığımız söz dizimini değil, aynı zamanda, kelimelerin ve şeylerin (birbirlerine yakın ve aynı zamanda da karşıt) “bir arada durmalarını” sağlayan daha az belirgin bir söz dizimini de yok ettikleri için.
Bu nedenle ütopyalar fabl ve diskurların oluşmasına imkân sağlar: dilin en belirgin özelliklerine uygun içimde akarlar ve temel fabula’nın bir parçasıdırlar; heterotopyalar… konuşmayı kuruturlar, sözcükleri yollarında durdururlar, dil bilgisinin tüm olanaklarına daha kaynağında karşı çıkarlar; mitlerimizi yıkar ve cümlelerimizin şiirselliğini zararlı etkilerden korurlar.
32- Bağışlanmanın Dört Yolu (Four Ways to Forgiveness) / Ursula K. Le Guin
İç savaş bitmiş, Werel’in sömürgesi olan Yeowe gezegeni bağımsızlığını kazanmıştır. Ancak bağımsızlık her zaman özgürlük anlamına gelir mi? Yeowe kadınları (ve Werel kadınları) için özgürlük mücadelesi yeni başlıyor. Birbirine bağlı bu dört uzun öyküde, kadınların eski ve yeni efendilerine karşı kendi benliklerini kazanmalarının, kendilerini ve birbirlerini tanımalarının hikâyesini anlatıyor Le Guin.
Zaferle sonuçlanan her özgürlük savaşı, yeni bir özgürlük savaşının başlangıcı demektir. Werel ve Yeowe’de sıra kadınlarda…
33- Alfa Ayının Kabileleri (Clans of the Alphane Moon) / Philip K. Dick
Dick’in 1964 yılında yazdığı Alfa Ayının Kabileleri delilerle akıllıları ayırt etmenin çok zor olduğu bir roman.Zamanında akıl hastalarının kapatılıp unutulduğu bir büyük tımarhane olan Alfa ayında yıllar sonra kendine has bir toplumsal örgütlenmenin kurulduğu ve işlediği anlaşılır. İşin asıl ilginç yanı ise birkaç ruh hastalığı kategorisinin hiyerarşinin farklı basamaklarında konumlandığı bu sıradışı toplumun yönetim aygıtının, normal saydığımız sistemlerden pek o kadar da farklı olmayışı…