korler ulkesi

Körler Ülkesi’nde Tek Gözlü İnsan Kral Olur (Mu?)

Ekvator’daki Andlar’ın vahşi çorak topraklarında, Chimborazo’dan beş yüz küsur, kar kaplı Cotopaxi’dense yüz elli kilometre ötede gizemli bir vadi uzanır. İnsanların dünyasından elini eteğini çekmiş Körler Ülkesi’dir burası.  

Denizlerde seyahat etmiş, dünyayı görmüş, kıvrak zekâlı ve atik bir dağcı olan Nunez, bir grup İngiliz’e kılavuzluk ettiği tırmanış sırasında bir kaza geçirir ve kendisini adı efsanelere konu olmuş bir yerde, Körler Ülkesi’nde bulur. Nerede olduğunu fark edince muazzam bir serüven hissine kapılan Nunez’in aklına eski bir atasözü gelir:

“Körler Ülkesi’nde tek gözlü insan kral olur.”

Böylece dağcı Nunez, halkı gözleri görmeyen insanlardan oluşan bu ülkeye kral olabileceğini düşünür. Ne de olsa dünyayı dolaşmış, çok kitap okumuş, zeki ve iki gözü de gören birisidir. Ancak işler hiç de onun umduğu gibi gelişmez. Nunez kısa sürede, görmenin ona bir üstünlük sağlamadığını anlar. Körler Ülkesi’nin sakinleri, onu duyuları körpe, beceriksiz, elinden tutup yürütülecek biri olarak görmektedir. Nunez elinden gelen her şeyi yapar, fakat görmenin nasıl bir şey olduğunu onlara izah etmeyi başaramaz. On dört nesildir kör olan bu insanlar görmekle ilgili hiçbir şey bilmemektedirler. Gözleriyle birlikte tahayyülleri de ziyadesiyle körelmiştir. Ama iyice keskinleşmiş kulakları ve hassaslaşmış parmak uçlarıyla yeni tahayyüller edinmişlerdir.

kral

Nunez krallığını ilan etmenin sandığından daha zor olacağını anlar. Bırakın kral olmayı sıradan bir vatandaş olarak bile görülmemektedir. Bu efsanevi ülkenin sakinleri için işe yaramaz bir aptaldır yalnızca. Böylece Nunez, Körler Ülkesi’nin örf ve adetlerini öğrenmeye karar verir. Elbette bir yandan da nasıl darbe yapacağını tasarlamaktadır. Nunez bu sırada Körler Ülkesi sakinlerini tanımaya başlar. İnsanlar zamanla kuru kalabalıktan tek tek bireylere dönüşürler. Ve sonunda Nunez onlardan birine, Medina isimli genç bir kıza âşık olur. Elbette bu aşk hoş karşılanmaz. Nunez gibi sürekli saçmalayan işe yaramaz birine kız vermek hiç de istenen bir şey değildir. Yine de Nunez’e bir şans tanınır.  Nunez’in bir fedakârlık yapması (elbette körler için bir tedavidir bu) gerekmektedir. Nunez hastalığının nedeni olarak görülen gözlerinden vazgeçmelidir. Artık dış dünyadan gelen bu dağcının önünde iki seçenek vardır. Ya kendisinden istenileni yapıp aşkı için karanlığa gömülecektir ya da aşkını da ardında bırakıp Körler Ülkesi’ni terk edecektir.

H.G. Wells’in Körler Ülkesi, her ne kadar bir solukta okunacak kısa bir öykü olsa da, akılda soru işaretleri yaratmayı başaran güçlü bir metin. Körler Ülkesi’nin bize bir ütopya mı yoksa distopya mı sunduğuna karar vermek oldukça zor. Körler Ülkesi’nde bizim içinde bulunduğumuz karmaşık yaşamın aksine sakin bir hayat sürülmekte. Dünyayı kendi yaşadıkları topraklardan ibaret sanan bu ülkenin sakinleri, var oluşu basit bir şekilde açıklamaktalar. İşitmek ve dokunmak üzerine kurulu bu ülkede karmaşaya yer yok. Bu ülkede savaş yok, açlık yok, çatışma yok, bölünme yok. Aksine birlikte yaşama, bir olma var. Bu açıdan bakınca Körler Ülkesi hayali kurulan ütopik bir ülke olarak görülebilir rahatlıkla.

körlerr

Sıkıntı kendimizi Nunez’in yerine koyduğumuz anda başlıyor. O zaman bu ütopya, iskambil kâğıtlarından kurulu bir kule gibi yerle bir oluyor. Zavallı Nunez ne yaparsa yapsın dünyanın bu küçücük yerden ibaret olmadığını, masmavi gökyüzünü, gökyüzünün ortasında hüküm süren güneşin nasıl parıldadığını, denizleri, dağları, ovaları Körler Ülkesi’nin sakinlerine anlatamıyor bir türlü. “Farklı olanı kendine benzetme” felsefesiyle hareket eden Körler Ülkesi’nin sakinleri, Nunez’i anlamaya hiç yanaşmıyorlar ve ona, onlardan biri olma dışında bir şans tanımıyorlar. Bu noktadan bakıldığında öykü distopik bir hal almakta. Farklı olma, farklı düşünme, farklı davranma.

Dünyaların Savaşı, Görünmez Adam, Dr. Moreau’nun Adası, Zaman Makinası gibi bilimkurgu klasikleri arasına girmiş romanlar kaleme alıp yaşadığı çağı aşmayı başarmış H. G. Wells’in bu öyküsünü, Evrim Öncül çevirisi ve Kolektif Kitap etiketiyle raflarda bulmak mümkün. Yayınevinin Resimli Başyapıtlar dizisi içinde yer alan bu kitap, bilimkurgu edebiyatının babalarından sayılan Wells’in öyküsünün yanı sıra, sayfalarında, İspanyol çizer Elena Ferrándiz’in çizimlerine de yer veriyor. Bize de oturup, Wells’in bu lezzetli öyküsünü okumaktan başka bir şey kalmıyor.

Yazar: Kadri Kerem Karanfil

Bu hesap, artık hayatta olmayan bir yazara aittir. (1980-2021)Bilimkurgu Kulübü emektarı. Yalnız bilimkurguyla değil, korku ve çocuk edebiyatıyla da ilgili. Stephen King'in sadık okuyucusu. Ray Bradbury'nin büyük hayranı. 80'lere ait korku filmlerinin tutkunu.

İlginizi Çekebilir

din ve bilimkurgu

Duygular, İnançlar ve Teknolojinin Kesişimindeki Hikâyeler

Bilimkurgu ve din, ilk bakışta birbirine zıt kavramlar gibi görünse de türün doğuşundan itibaren aralarındaki …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin