Filmi Çekilse de İzlesek Dediğimiz Bilimkurgu Romanları

Daha önce fark etmediyseniz bile, son yıllarda iyice artan bilimkurgu uyarmalamalarıyla izleyicilerin epik bilimkurgu yapımlarına açlığının hâlâ dinmediğini anlamış olmalısınız. Sinema izleyicileri uzayın engin boşluğunda geçen destansı yapımlara büyük ilgi duyuyorlar; üstelik daha önce sinemaya uyarlanması imkânsızmış gibi düşünülen serilerin de sinema veya dizi uyarlamalarının gelmesiyle (örneğin Dune, Foundation, Watchmen), başka uyarlamalar da göreceğimiz neredeyse garanti sayılır. Sinema ve dizi yapımcılarının aralarından istediklerini seçebileceği, neredeyse 70 yıllık bir bilimkurgu külliyatı var. Romanlar, birden fazla kitaptan oluşan seriler, kısa öyküler, çizgi romanlar ve çok daha fazlası… Yıldızlararası destanlar, uzay kovalamacaları, siberpunk maceralar ve distopik, kıyamet sonrası öyküler Hollywood yapımcılarını bekliyor. Ana akım dışındaki bilimkurgu eserleri bir yana, Isaac Asimov ve Robert Heinlein gibi bilimkurgu ustalarının dahi el değmemiş birçok klasik öyküsü bulunuyor.

Bunların bazıları zaman zaman TV dizisi veya sinema filmi olarak uyarlanmaya çalışılıp başarısız oldular, bazılarıysa Hollywood’un ilgisini çekmesine rağmen yıllarca sürüncemede kaldı. Belki de bunların en ünlüsü olan Dune‘un nihayet yeni bir uyarlama ile sinemalara gelmiş olmasını ve seyircinin azımsanmayacak ilgisini de düşünürsek, Hollywood’un el atmak isteyebileceği bilimkurgu romanlarını listeledik.

Antilop ve Flurya

Margaret Atwood‘un elinden çıkan “Antilop ve Flurya(Oryx and Crake), gerçekleşmesi gayet olası bir gelecekte geçen distopik, kıyamet sonrası bir spekülatif kurgu eseri. Son yıllarda popülerliğini iyice arttıran yazarın en önemli romanlarından biri olan Antilop ve Flurya, konusu ve geçtiği dünya itibarıyla kaçınılmaz olarak yazarın diğer ünlü eseri Damızlık Kızın Öyküsü (A Handmaid’s Tale) ile karşılaştırılsa da, aslında ondan oldukça farklı bir öykü. Söz gelimi, Damızlık Kızın Öyküsü tutucu ahlak bekçiliğinin toplum yaşantısında tamamen baskın bir rol üstlendiği karanlık bir dünyada geçerken, Antilop ve Flurya daha çok “Black Mirrorvari” diyebileceğimiz, teknolojinin denetimsiz gelişimiyle kontrolden çıkan bir gelecek öngörüsü içeriyor.

Antilop ve Flurya’nın geçtiği zaman diliminde, insan genetiği üzerinde yapılan kontrolsüz deneyler sonucu insanlığın soyu tükenme noktasına gelmiştir. İnsanlar, yarı insan yarı hayvan biçimli melez yaratıklar hâline gelmiş, terk edilmiş geniş düzlüklerde başıboş dolanmaktadır. Hikâyenin ana kahramanı olan “Kardan Adam” lakaplı son ‘tam insan’, hayatta kalmaya ve bu garip kıyametin ardında yatan sır perdesini aralamaya çalışmaktadır. Antilop ve Flurya karanlık, ürkütücü bir hikâye ve iyi bir uyarlamayı gerçekten hak ediyor. Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü uyarlaması ile yakaladığı büyük başarı ve tecrübe ile hikâyenin içerdiği bilimkurgu, macera ve romantizm öğeleri birleşince olası bir Antilop ve Flurya uyarlamasının büyük bir hit olmamak için önünde hiçbir engel yok gibi görünüyor.

Hyperion

Hollywood çok katmanlı ve sürükleyici bir seri arıyorsa, Dan Simmons‘ın Hyperion‘ bu iş için biçilmiş kaftan. Dört geniş roman ve birçok kısa öyküden oluşan eserlerin tamamına verilen adla “Hyperion Kantoları“, uzayda geçen “Canterbury Hikâyeleri” desek yanlış olmaz. Farklı zaman dilimlerinde geçen, birbiriyle ilintili öyküler olarak anlatılan hikâyenin ilk kitabı, uzak bir gelecekte “Shrike” denen ve müthiş kötücül kudrete sahip bir yaratığı bulmak üzere yedi hacının kendi maceralarına atılmalarını konu alıyor. Hyperion birçok gezegen, yıldız sistemi ve geleneksel anlatıyı ters yüz eden devasa bir evrene sahip. Epik anlatısı, aralarında keşişler, askerler ve zaman yolcuları gibi bambaşka arka plana sahip karakterler içeriyor. Karakterler arası çatışmaların galaktik boyutlarda etkileri oluyor. Modern bilimkurgu eserlerinin en iyilerinden biri olarak görülen Hyperion serisi için, yayımlanmaya başladığı 1988 yılından bu yana pek çok kez uyarlama denemesi yapıldı.

Doctor Strange” yönetmeni Scott Derrickson 2009 yılında seriye dayanan bir film projesinin başına getirildi ancak proje daha sonra rafa kalktı. 2015 yılında ise ünlü aktör Bradley Cooper ve “Hangover” filmindeki yönetmeni Todd Phillips, bu sefer bir SyFy dizisi olacağı duyurulan yapımda görev aldı. Yıllarca sürüncemede kalmış olsa da, yapımın bu defa Warner Bros. çatısı altında bir film olarak yoluna devam edeceği duyuruldu, ne var ki artık yapımda Phillips’in esamesi okunmuyor. Bu projenin tekrar gündeme gelmesinde Dune’un başarısı etkili olmuş mudur, bilinmez. Her helükârda, Hyperion’ın beyaz perdeye gelme ihtimali dahi heyecan yaratmaya yetiyor.

Halka Dünya

1960’lardan kalma, klasikleşmiş ve hâlâ beyaz perdeye uyarlanmamış nadir serilerden olan Halka Dünya, (Ringworld), “Bilinen Uzay” olarak adlandırılan bir evrendeki uzak bir yıldızın etrafına yerleştirilmiş, halka biçiminde, dönen devasa bir yapıyı konu alır. Yazar Larry Niven‘ın bazı başka eserleri de bu Bilinen Uzay evreninde geçer ancak en bilinen eserleri yine Halka Dünya serisine dâhil olanlarıdır. Pek çok farklı hikâye anlatan Halka Dünya serisinin ilk kitabı, evrenin daha önce bilinmeyen bir köşesinde devasa bir halka biçimli yapı keşfeden bir grup maceracının, yapının sırlarını çözmeye çalışmasını konu alır. Özellikle bilimsel tutarlılıklarıyla öne çıkan eser, iddialı konseptlerin ve geniş ölçekli fikirlerin altını doldurabilmesiyle, “sert bilimkurgu” denen türün önde gelen temsilcilerinden biridir.

Halka Dünya, kendinden sonra gelen Uzay Yolu ve Halo video oyun serisi gibi yapımları da etkilemiş olan bir bilimkurgu efsanesidir. Seriyi televizyon dizisi ve sinema formatlarında izleyicilerle buluşturmak üzere pek çok deneme yapılmışsa da bir ilerleme kat edilememiştir. Son olarak Amazon Studios serinin tüm haklarını 2017 yılında satın aldığını duyurdu ve serinin hayranlarını heyecanlandırmayı başardı. Ancak sonrasında yapımın akıbetine dair bir güncelleme olmadı. Umuyoruz ki Halka Dünya’yı yüksek bütçeli bir yapım olarak bir gün izleyebiliriz.

Titan’ın Sirenleri

Kurt Vonnegut, bir bilimkurgu yazarından çok daha fazlası. 20. yüzyılın en önemli yazarlarından biri sayılan Vonnegut, aralarında Kedi Beşiği, Mezbaha No. 5, Şampiyonların Kahvaltısı ve Gece Ana gibi küresel çapta başarıya ulaşmış romanların da olduğu pek çok eserin yazarı. Bilimkurgu alanında verdiği ilk eseri olan Titan’ın Sirenleri de, yayımlandığı gibi türün klasiklerinden biri olmayı başardı. Ön planda Marslıların Dünya’yı işgal etmesiyle başlayan bir aksiyon-macera gibi görünen kitap, asıl ününü alt metinlerinde bolca hiciv içermesine borçlu. Kitap Dünya’daki en zengin insanlardan biri olan Malachi Constant’ın Mars’a ve uydusu Titan’a yaptığı yolculuklarla yıldızlararası bir savaşı engellemeye çalışmasını ve bu sırada da insanlığın en karanlık sırlarını öğrenmesini konu alır.

Titan’ın Sirenleri Vonnegut’un ünlü absürt mizahından payını fazlasıyla almış bir bilimkurgu öyküsü olsa da, insan doğası ve kültürün dinsel alt tonları hakkında ciddi mesajlar içerir. Vonnegut’un insanlığın yaradılışın merkezi olduğunu sanma kibriyle dalga geçtiği en iyi kitaplarından biridir. Kitabın hem bir bilimkurgu klasiği, hem de bir hiciv komedisi olarak potansiyelinin oldukça fazla olduğunu gören Rick & Morty yaratıcılarından Dan Harmon kitabın özel haklarını aldı, ne var ki 2017’den beri kendisinden bu konuda bir ses soluk çıkmadı.

Leibowitz İçin Bir İlahi

Walter J. Miller‘ın yazdığı, kimileri tarafından “toplumsal bilimkurgu” olarak nitelenen Leibowitz İçin Bir İlahi, bir kıyamet sonrası bilimkurgu eseri. Kitap, kendinden önce ve sonra çıkmış pek çok başka eser gibi nükleer silahların, teknolojinin ve küresel savaş çılgınlığının tehlikelerini konu alıyor. Kendi türünde en bilinen kitaplardan biri olan Leibowitz İçin Bir İlahi, on yıllar boyunca okullarda da okutulmuş ve bilime karşı inanç, seküler ahlâk ve kurtuluş gibi temaları bakımından pek çok kez incelenmiştir. Kitap, Aziz Leibowitz Tarikatı’nı konu alır. Nükleer savaş sonrası karanlık çağlara dönmüş olan insanlığın geride bıraktığı bilgi kırıntılarını ve eserleri korumaya adanmış bir tarikattir bu. Tarikatın manastırı ve keşişlerinin hikâyesi binlerce yıllık bir öyküye yayılır, bu sırada dünya yavaş yavaş küllerinden yeniden doğar ancak insanlık Tarikat’ın öncülüğünü yapmaya çalıştığı yeni teknolojik atılımlara karşı isteksizdir. Kitap insanlığın vahşetine ve kana susamışlığına yaptığı çarpıcı vurgu sayesinde 1961 yılında Hugo Ödülü almıştır. Miller’ın ölümünden kısa bir süre sonra, 1996 yılında da bir devam kitabı çıkmıştır.

Bir radyo oyunu ve BBC tiyatro uyarlaması gibi bazı uyarlama girişimleri olsa da, kitap ciddi bir sinema veya televizyon uyarlamasına hiçbir zaman konu olmadı. Bu durumun en kısa sürede değişeceğini umuyoruz.

Ay Zalim Bir Sevgilidir

Robert A. Heinlein, Isaac Asimov ve Arthur C. Clarke ile birlikte klasik bilimkurgunun en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilir. Donald Sutherland’in rol aldığı “The Puppet Masters“, Ethan Hawke’ın oynadığı “Predestination” ve belki de en ünlüleri olarak, ünlü yönetmen Paul Verhoeven tarafından beyaz perdeye aktarılan uzay aksiyon filmi “Yıldız Gemisi Askerleri” gibi bazı eserleri sinemaya da uyarlanmıştır. Yazarın kitaplarından uyarlanan filmlerin tam listesine buradan ulaşabilirsiniz.

Heinlein’ın en ünlü bilimkurgu eserlerinden biri de, şüphesiz Ay Zalim Bir Sevgilidir romanıdır. 1966 yılında yayımlanan roman, 2075 yılında Ay’ın Dünya’daki en azılı suçlular için hapishaneye dönüştürüldüğü bir zaman diliminde geçer. Ay kolonisi kanunsuz bir cangıla dönmüştür, “Terra” yani Dünya’dan atanan yöneticiler hapishanenin yönetiminden sorumlu olsalar da pek sözleri geçmez. Suçluları rehabilite etmesi için tasarlanan hapishanedeki mahkûmlar, onun yerine farklı fraksiyonlara bölünerek kendi yönetimlerini ilan eder ve birbirleriyle savaşmaya başlar. Koloni tahmin edilebileceği gibi hızla yok olma yolunda ilerlerken, Dünya’daki “bekçilerine” karşı bir devrim fikri oluşmaya başlar. Ay Zalim Bir Sevgilidir politik temaları ve yerinde macera dozuyla modern seyirciye de hitap edebilecek, iyi bir bütçeyle çok güzel bir filme dönüştürülebilecek bir eser. 2015 Fox bir film uyarlaması için yönetmen Bryan Singer ile anlaştıysa da, Fox’un Disney tarafından satın alınmasının ardından proje rafa kaldırılmış gibi görünüyor.

To Your Scattered Bodies Go

To Your Scattered Bodies Go“, yazar Philip Jose Farmer‘ın “Riverworld” adını verdiği serisinin ilk kitabıdır. Ünlü “Binbir Gece Masalları” kitabının yazarı olan İngiliz kâşif Richard Francis Burton’ın başrolünde olduğu kitap, Burton’ın yaşlanıp ölmesinin ardından genç ve sağlıklı bir bedende yeniden uyanmasını anlatır. Burton bir nehir kenarında gözlerini açar, üstelik yanında Mark Twain’den Hermann Goering’e, Kızıl Erik’ten (Eric the Red) Cengiz Han’a kadar, o güne değin yaşamış tüm insanlar da vardır.

Seri boyunca pek çok farklı zaman ve mekândan gelen maceracılar el ele vererek nehrin sonuna ulaşmaya ve onları kimin, neden yeniden dirilttiğini öğrenmeye çalışırlar. Macera ve bilimkurgunun, aksiyonun, gizemin ve insanlığın geleceğine dair şaşırtıcı sürprizlerin yer aldığı sürükleyici bir kitaptır. Tüm bunların arka planında ise tarihte yaşamış tüm insanların birlikte medeniyeti sıfırdan inşa etmeye çalıştıkları, gelmiş en geçmiş en büyük sosyoloji deneyi yer alır. Eğer hakkı verilerek kotarılabilirse, “To Your Scattered Bodies Go” ve serinin devam kitapları yüksek fantezi, destansı bir yolculuk, bilimkurgu ve saf maceranın karışımı olan müthiş bir yapıma dönüşebilir. Lost, Game of Thrones ve X-Files’ı tek bir potada erittiğinizi düşünün!

Riverworld iki defa sinemaya uyarlandı, fakat ikisi de kötü ve kitaba bağlı kalmamış filmlerdi.

Bitmeyen Savaş

bitmeyen-savas

Kötücül uzaylı savaşçıların başlattığı, yüzyıllar süren bir savaşı konu alan bir kitap kadar “büyük bütçeli, büyük patlamalı Hollywood filmi” olmaya uygun başka bir şey var mı? Yazar Joe Haldeman‘ın 1974’te yazdığı klasik kitabı Bitmeyen Savaş, yıllar sonra gelen devam kitabı “Forever Free” ile seriye dönüştü. İki kitap da, Dünya ile Tauran adı verilen gelişmiş bir uzaylı tür arasındaki yıldızlararası savaşı konu alıyor. Hikâyede zaman bükümü yoğun bir şekilde kullanılır, uzayda geçen bir savaş yıllar sürerken Dünya’da yüzyıllar geçer. Askerler savaştan sonra evlerine döndüklerinde, artık tanıyamadıkları bir yerle karşılaşırlar. Kitap siyasi konulara ve savaşın etiğine odaklanan ağır sorular sorar. Uzayda geçen destansı yapımların hızla arttığı günümüzde, Bitmeyen Savaş’ı konu alan bir film uyarlaması da pekâlâ yapılabilir.

Bitmeyen Savaş’ı birden fazla kez sinemaya uyarlama çabası oldu, bunların belki en önemlisi de 2008 tarihinde Ridley Scott’un girişimiydi. 2014 yılında yazar Joe Haldeman hâlâ senaryo üzerinde çalışıldığını açıkladı. Bir yıl sonra Warner Bros’un filmin haklarını satın aldığı ve Channing Tatum ile uyarlama üzerinde çalıştığı söylendi. O günden bu yana ise başka bir ses çıkmadı. Umarız bu proje Bitmeyen Uyarlama hâline gelmez!

Mars Yıllıkları

Klasik bilimkurgunun bir diğer üstadı olan Ray Bradbury, belki de eserleri en çok uyarlamaya konu alan bilimkurgu yazarlarının başında geliyor. Eserleri “The Twilight Zone” ve “Alfred Hitchcock Presents” gibi yapımlara konu oldu, ünlü kitabı “Fahrenheit 451” filme uyarlandı, hatta 1985’de yayımlanmaya başlanan ve HBO’da beş sezon devam eden “Ray Bradbury Theater” adlı bir dizi bile çekildi. Bradbury’nin en önemli bilimkurgu eseri olarak Mars Yıllıkları‘nı göstermek ise herhâlde yanlış olmayacaktır. Dünya’nın nükleer bir savaşla yok olduğu, insanlığın uzaya yelken açtığı ve Mars’a gelerek gezegenin yerlileriyle yaptıkları uzun savaşlardan sonra kızıl gezegene kalıcı olarak yerleştikleri görkemli bir distopik kurgu eseridir Mars Yıllıkları. Kısa öykülerden oluşan eser, kronolojik sırayla otuz yıllık geniş bir sürede gerçekleşen farklı olayları anlatır. Savaş, politik çekişmeler, sömürgecilik ve göçmenlik gibi tartışmalı konulara değinen eser, gelmiş geçmiş en önemli bilimkurgu destanlarından biri olmasının yanında, modern toplumu ve insan doğasını da irdeleyen geniş kapsamlı bir anlatıdır.

Tıpkı Dune gibi Mars Yıllıkları da daha önce uyarlandı. 1980 yılında Malcolm McDowell ve Rock Hudson’ın rol aldığı bir TV mini dizisi olarak çekilen eser genel olarak başarısızdı ve Bradbury’nin güçlü anlatımının hakkını veremiyordu. Kitaptaki bazı öyküler Ray Bradbury Theater’da işlenmiş olsa da, kitaptan günümüz teknolojileri ve güçlü bir bütçeyle çok daha iyi bir yapım çıkacağı çok açık.

3001: Son Efsane

Arthur C. Clarke en önemli bilimkurgu yazarlarından biri olmanın yanı sıra, gelmiş geçmiş en önemli bilimkurgu filmlerinden 2001: Bir Uzay Macerası’nın da yazarı aynı zamanda. Stanley Kubrick tarafından Clarke’ın daha sonra 2001: Bir Uzay Efsanesi adıyla romanlaştırdığı bir kısa öyküsünden uyarlanan film, 60’lı yılların başında hızlanan uzay yarışıyla birlikte evrenin ihtişamını ve uzayın gizemlerini yansıtmada oldukça başarılıydı. 1984 yılında devam kitabı “2010: Uzay Efsanesi” yayımlandı, bu kitapsa apaçık Soğuk Savaş esintileri taşıyordu. Sonuncusu Clarke’ın ölümünden on yıl sonra, 1997’de yayımlanan üçüncü ve dördüncü kitaplar içinse hiçbir uyarlama söz konusu olmadı.

3001: Son Efsane, ilk kitabın bin yıl sonrasında geçer ve ihtişamlı öyküsü, serinin temelinde yatan kozmik mitoloji hakkında pek çok şey anlatır. İlk filmde ölen astronot Frank Poole’un bin yıl sonra geri dönüşüne şahitlik ederiz, ayrıca yine ilk filmden hatırlayacağımız Hal-9000 bilgisayarı ve diğer astronot Dave Bowman bir tür dijital yaşam formu olarak birleşmiştir ve karşımıza “Halman” olarak çıkarlar. Hikâye ilk filmdeki monolitin tarihinde daha derinlere yol alsa da, öyküsü serinin diğer kitaplarından büyük ölçüde bağımsızdır. Bu nedenle de serinin bazı hayranları önce üçüncü kitap olan “2061: Uzay Efsanesi” uyarlaması görmek istese de, 3001: Son Efsane çok daha ihtişamlı ve günümüz seyircisine hitap eden bir yapım olacaktır.

Ridley Scott eserin uyarlamasıyla ilgilendiğini açıkladı, ancak 2014’teki duyurudan bu yana bir gelişme olmadı.

Neuromancer

neuromancer

William Gibson‘ın 1984 tarihli romanı Neuromancer, çıkışıyla birlikte dünyayı salladı ve çok da uzak bir gelecekte yer almayan, teknolojinin domine ettiği distopik gelecek anlatılarının alt türü olan siberpunk’ın öncüsü oldu. Türün öne çıkan özellikleri olarak bilgisayar hackerları, yolsuzluğa batmış şirketler ve ipleri eline alan, “sokaklardan yetişme” kahramanlar sayılabilir. Siberpunk alt türü zamanla müthiş bir büyüme göstererek Ready Player One ve Matrix gibi büyük yapımların, Değiştirilmiş Karbon serisi gibi romanların, Cyberpunk 2077 gibi dev bütçeli video oyunlarının önünü açtı. Yine Gibson’ın yazdığı Johnny Mnemonic, 1995 tarihinde başrolünde Keanu Reeves’in oynadığı bir filme uyarlandı. Ne var ki bir diğer büyük eseri Neuromancer doğrudan bir uyarlamaya konu olmadı.

Neuromancer’ın ana karakteri Henry Case, Japonya sokaklarında yaşayan basit bir suçlu ve eski bilgisayar hackerıdır. Henry uyuşturucu bağımlılığı neticesinde tüm siberuzayı kaplayan matrikse bağlanma kapasitesini yitirmiştir. Bir gün Armitage adlı bir adama riskli bir işte yardım etmesi karşılığında yeteneklerini geri kazanma fırsatı yakalar. Siberpunk evreninde geçen noir bir suç romanı olan kitap, toplumun yumuşak karnına ve büyük komplo teorilerine odaklanır. Neuromancer, gerçekten siberpunk zamanlarında yaşamaya başlamış olmamızdan mıdır bilinmez, hâlâ ilk günkü popülerliğini koruyor. Şaşırtıcı derecede tutarlı gelecek öngörüleri sayesinde bugün uyarlansa günümüzdeki büyük bütçeli yapımların yanında hiç sırıtmayacaktır. Cube yönetmeni Vincenzo Natali ve daha yakın zamanda Deadpool yönetmeni Tim Miller’ın da ilgilendiği eser, ne yazık ki hiç filme uyarlanmadı.

Karanlığın Sol Eli

Karanlığın Sol Eli‘nin kitap açıklamasını okuyan biri bunun modern cinsellik politikalarını konu alan bir kitap olduğunu sanabilir. Fakat bilimkurgunun en önemli yazarlarından biri olan Ursula K. Le Guin, bu sarsıcı kitabı 1960’ların sonunda yazmıştı. Hikâye, günümüzde bile yeni ve modern bir bakış açısı sayılabilecek şekilde cinsel kimliklere ve cinselliğe odaklanıyor.

Karanlığın Sol Eli’nde ana karakterimiz, Dünya tarafından Gethen gezegenine atanmış elçi Genly Ai’dir. Ai, Gethen’i teknolojik açıdan gelişmiş, barışçıl bir gezegenler topluluğu olan Ekumen’e katılmaya davet etmek için gelmiştir. Gethen, androjin bir türe ve Başbakan Estraven gibi sabırsız politikacılara sahip bir gezegendir. Estraven, Genly Ai’ye bu yabancı siyasi iklime ve uzaylı türe alışması konusunda yardım eder. Karmaşık mitolojik temalara, cinsiyetçilik ve multikültürellik gibi konulara değinen eser, bugün bile alınacak ciddi dersler barındırıyor. 2017’de kitabın bir televizyon dizisine uyarlanacağı söylendi ancak başka bir güncelleme olmadı. Gelmiş geçmiş en beğenilen bilimkurgu romanlarından biri olan bu eserin bir gün hak ettiği uyarlamaya kavuşacağına inanıyoruz.

Rama’yla Buluşma

Rama’yla Buluşma, Dune ve Vakıf ile beraber en görkemli bilimkurgu serilerinden biri. Neredeyse 20 yıldır birçok farklı uyarlama çalışması oldu ki, buna yeltenen yönetmenlerin arasında David Fincher dahi vardı. Morgan Freeman’ın sahip olduğu yapım şirketi de uzun bir süredir filmin haklarını satın almayla ilgileniyor, ünlü aktör de olası bir uyarlamada ana karakterlerden birini oynamak istediğini belirtmişti.

Rama destanı 2130 yılında geçer. Serinin başlangıcında gizemli bir uzay aracı Güneş Sistemi’ne girer, insan kâşifler uzaylıları karşılamak için gönderilir. Hint tanrısı Rama’nın adını taşıyan araç neredeyse 50 kilometre uzunluğunda devasa bir silindir biçimindedir. Hikâyenin devamında astronotlar, besbelli gelişmiş bir türün elinden çıkma bu aracın amacını çözmeye çalışırlar. Dost canlısı mıdır, yoksa ardından gelecek yıkım gücünü haber veren bir ulak mı? Çözülen gizemler yerini başkalarına bırakırken hikâye okuyucuyu diken üstünde tutmaya devam eder. Arthur C. Clarke, bilimsel uzmanlığını kullanarak gerçekçi bir uzay gemisi tasviri sunar. Rama ile Buluşma’dan sonra Clarke, Gentry Lee ile birlikte üç devam kitabı kaleme aldı. Bunlar Rama II, Rama Bahçesi ve Rama’nın Sırrı adını taşıyordu. Öte yandan Gentry Lee, Bright Messengers ve Double Full Moon Night isimli Rama evreninde geçen iki kitap daha kaleme aldı. İşte seri tutkunu Hollywood için kaçırılmayacak bir fırsat…

Ne yazık ki Rama’yla Buluşma da yıllardır geliştirme aşamasında kalan uyarlamalardan biri.

Kaynak

Yazar: Erkam Ali Dönmez

Oyun sever, oyun oynar, oyun çevirir, oyun yapar.

İlginizi Çekebilir

battlestar galactica

Battlestar Galactica’nın Bilimkurguda Bıraktığı Derin İzler

Battlestar Galactica, kendi yarattığı robotlar tarafından soykırıma uğrayıp kaçak durumuna düşen bir grup insanın hikâyesi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et