Farklı Coğrafyalardan 7 Bilimkurgu Kitabı

20. yüzyılın başından beri bilimkurgu, tartışmasız bir şekilde Anglo-Amerikan hakimiyeti altında. Ancak günümüzde bu manzara yavaş yavaş değişiyor. Daha önce bilimkurgu alanında adı sanı duyulmamış coğrafyalardan çıkıp gelen eserlerin sayısı her geçen gün artıyor ve bu geniş türün sadece Anglo-Amerikan kültüründen ibaret olmadığını kanıtlıyor. Elbette bu gelişme, özellikle Batılı okurlar açısından bambaşka kültürlerin kapılarını aralayabilmeleri adına da büyük bir fırsat. Çünkü kubbelerinin ötesinde bambaşka bir dünya ve hayal gücü uzandığını görüyor ve bu gizemli diyarlara yelken açmak için sabırsızlanıyorlar.

Dünyadaki çağdaş bilimkurguyu yavaş yavaş kuşatmaya başlayan bu yeni anlayış, Türk bilimkurgu edebiyatı gibi yeni yeni serpilen ulusal alt kültürlere büyük bir olanak da sunuyor. Bugün yerel kültürlerle soslanmış bilimkurgu maceraları hiç olmadığı kadar revaçta ve tüm bu eserler türün Anglo-Amerikan hakimiyetine meydan okuyor.

İşte karşınızda kendi coğrafyasına sıkışıp kalmamış ve başka dillere çevrilerek uzak coğrafyalara da taşmayı başarmış 7 bilimkurgu kitabı…

The Best of World SF (Uluslararası)

İsrail doğumlu İngiliz Lavie Tidhar, ödüllü bir bilimkurgu yazarı olmasının yanı sıra uluslararası bilimkurgunun da şampiyonu. Apex Book of World SF antolojilerini başlattıktan sonra, şimdi de dünyanın dört bir yanından yazarları içeren kısa öykü koleksiyonu The Best of World SF‘yı hazırladı. Editör açısından 10 yıllık bir çabanın ürünü olan 26 hikâyelik derleme, bilimkurguda onlarca yıldır egemen durumdaki Anglo-Amerikan geleneğinden çok daha fazlasının olduğunu gösteriyor. İzlanda’dan Gana’ya, Singapur’dan Küba’ya kadar uzanan çok uzaklardaki bilimkurgu örneklerini, İngilizce yazılmış baskın kitaplardan aşina olunmayan kültürel bir bakış açısıyla filtreliyor. Böylece uzaylılarla (Nir Yaniv – Benjamin Schneider’s Little Greys), robotlarla (Vina Jie-Min – Fandom for Robots) veya zamanda yolculukla (Tade Thompson – Bootblack) ilgili konularda yeni, esprili ve bazen de sinir bozucu yaklaşımlarla karşılaşabiliyoruz.

Klonlamayı anlatan Chen Qiufan’ın karanlık ve geniş kapsamlı uzay operası “Debtless“i ve post-hümanizmden bahseden Gerardo Horacio Porcayo’nun kirli ama tatlı “Rue Chair“inin yanı sıra kolayca bir kategoriye sokulamayan, e-posta dolandırıcılığı üzerine kurgulanmış Ekaterina Sedia’nın “The Bank of Burkina Faso“su gibi hikayeler de derlemede yer alıyor. Öykülerin dördü ilk kez, kalanlar ise yeniden yayımlandı. Bu nedenle kitabı dünyada bilimkurgunun geleceği olarak değil, günümüzde durduğu yer olarak görebiliriz. Tabii eserin, İngilizceye orijinal dillerinden çevrilip sevgiyle seçilmiş mükemmel bir koleksiyon olduğu da gerçek.

Black Panther: Tales of Wakanda (Afrika)

Bilimkurgu, ötekini normalleştirme geleneğine sahiptir, egzotik olanı tanıdık ve kabul edilebilir kılar. Bu kesinlikle süper kahraman Kara Panter‘in yaratılmasının arkasındaki sebepti. 1966’da Stan Lee ve Jack Kirby – o zaman Marvel Comics’in iki ana yaratıcı kaynağı- süper güçlü, maskeli bir maceracı olarak ay ışığında çalışan ve aynı zamanda Afrikalı bir hükümdar olan T’Challa‘yı tanıttı. Lee ve Kirby, Sivil Haklar Hareketi’nin gerçek kahramanlarından ilham aldı, ancak aynı zamanda siyah bir adamı güçlü ve olumlu bir rol model olarak göstererek ırkçılığa da karşı koymak istedi. Dahası, Kara Panter’in yüksek teknolojiye sahip anavatanı Wakanda’nın Afro-füturizm’inde, Afrika kıtasının geri kalmış ve cahil olarak klişeleşmiş tasvirinden kaçınmak için bilinçli bir girişimde bulundular.

2018 Marvel filmi Kara Panter, büyük bir ticari başarı elde etti ve karakterin ana akım olarak tanınmasını sağladı. Artık Afrika mirasının kendi yazarları tarafından oluşturulmuş yepyeni hikayelerini içeren bir de antolojisi oldu. Black Panther: Tales of Wakanda. Kitabın girişinde editör Jesse J Holland, Kara Panter’i “karalığın özür dilemeyen, gururlu ve zeki bir örneği, bir nevi kişisel Kral Arthur’umuz” olarak tanımlıyor. Holland, 50 yılı aşkın bir sürede oluşturulan ve yeni gelenlerin üstüne katacağı şeyler olan bir mirası derinlemesine kazdı. Örneğin, Maurice Broaddus’un sömürgeciliğin, hem tarihte hem de bugün  Afrika üzerindeki etkilerini vurgulayan “Kindred Spirits” adlı öyküsünde siyasi meseleler ele alınıyor. Harlan James’in “Bon Temps” adlı öyküsündeyse T’Challa’nın kız kardeşi Shuri, New Orleans’ta vampirlerle savaşırken görülüyor. Kesinlikle vakit ayırmaya değer bir kitap.

My Brother the Messiah (Çekya)

Çek yazar Martin Vopenka‘nın (Anna Gustova Bryson tarafından İngilizceye çevrildi) yazdığı My Brother the Messiah da okunmaya değer bir başka kitap. Bundan bir asır sonra, bilim insanlarının iklim değişikliğini tersine çevirmeye yönelik cesur girişimleri feci bir şekilde yanlış gidiyor ve yeni bir buz çağını tetikliyor. Avrupa, kuraklık ve yerinden edilmiş kişilerin akınıyla perişan durumda. Prag’da ise Eli adında bir çocuk doğuyor, büyüyor ve İsa gibi bir umut oluyor. Bir eko-aktivist ve insanlığın gezegeni istismarına karşı koyuyor ve sonunda da şehit ediliyor. Ağabeyi Marek, mirasını sürdürüyor ve Yunanistan’da bir yerde kardeşi tarafından yakılan alevi canlı tutmaya çalışıyor

Kendini inkar eden bir havari olarak hayatına devam eden yaşlı Marek, dünyevi ve fiziksel bağlantı sunan genç Natalia’ya aşık oluyor. Sıkı, acımasız bir şekilde Vopenka, kaosun ortasında umut ve inancın dezavantajları – ve tesellileri – hakkında distopik bir hikaye anlatıyor.

Futurchia (Türkiye)

Gelecek tam burada” sloganıyla İtalyan okuruna merhaba diyen Futurchia, Türk yazarların kaleminden çıkma yedi öykü içeriyor. Ünver Alibey tarafından hazırlanan ve sonrasında Karanlık Şafaklar adıyla genişletilmiş bir baskısı ülkemizde de piyasaya sürülen eser, genetik mühendisliğinden artırılmış gerçekliğe, Atwood distopyasından yapay zekâya kadar bilimkurgunun sıkça kullanılan temalarını Türk mit ve gelenekleriyle harmanlıyor ve ortaya da kültürün yabancıları için tadına doyum olmaz bir ziyafet çıkarıyor.

Egzotik Türk kültürüyle sarmalanmış bilimkurgu maceralarına atılmak isteyen okurlar için Futurchia, kesinlikle okunması gereken bir seçki.

Wasteland of Time (Çin)

Wasteland of Time

Bu seferki durağımız Çin, Dünya bilimkurgusunun yükselen yıldızı olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Çin edebiyatı, bugün Batı’da övgüyle bahsedilen onlarca yazar ve eser çıkardı. Bu isimlerden biri de Bao Shu.

Yazarın 2012’de çıkan bu romanında 11 Ekim 2012’de Büyük Hadron Çarpıştırıcısında yapılan deneyin kimsenin hayal edemediği sonuçları anlatılıyor. Zaman alanı dünya genelinde 20 saatlik bir aralıkta bozulmaya uğramış ve her şey 11 Ekim gününün sabah 06.47’deki durumuna dönmüştür. Bir tek şey hariç: insanların hafızaları. Kitapta, Pekin’deki bir üniversitede okuyan Han Fang’ın bu olay karşısında çılgına dönen dünyada kendi parçalanmış hayatını onarmaya çalışmasını ve bu gizemi çözme çabalarını anlatılıyor.

Frankenstein in Baghdad (Irak)

Ahmed Saadawi’nin 2013’te yazdığı “Frankenstein in Baghdad(Frankenstein Bağdat’ta) romanı, 2001’de ABD’nin Irak’ı işgali sonrasını anlatan bir kurgu.

Bu yeniden anlatımda, Mary Shelley’in orijinal eserindeki canavar bu sefer etnik ve dinsel şiddet sonucu ölen insanların vücut parçalarından yaratılıyor. Saadawi, bu eseriyle savaşın anlamsızlığını ve masum insanların maruz kaldığı yıkımları okura sunuyor.

Before She Sleeps (Pakistan)

Pakistan’ın en yetenekli yazarlarından Bina Shah, modern zamanlara dair bir hikâye anlatıyor. Before She Sleeps, Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü (The Handmaid’s Tale) romanıyla aynı çizgide, dini baskının hüküm sürdüğü ülkelerdeki kadınların yaşamlarını ele alan bir distopya. Kadınların tecrit edilmesine ve örtülmesine dair ataerkil uygulamaları, cinsiyet seçilimini ve kadınların bedenleri üzerindeki kontrolü ele alarak dini otoriterliğin ardından gelecek bir dünyayı zihnimizde canlandırabilmemiz için gerçekten dehşet verici şekilde kurguluyor.

Güney Batı Asya’nın başkenti olan modern, güzel Yeşil Şehir’de cinsiyet seçilimi, savaş ve hastalık erkeklerin kadınlara oranını endişe verici derecede düşük seviyelere getirmiştir. Hükümet, halkını kontrol etmek için terörü ve teknolojiyi kullanır ve kadınlar mümkün olduğunca çabuk çocuk sahibi olmak için birden fazla kocanın eşi olmak zorundadır. Oysa, bir yeraltı kolektifinde yaşayan ve sistemin parçası olmayı reddeden, direnen kadınlar vardır. İktidarın en yüksek mevkilerindekiler tarafından gizlice korunurlar, Yeşil Şehir’in zengin ve seçkinlerine kimsenin satın alamayacağı bir emtia sunmak için yalnızca geceleri ortaya çıkarlar: seks içermeyen yakınlık, şefkat. Görünüşe göre, en nüfuzlu erkekler bile onları keşfetmekten ve acımasız cezaların tehlikelerinden kendilerini koruyamazlar.

Yazar: Cem Can

Üniversite tezini robotlar üzerine vermiş bir bilgisayar mühendisi. Kılıcın yolunda ilerleyen, an itibariyle 2. Dan bir kendocu. Müzik tutkunu ve bilim kurgu hayranı. Kurduğu hayalleri yazıya dökmeye çalışan bir hayalperest."Ben bu dünyayı değiştiremeyeceğimi biliyordum; o yüzden başka dünyalara gittim." - PKD

İlginizi Çekebilir

farscape ka d'argo 1

Farscape’in Asabi Komutanı: Ka D’Argo

“Sevdiğiniz her şeyi kaybettiğinizde onurlu bir hayat yaşamak zordur.” 1999-2003 yılları arasında ekranlara gelen Farscape, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin