Kariyerine 44 roman ve 121 hikâye sığdırmış olan bilimkurgunun efsane yazarı Philip K. Dick (PKD), Yaratılan Dünya isimli romanını 1954 yılında yazdı ve kitap yazarın üçüncü romanı olarak 1956 yılında yayınlandı. Yaratılan Dünya her ne kadar bir ‘erken dönem’ eseri sayılsa da, kitabı yazdığı sırada 26 yaşında olan PKD’nin daha önce yedi roman ve onlarca öykü kaleme almış olduğunu belirtmekte fayda var. Orijinal ismi ‘The World Jones Made’ olan eser, Türkçe’ye ilk kez 1971 yılında Okat Yayınları’nın Uzay Serisi kapsamında çevrildi. Günümüz okurları ise Alfa Yayınları tarafından 2019 yılında yayımlanan Gonca Gülbey çevirisi üzerinden okuma şansı buldu. Yeri gelmişken Alfa Yayınları’nın 25 kitaba ulaşan PKD külliyatı çevirileriyle bilimkurgu edebiyatımıza önemli bir katkı sağladığını belirtmemek olmaz.
PKD, Yaratılan Dünya’yı yazarken “Eğer önümüzdeki bir yıllık zaman diliminde yaşayacaklarımızı bilseydik ne olurdu?” sorusundan yola çıkıyor. Roman dünya çapında yaşanan büyük bir nükleer savaşı izleyen dönemde geçiyor. Yaşanan savaş nedeniyle çekilen acılar dünyadaki yönetim erkinin rölativizm adı verilen bir ilkeyi benimsemesine yol açıyor. Rölativizm insanların diledikleri şeylere inanmakta özgür oldukları bir felsefe. Yeter ki somut gerçeklerle desteklenmeyen bir görüşü dile getirmesin ve herkesi kendi inandıkları doğrular uyarınca davranmaya zorlamasın. Rölativizm eroin ve esrar gibi ilaçların yasal olarak tüketilmesinin yanı sıra çift cinsiyetli mutantların canlı seks şovlarını izlemeyi olanaklı kılıyor. Radyasyonun ürünü olan mutantlar çoğunlukla eğlence sektöründe istihdam ediliyor. İslamcı ve Hristiyan fanatiklerin neden olduğu nükleer savaşın ardından iktidara gelen federasyon, rölativizmi muhalifler için oluşturulan zorunlu çalışma kampları, hapishane ve gözaltı merkezleriyle koruyor.
Romanın ana karakteri olan Doug Cussick, federasyon hükümeti polis gücünün bir üyesi. Doug hoşgörü ve saygıya değer veren ve gelecek nesillerin güvenlik içinde büyüyebileceği bir dünya isteyen sıradan bir adam. Romanın başlarında Doug, çeşitli mutantların boy gösterdiği bir karnavalda falcı olarak çalışan Floyd Jones ile tanışıyor ve Jones’un dünyanın geleceği hakkındaki kehanetleri karşısında dehşete düşüyor. Romanın ‘kötü’ karakteri Floyd Jones, geleceği görme yeteneği ile birlikte doğmuştur. İlk bakışta arzu edilir gibi görünen bu özellik, Jones’ın hayatını zindana çevirmiştir, çünkü kendisini başkalarının yazdığı hayatı canlandıran bir figüran gibi hissetmektedir. Bu bakımdan Jones hayata tutkuyla bağlı tipik PKD karakterlerine kıyasla oldukça karanlık bir ruh haline sahip. Bu karamsar ruh hali geleceğe dair öngörü yapma yeteneği ile birleşerek zamanla onu hoşnutsuz halk kitlelerinin dini önderi konumuna getiriyor.
Romanın yazılışından yıllar sonra ABD’de gerçek bir dini lider olan başka bir Jones’un ortaya çıkmış olması da tam PKD’lik bir kehanet vakası. Halklar Tapınağı adlı kült hareketin kurucusu ve lideri olan James Warren “Jim” Jones, 1978 yılında Guyana’nın Jonestown şehrinde 918 mensubunun ölümüne neden olan toplu intihar eylemiyle tanınıyor.
Yaratılan Dünya iç içe geçmiş üç öykü çizgisinden oluşuyor. Romanın başlangıcında San Francisco dışında rahim benzeri bir sığınakta yaşayan sekiz mutantla karşılaşıyoruz. Bu mutantlar, topluma herhangi bir faydaları olmadığı halde kendilerine neden bu kadar cömertçe davranıldığını merak ediyorlar. Zira onlar için özel olarak oluşturulmuş bir atmosferde yaşadıklarının farkındalar. Mutasyonları acaba nükleer savaşın bir sonucu mudur, yoksa genetik mühendisliğin özgün birer ürünü müdürler? Doktor Rafferty her ihtiyaçlarıyla ilgilenmekte, ancak yaratılışlarının sırlarını onlarla paylaşmamaktadır.
İkinci öykü çizgisinde PKD, Jones’un hayat hikayesini takip ediyor ve mutantların bulunduğu bir sirkte falcı olarak çalışırken federasyon yönetiminin başına bela olacak bir halk hareketini nasıl adım adım inşa ettiğini anlatıyor. Üçüncü öykü çizgisinde ise federasyonun polis gücünün bir üyesi olan Doug Cussick’in Danimarkalı eşi Nina ile birlikte geçirdiği günlerine tanıklık ediyoruz. Nina, eşi Doug’un aksine rölativizmi tatmin edici bir felsefe olarak görmüyor. Bu durumu romanda, “Çoğu insan kesinlik ister,” sözleriyle açıklıyor.
Karakterlerin bireysel dertleriyle toplumsal sorunların iç içe ele alındığı romanda uzaylılar da eksik değil. Başka bir yıldız sisteminden Dünya’ya uzayda uzun yıllar boyunca sürüklenerek gelen birkaç metre çapındaki tek hücreli canlılar oldukça zararsız görünmekte ve Dünya’nın yüzeyine konduktan bir süre sonra güneşin etkisiyle erimektedir. Federasyon yönetimi kimseye zararları olmayan bu sıra dışı uzaylıları korumak için yasalar çıkarsa da Jones ve takipçileri üzerlerine benzin dökerek onları yakmayı tercih etmektedir.
Yaratılan Dünya belirlenimcilik, özgür irade, bağnazlıkla mücadele gibi konuları işlerken kolay yanıtlarla asla yetinmeyen PKD’nin keyifle okunabilen bir romanı.