“Muazzam bir imparatorluktu bu… Adına Samanyolu denilen görkemli ikili sarmalın bir kolundan diğerine dek, milyonlarca gezegeni kapsayarak uzanıyordu. Çöküşü de hem heybetliydi hem de uzun… Çünkü çok yüksek bir doruktan düşecekti.”
Vakıf ve İmparatorluk, Vakıf Serisinin yayımlanma sırasına göre ikinci, kronolojik olaraksa dördüncü romanı. Serinin beş kısa öyküden oluşan ilk romanı Vakıf’tan farklı olarak, bu sefer iki uzun öykü ile karşı karşıyayız. General ve Katır adını taşıyan bu öyküler, 40’ların ortasında Astounding dergisinde bölüm bölüm ve farklı başlıklarla yayımlanmış, 1952’de ise bir araya getirilerek ilk kez romanlaştırılmıştı. Tansiyonu ilk roman kadar yüksek değilse de, Vakıf ve İmparatorluk’un özellikle serinin üçüncü eseri olan İkinci Vakıf için sağlam ve sarsıcı bir girizgâh niteliği taşıdığını belirtmek gerek.
İlk romandan hatırlanacağı üzere Hari Seldon, psikotarih bilimini kullanarak milyarlarca gezegene hükmeden güçlü galaktik imparatorluğun çökeceğini öngörmüş ve bu çöküşün akabinde ortaya çıkacak karanlık çağları en az kayıpla atlatabilmek için binlerce yıla yayılan dâhiyane bir plan geliştirmişti. Terminus adlı ücra bir gezegende kurulan Vakıf organizasyonu, galaksinin her yanından devşirilmiş bilim insanları için âdeta bir sığınak görevi üstlenmiş ve karanlık çağlar boyunca uygarlığın bilgi birikimini korumayı kendine amaç edinmişti. Plana göre Vakıf, imparatorluğun çöküşünü takip eden karanlık çağlardan yeni ve çok daha güçlü bir yönetim olarak çıkacak, böylelikle insanlığın galaktik serüveni de kaldığı yerden devam edecekti. Tabii eğer her şey Seldon’ın öngördüğü şekilde giderse!
“Güçlüydü çünkü kullarının arasında güçlülerin barınmasına izin vermiyordu. Çok zenginleşen bir saraylı ya da çok sevilmeye başlanan bir general tehlikelidir. Yakın tarih bunu güçlü olabilecek kadar zeki İmparator’larla kanıtlar.”
Birkaç yüzyıla yayılan ilk roman boyunca Hari Seldon’ın ne kadar isabetli öngörülerde bulunduğunu anlamış ve geride bıraktığı holografik kayıtların da yardımıyla takipçilerine yol göstermeyi sürdürdüğüne şahit olmuştuk. Gerçekten de Vakıf, karşılaştığı her türlü krizi zekice ve zarifçe savuşturmayı başarıyor, özellikle din, bilim ve ticaret üçgenine dayalı hamleleriyle galaksinin yükselen güçlerinden biri hâlini alıyordu.
Ancak Vakıf’ın bu yükselişi, çökmekte olsa da hâlâ varlığını sürdüren Galaktik İmparatorluk için açık bir tehdide dönüşmekte gecikmedi. İmparatorluğun güçlü komutanı Bel Riose, Vakıf tehdidini ortadan kaldırmak üzere kanlı bir fetih hareketine girişti. Son kudretli imparator Cleon II’nin de desteğini arkasına alan bu fetih seferi, çökmekte olan Galaktik İmparatorluk ile Vakıf’ı karşı karşıya getirdi. Artık Vakıf, ardılı olma gayesiyle yola çıktığı Galaktik İmparatorluk’a karşı son bir varoluş sınavı vermek zorundaydı.
Vakıf ile İmparatorluk arasındaki savaşın yüz yıl sonrasında geçen ikinci hikâyemiz Katır, sadece romanın değil, aynı zamanda tüm serinin en önemli kırılma noktalarından biri ve Hari Seldon’ın o güne dek tıkır tıkır işleyen planına yönelik güçlü bir balyoz darbesi mahiyetinde. Zira her türlü krizi yüzyıllar öncesinden öngören ve zaman içinde Vakıf sakinleri için bir çeşit kutsal rehbere dönüşen Hari Seldon’ın ilk kez tökezleyişine ve psikotarihin de Katır tehdidi karşısında çaresiz kalışına şahit oluyoruz.
Geniş kitlelerin gelecekteki olası eylemlerini başarıyla öngören psikotarih bilimi, ansızın tarih sahnesine çıkan Katır adlı bir mutandın varlığını tahmin edemedi ve bu durum başta Vakıf olmak üzere tüm galaksiyi yepyeni bir tehditle burun buruna getirdi. Mutasyonların gelişigüzel ortaya çıkması gibi, Katır da olasılığa dayalı psikotarih için tam bir öngörülemezlik örneğiydi. Zihinleri manipüle edebilme yeteneğini de kullanarak Vakıf filolarını bozguna uğratmayı başaran Katır’a karşı umutların giderek azalmaya başladığı bir sırada Toran, Bayta Darell, Ebling Mis ve saray soytarısı Magnifico, Trontor’daki Galaktik Kütüphane’ye doğru bir yolculuğa çıktı. Amaçları Katır’ı durdurabilecek tek güç olduğuna inandıkları gizemli İkinci Vakıf’ın yerini öğrenebilmekti.
Vakıf ve İmparatorluk, ilk romandaki heyecanlı ama dağınık olay örgüsünün aksine iki ana öykünün omurgası üzerine oturtulmuş daha bütünlüklü bir kurguya sahip. Özellikle Vakıf’ın idari gelgitleri, bağımsız tüccarlar, sosyal reformlar gibi yan temalarla zenginleşen temel anlatı, bir sonraki romanda detaylarına erişeceğimiz İkinci Vakıf’ı da devreye sokarak sürükleyici ve gizemli bir maceraya dönüşüyor. Bu galaktik satranç oyununda Vakıf’ın üzerine Katır gibi güçlü bir figürü sürerek öteden beri kurduğu dengeyi altüst etmeyi başaran Asimov, Katır’ın karşısında konumlandırdığı gizemli İkinci Vakıf’la da serinin bir sonraki romanına soluk soluğa dalmamızı sağlıyor. Dolayısıyla Vakıf ve İmparatorluk, ana üçlemenin bir geçiş romanı olarak tüm beklentileri ziyadesiyle karşılıyor.
Zaman zaman yediği çelmelere rağmen yenilikçi ve girişken Vakıf ile her türlü çürümüşlüğün, yozlaşmışlığın ve ataletin boyunduruğu altına girmiş imparatorluğu karşı karşıya getiren Asimov, yenilikçilik ile gelenekçiliğin, özgür irade ile determinizmin, devingenlik ile durağanlığın çatışmasal bir kompozisyonunu ortaya koyuyor. Pozitivizme ve ilerlemeciliğe duyduğu güçlü iyimserliğinin etkilerini taşıyan bu uzak gelecek tarihi, ön planda galaktik bir destanı işlerken arka planda ise insanlık için arı duru bir yol haritası çiziyor. En nihayetinde Hari Seldon’ın aslında Asimov’un ta kendisi olduğunu fark etmek hiç de zor olmuyor…
“Seldon’ın planının özü eski imparatorluktan daha iyi bir dünya yaratmaktı. Üç yüzyıl önce, Seldon Vakıf’ın temellerini yeni attığında, İmparatorluk dağılmaktaydı… Ve eğer tarih doğruyu söylüyorsa, dağılmasına yol açan üç hastalık atalet, baskı ve evrenin tüm ürünlerinin haksızca dağıtımıydı.”