kizil gezegen heinlein kapak

Tarihi Yeniden Yazmak: Kızıl Gezegen

İnsanlar Mars’a yerleşmişler, kendi kentlerini kurmuşlar, doğal kaynaklarından faydalanmaya başlamışlardı. Ancak yavaş yavaş ortaya bir çelişki çıkmaya başlıyordu: Mars’ın gerçek sahibi kimdi? Yatırımı yapan, ulaşımı sağlayan, kentlerin kurulmasını sağlayan Şirket mi, yoksa orada yaşayan, üretimi yapan, adım adım Arz’dan farklı bir kültür oluşturmaya başlayan kolonistler mi? Bu soru ortaya çıktığında, üçüncü bir etkenin varlığı da hatırlandı: O güne kadar insan yerleşimcilerle barış içinde yaşamış, onlara karışmamış ve kendi işlerine karıştırmamış olan Mars yerlileri, gezegenlerinin böyle bir mücadeleye konu olmasına izin verecekler miydi bakalım?

Kızıl Gezegen (Red Planet), Robert A. Heinlein‘ın 1949 yılında yayımladığı bir roman. Stranger in a Strange Land adlı eserinde karşılaştığımız kadim Mars yerlisi figürü ilk haliyle burada tanışırız. Ayrıca yine Mars ekosistemi, coğrafi yapısı ve kolonizasyonla ilgili konularda ilgi çekici saptamaları bulunmaktadır. İncelemenin devamında etraflıca değineceğimiz detayları oluşturacak bütün bu saptamalar, insanlığın anlatı geleneğinde hayal gücü vasıtasıyla inşa ettiği kurguların haddizatında kendi gerçeği ya da gerçeklik algısıyla ne kadar benzeştiğini gözler önüne sermektedir. Eser, 1996 yılında Metis Bilimkurgu Serisi‘nin on birinci yapıtı olarak yayımlanarak yerli bilimkurgu okurunun beğenisine de sunulmuştur.

Mars kolonizasyonu bilhassa Elon Musk’ın SpaceX üzerinden NASA ile yürüttüğü projelerle birlikte oldukça konuşulur hale geldi. Buralar bitti, hadi gidelim denilmeye başlandı yani. Gezegenimizi yaşanabilirlikten çıkarıp bir virüs misali başka konak aramak kaderimiz mi acaba? Bunu görmek için pencereden kafamızı çıkarmamız yeterli olacaktır. Ancak kaynakların yeterliliği mevzusu, kişinin ve dolayısıyla toplumun ilerleyeceği yolları daima değiştirir. Maddi kaygılar etik kaygılara baskın çıkar ve yapılması gerekenlerin tanımı değişir. Normal şartlarda yapılması gereken diye tabir edilen davranışların akla yatkın olduğu ve dolayısıyla rasyonel eylemlerin kimi zaman zararlı sayılabileceği iddia edilir. Fakat, gönyesini yitirmeye meyyal bir tür olan insanlığın söylediğine değil de eylediğine bakmak her daim faydalı olacaktır.

Tarih boyunca birçok filozof insanın eylemlerini yorumlama çalışmıştır. Davranışlarımızın kökenlerini irdelemişler, buna dair araştırmalar yapmışlar ve ortaya bir ağacın kökünden dallarına ulaştığımız bilimsel güzergah çıkmıştır. Felsefenin temel soruları psikolojiden antropolojiye değin bilim dallarının doğuşuna öncülük etmiştir. “Varlık neden vardır?” sorusundan varlığın sebebine dair ortaya konulan delillere kadar uzanan yelpazede, yanıtları eşeleyen ve tarihin tozlu sayfalarından çıkaranların yolları bu güzergah doğrultusunda çizilmiştir. Bir psikolog insanın zihninde arkeolog misali incelikle çalışır; Carl Gustav Jung’un arketipleri ya da Erich Fromm’un sevmek üzerine tespitleri yıllar boyu sarf edilen emeğin bir ürünüdür. Bu bakımdan bireyin arayışlarının ve genel anlamda toplumsal dönüşümün kaynağını öncelikle geçmişte aramak gerekir.

Not: Yazının bundan sonraki kısmı spoiler içermektedir!

“Kızıl Gezegen bizlere farklı bir gerçekliğin kapılarını açıyor mu?” diye sormak yerinde olacaktır. Mars’a koloni kuran dünya vatandaşları, yeni bir umut diyerek kızıl gezegene seyahat ederler; burayı yaşanabilir kılmak hedefleri, kendilerine bir cennet kurma hayalleriyle pekişir. İnsanın yuva edinme arzusu ve sürecinin klasik bir örneği. Benzeri insanlık tarihinde bolca bulunmakta. Fakat analoji kurmak adına değinilmesi gereken nokta ABD’nin koloniden özgür bir devlete geçişi olacaktır kuşkusuz. İngiltere’nin emperyal bir güç olarak “güneş batmayan ülke” kabul edildiği yıllarda, öncül hareketlerle kıta zaten keşfedilmişti. İspanyollar, Portekizliler ve daha sonra başka ülkelerden gelenler altın avına çıkmışlardır. Bu hırsın sonucunda yaşanan kıyımlar ve dökülen kanın haddi hesabı yok, tam bir vahşet. Benzeri romanda da geçer üstelik; yazar bunlara arada atıfta bulunarak bizlere en baştan nereye değinmek istediğini açıkça işaret eder: Geçmişimiz ortada, geleceğimiz de böyle mi olmak zorunda?

İngiltere’nin Amerika ile ilişkisinin başlangıcı ise, kıtanın ilk yerleşimcileri ve yerli sakinleri arasında yaşananlardan sonra gerçekleşir. New Amsterdam’ın New York’a dönüşme sürecinde bölgede tabiri caizse güçler savaşı yaşanır. Hollanda’nın gücü kırılır ve İngiltere bölgeyi ticaret ağının bir parçası haline getirir. Yerli halk halen yaşıyordur, başka ülkeler ticarete ortaktır ama kıtanın yönetimi İngiltere’ye geçer. İmparatorluk yeni bir hayat umuduyla göç eden insanları kolonilere yerleştirmeye ve ürettikleri üzerinden sömürmeye başlar. Vergiler giderek yükselir, hayat standartları düşer ve üstelik kıtayı suçluların sürgün yeri haline getirir. Bunun üzerine koloniler daha fazla dayanamayarak isyan bayrağını çekerler. Gerisi malum. Amerikan tarihinin asırlardır tekrar ettiği, Holywood aracılığıyla hepimize durmaksızın ezberlettiği savaşlar ve sözleşmeler. Yazarın romanı inşa ettiği şeyler de tamamen bunların bir uyarlaması ya da çağdaş yorumu aslında. Marslıların inanış biçimleri, şirketin takındığı tavır, yaşanan olaylar, yapılan bazı özel vurgular vs. Bunların hepsi alt metni okuyacak rotayı okura sunuyor. Lakin sormak gerekir: Yeni bir şey söylüyor mu? İşte bütün mesele de bu zaten.

robert-a-heinlein

Velhasıl, insanın kendi gerçeğine dair önemli tespitler içeren Kızıl Gezegen, Mars’ta geçiyor olmasının yanı sıra, alt metindeki bazı sorgulamalar ve değindiği hususlar özelinde Yaban Diyarlardaki Yabancı romanıyla koşutluklar göstermekte. Bu bakımdan yazarın belli meseleleri dert edinerek üzerine kafa yorulduğu söylenebilir. Hasseten anlatım tekniğine de değinmek gerekli. Metnin başından itibaren yükselen tempoyu başarıyla yöneten yazar, yaklaşık iki yüz sayfalık metinde giderek okuru yapıtın içine çekiyor ve karakterlerin derinliğiyle eş zamanlı olarak sunduğu aksiyon sahneleriyle ortaya ilgi çekici yetkinlikte sona eren bir eser çıkarıyor.

Bilimkurguya aşina olanların bütün bunlardan tatmin olacağı kesin, ancak bilimkurguya mesafeli bir okurun dahi kolaylıkla okuyacağını söylemek lazım. Umarız yeni baskıları yapılır ve yerli okura bu yapıtla buluşma şansı bir kez daha sunulur…

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

halka dunya cocuklari

Halka Dünya Çocukları’nın Sınır Savaşı

Halka Dünya’nın dördüncü kitabı olan Halka Dünya Çocukları seriyi bütüncül biçimde görebileceğimiz, üçüncü kitabın aksine …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin