“Gelecekteki makinelerin trajedi ve komedisini yakalamakta, Lem âdeta Dickensvari bir deha.” -The New York Times
Bilimkurgunun önde gelen yazarlarından biri Stanislaw Lem. Ardında bıraktığı pek çok eserle türe önemli katkılarda bulunan ve fikirleriyle geleceği aydınlatan simge bir isim. Avrupa bilimkurgusu dendiğinde ilk akla gelen kişiler arasında yer alması elbette kültleşmiş öykü ve romanlarıyla doğru orantılı. Nevi şahsına münhasır karakterleriyle bilimkurgu dünyasında efsaneleşen Lem’in zihninin dehlizlerinde dolaşmak pek çok bilimkurgu okuru için keyifli bir uğraş. Rus yönetmen Andrey Tarkovski’nin sinemaya uyarladığı Solaris, Lem’in tüm dünyada en tanınmış eseri olma unvanını elinde bulundursa da, kendisi yalnızca onunla anılmayı hak etmeyecek kadar büyük bir yazar. Kıyıda köşede kalmış, pek fazla bilinmeyen şaheserlere de sahip Lem. İşte Siberya da onlardan biri. Türkiye dışında daha fazla bilinir olsa da, ülkemizde yalnızca bir kez basılan bu kitap, baskısı tükendikten sonra yeniden basılmadı ve sahafların tozlu rafları arasındaki yerini aldı. Seneler önce İletişim Yayınları’ndan çıkan on dört kitaplık dizi içinde bulunmuyordu Siberya. İthaki’nin Bilimkurgu Klasikleri Dizisi içinde ise yalnızca “Yenilmez” romanıyla yer buldu Lem. Ardından yazarın yayın hakları Alfa’ya geçti fakat orada da Siberya’nın yayımlandığını henüz göremedik. 2014 yılında Cem Yayınevi tarafından Türkçeleştirilen kitabın çevirmenleri ise Mehmet Can Uğur ve Tamer Çetin.
Solaris’e ek olarak Aden, Fiyasko, Yıldızlardan Dönüş, Gelecekbilim Kongresi, Dünya’da Barış, Dönüşüm Hastanesi gibi romanlara da imza atan Lem’in iyi bir öykücü olduğunu da unutmamak gerek. Pek çok noktada olduğu gibi bu açıdan da bir başka bilimkurgu yazarı Isaac Asimov’a benzetebiliriz kendisini. Asimov da bilimkurguya roman, öykü, deneme ve makaleleriyle katkıda bulunmuş bir yazar. Ve yine tıpkı Asimov gibi Lem de robotlar üzerine yazmayı seviyor. Her iki yazarın robotları arasındaki farklar burada saymakla bitmez elbette. Ortaya çıkardıkları materyalleri okumak bizler için eğlenceli olduğu kadar öğretici de. Asimov ile Lem’in bir diğer ortak yönü de kimi karakterlerine tutkuyla bağlı olmaları. Stanislaw Lem’in Ijon Tichy adlı karakteri pek çok romanı ve öyküsünde karşımıza çıkıyor. Eğlenceli ve mizahi kişiliğiyle okurlarını etkisi altına alan Ijon’un maceraları bilimkurgusal bir şölen yaratıyor. Asimov’un da pek çok karakterini farklı eserlerinde görüyoruz. Robotların psikoloğu rolünde karşımıza çıkan Susan Calvin bunlardan yalnızca biri. Gregory Powell ve Mike Donovan isimli iki kafadar ise Asimov’un mizahi öykülerinde boy gösteriyor. Uzay gemileriyle yolculuklara çıkan ikili sayısız badire atlatıyor ve evrenin birçok noktasına gidip geliyor. Tam olarak bu ikiliye denk gelen Lem karakterleri ise Trurl ve Klapaucius. İki mühendis galaksiler arası ve yıldızlararası yolculuklarında birbirinden ilginç olaylar yaşıyor. Hem komik hem eğlenceli hem de öğretici yaşadıkları.
Siberya’yı okurken akıllara gelen bir diğer önemli bilimkurgu eseri ise Douglas Adams’ın kaleme aldığı Otostopçunun Galaksi Rehberi. Karakterler arasındaki diyalogları, evrenin farklı yerlerinde geçen ve birbirinden çok ayrıksı olaylar içeren maceralar ve absürt konular, okuyan herkesin aklına Adams’ın şaheserini getirecektir. Televizyon dizisi olarak da Doctor Who’yu andırdığı anlar yok değil. Umarız günün birinde Lem’in öykülerini de antoloji dizisi şeklinde izleme şansına erişiriz. Kafkavari ve Borgesvari hikâyelere sahip Siberya, Lem’in öykü kitaplarından birisi olarak geçiyor ve yukarıda adını andığımız iki karaktere ev sahipliği yapıyor. Başka pek çok karaktere sahne olsa da, ikili sabit ve her türlü absürt olayın ardından ikisini ya en az birini mutlaka görüyoruz.
Kitap, şablon olarak Yıldız Güncesi’ni andırmasına rağmen kendine has yanları da fazlasıyla mevcut. Yıldız Güncesi’nde Ijon Tichy’nin yolculuklarına şahit olan bünyeler için Trurl ve Klapaucius’un Siberya’daki yolculukları bir nebze daha yavaş gelmiş bile olabilir. Zira Tichy’nin yolculukları salt maceradan ibaret değil, aynı zamanda kafa karıştırıcı bir etkiye de sahipti. İşin içinden çıkmak için dikkatli bir şekilde okumak gerekiyordu. Siberya’da bu durumu yaşamıyoruz. Mizah açısından ise her iki kitap da birbiriyle yarışacak ölçütte. Stanislaw Lem’in o bildiğimiz klasik mizahını her öyküde hissetmek mümkün. Robotların hüküm sürdüğü gezegenler ve evrimleşen makinelerin çeşitli sorunları kitabın ana iskeletini oluşturuyor. Trurl ve Klapaucius, alanlarında çok başarılı iki mühendis. Pek çok makine tasarlayabilen ikilinin arasında hoş bir rekabet de mevcut. Örneğin Trurl’un tasarladığı “N Harfiyle Başlayan Her Şeyi Yaratabilecek Bir Makine” ya da “Bütün Dilekleri Gerçekleştiren Makine”, Klapaucius’un onu kıskanmasına yol açıyor. Fakat aralarında büyük bir husumet oluşmuyor. Bir sonraki öyküde ikiliyi ortak bir maceraya yelken açarken buluyoruz.
“Ortalama bir şairin zihnindeki fikirler, sonuçta şairin içinde yaşadığı medeniyet tarafından, o medeniyetse bir önceki medeniyet tarafından şekilleniyordu; bu şekilde şair zihninin uzayın derinliğindeki en eski kaosta bulunduğu ana, zamanın başlangıcına dek gitmek mümkündü. Bu yüzden de şiir yazan bir makine programlamak için, tüm evreni (ya da en azından ciddi bir kısmını) tekrarlamak gerekiyordu.” (sayfa 45)
Çeşitli makine ve robot icatlarının ardından Trurl ve Klapaucius yolculuklara çıkıyor. Yedi yolculuğu tek tek anlatıyor Lem bizlere ve her birinde sıra dışı, absürt olaylar yaşandığına şahit oluyoruz. Bir gezegende iki düşman krallığın savaşı Gargantius Tuzağı sayesinde engelleniyor. Trurl’un icat ettiği Şiir Yazan Robot ya da “Ayaklı Homeros” da yine başlarına epey iş açıyor. Makine infial yaratıyor ve “Elektronik Şair” farklı bir gök cismine gönderiliyor. Evrende yapabilecekleri bir iş arayışında olan ikilinin yolu bu kez Kral Krul’la kesişiyor. Avcılıkla uğraşan Krul, onlardan kendisine çok güçlü bir hayvan tasarlamalarını istiyor. Bugüne dek karşısına çıkan her canlıyı avlamış ve artık sıkılmaya başlamış. Fakat bu işin ucunda ölümün olması karakterlerimizi bir hayli zorluyor ve kafa yormalarına sebep oluyor.
Olmayan bir şey var olabilir mi? Lem’e göre evet. Ejderlerin var olma olasılığının bulunduğu bir gezegende işler çığırından çıkmak üzereyken oraya da yine Trurl ve Klapaucius yetişiyor. Orta çağı yaşayan bir gezegenden yola çıkan uzay gemisi Trurl’un evini buluyor ve kapısını çalıyor. Çünkü gezegenlerinde ciddi bir sorun baş gösteriyor ve bunu çözebilecek tek kişi de Trurl. Gece vakti rahatı bozulan Trurl, çareyi canlıların uzay aracına atlamakta buluyor. Gezegende iki düşman uygarlık aşk sebebiyle savaşa tutuşmak üzere. Kralın oğlu, karşı krallıktaki Ib’in tek kızı Amarandina Sibernelia’ya aşık olmuş. İyi ama iki aşığın birlikte olmasının önündeki büyük engeller aşılabilecek mi?
“Evrensel Mutluluk Teorisi. İnsanın neşelenmekten dolayı gülmediği, güldüğü için neşeli olduğu herkesin malumudur. Demek ki herkes hayatın muhteşem olduğunu düşünse, davranışları da olumlu yönde gelişecektir.” (sayfa 36)=
Bir başka gezegendeyiz; Kral Balerion’un krallığında. Balerion zalim bir kral değil. Halkına zalimlikle değil, güzel vakit geçirmekle eziyet ettiği rivayet ediliyor. Oyun oynamayı çok seven Balerion, yeni oyunlara da açık fakat yine de en sevdiği oyun saklambaç. Evrende saklanılacak en iyi yeri bulan kişiye Simberya Hanedanlığı’nın Kraliyet Tacı’nı vermeyi vaat ediyor. Bu bilgi bir şekilde Klapaucius ve Trurl’un kulağına gidiyor. Gemilerine atlayan ikili, soluğu Simberya’da alıyor. Çalışkan ve barışçıl bir halk olan Steelypipler’in huzurlu yaşamları zaman zaman sekteye uğruyor. Bazen olumsuzluklarla karşı karşıya kalan canlıların, her anlamda mükemmel, kusursuz, rüya gibi bir makineleri var ve onun sayesinde tehlikeleri alt edebiliyorlar. Yine böyle anlardan birinde çaresiz kalan halkın imdadına Trurl yetişiyor. O anda tesadüfen evrenin o noktasından geçen Trurl, yeşil bir yıldızın arkasında, beyaz bir güneşin altındaki gezegende yaşayan Steelypipler’in sorunlarına el atıyor. Lem’in bu öyküdeki bürokrasi eleştirisi dikkat çekiyor.
Bu ve benzeri pek çok öykü Siberya’nın içinde okurlarını bekliyor. Stanislaw Lem nükteli dili ve öykülerindeki masalsı atmosferiyle benzersiz bir evren vaat ediyor. Kendine özgü karakterleri, sıra dışı kurguları, isabetli tespitleri ve eşsiz robotlarıyla bilimkurgu edebiyatına yine kusursuz bir eser bırakıyor. Ejderha gibi fantastik unsurlarla süslediği öykülerinde bilimsel yöntem ve metotlara da yer vermesi, onu diğer bilimkurgu yazarlarından ayıran önemli noktalardan biri olarak öne çıkıyor. Felsefi, edebi ve bilimsel göndermelerin yanı sıra bürokratik, politik ve teolojik eleştirileri de öykülerine serpiştirmekten geri durmuyor. İnsanlar ile robotların sosyolojisi ve psikolojisi de yine satır aralarında incelenen konular arasında. Şiir yazan robotlar, yıldızlararası yolculuklar, matematiksel hesaplamalar, makine uygarlıkları ve birbirinden ilginç gezegen ve canlı tasvirleriyle Siberya, bilimkurguseverleri tatmin edecek hiciv yüklü bir öykü derlemesi. Romantizm, aşk, savaş, bilim, din, politika ve daha fazlası Siberya’nın hayal gücü şöleni yaşatacak sayfaları arasında sizi bekliyor. Klasik bilimkurgu unsurlarından uzaklaşmak isteyen ve farklı bir şeyler okuma arayışında olan okurları da tatmin edecektir şüphesiz.
Not: Kitaptaki ana karakterlerin insan mı robot mu olduğu tartışma konusudur. Belki de onlar yeni robotlar yaratan robotlardır ve Siberya insan ırkının olmadığı bir evrendir. Kim bilir?