Polisiye ve Bilimkurgu Birlikteliği: Suçun Altın Devri

Bilimkurgu öyküleriyle tanıdığımız Gökcan Şahin‘in ilk kitabı “Suçun Altın Devri“, Antares Yayınları’ndan geçen ay çıktı. Hem Gökcan Şahin’le hem de Antares Yayınları’yla ilgili birkaç şey söylemek yerinde olacak. Suçun Altın Devri, Gökcan Şahin’in ilk kitabı olsa da, yazar eserleriyle daha önce birçok derlemede yer aldı. Yeryüzü Müzesi”, “Yüksek Doz Gelecek”, “Yerli Bilimkurgu Yükseliyor Bilimkurgu Seçkileri” bunlardan bazıları. Bu yüzden, yazarın güçlü bir yazı deneyimi bulunduğu, tamamen kendine ait ilk eserinden belli oluyor. Zira kitap, bir ilk eser amatörlüğü taşımıyor.

“Umutla Yıldızlara” sloganıyla yayın hayatına başlayan Antares Yayınları, yayımladıkları ilk üç kitabın yerli bilimkurgu eseri olmasıyla dikkat çekti: “İllet – Serdar Yıldız”, “Suçun Altın Devri – Gökcan Şahin”, “Zaman Oyunları – Kadim Gültekin”. Birkaç gün önce, bilimkurgu yazarı Orkun Uçar’ın da yayınevi bünyesine katıldığı duyuruldu. Umarız yerli bilimkurgu yazarlarını bilimkurguseverlerle buluşturmaya devam ederler.

Distopik Bir Yakın Gelecek Polisiyesi

Sayfa sayısı bakımından kısa roman, novella denilebilecek “Suçun Altın Devri”, yakın gelecekte, 2028 yılında geçiyor. Ancak epey farklı ve distopik bir gelecek gözlerimizin önüne seriliyor. Yapay zekâ destekli sahte videolar üretebilen yazılım programıyla, üst düzey bir seviyeye ulaşan Deepfake teknolojisi yüzünden kanıtların, bulguların bir işe yaramadığı bir gelecek. Kaosun ve anarşinin hüküm sürdüğü “Suçun Altın Devri” ortalığı kasıp kavurmaktadır.

Her şey 2026 yılında sıradan bir adli vakayla başlamıştır. Gürol Hastanesi sahibi Rüzgar Gürol, gece yarısı evinde saldırıya uğrar ve komaya girer. Güvenlik kamerası görüntüleri, motokurye olarak çalışan Nihat Demiroğlu’nun saldırıyı gerçekleştirdiğini gösterir. Ancak daha sonra bu basit adli vaka, karmaşıklaşmaya başlar. İşler öyle bir noktaya gelir ki, suçların kanıtlanması ve suçluların yakalanması imkânsızlaşır. Bu yüzden, kamu güvenliği zafiyete uğrar ve İstanbul tam anlamıyla bir suç şehri hâline gelir. İstanbul Siber Suçlarla Mücadele Şubesi Başkomiseri Kubilay Arıca, Rüzgar Gürol olayını çözmeye çalışır ancak başarılı olamaz. Eşi, çocuğu, sevgilisi olmayan Başkomiser Kubilay, yeni İstanbul’da, mesleğini de layıkıyla yapamamaktan ötürü bitmiş bir hâldedir:

“Renkler solgundu, hayatta peşinden koşacağı bir hedef yoktu. Çünkü eskiden hayret verici olan vakalar şimdi sıradan, diye düşündü. Çünkü kendimi lüzumsuz hissediyorum. Çünkü her şey boka sardı.” (syf. 9)

İki yıl sonra, 2028’de Rüzgar bir anda komadan uyanınca olayın çözülmesi için yeni bir umut ortaya çıkar. Başkomiser Kubilay, canını dişine takarak çalışır. Eski heyecanına kavuşur. Fazla ayrıntıya girerek kitaptaki sürprizleri kaçırmak istemiyoruz. Gökcan Şahin, bilimkurgu ve polisiye öğelerini harmanlamayı gayet iyi başarmış. Geleceğe dair tahminlerle, polisiye kurgusuyla okuru sürekli diken üstünde tutmayı beceriyor. Böylece, eseri okurken hem bilimkurgu hem de polisiyenin tadına varmış oluyorsunuz.

Başkomiser Kubilay Arıca’nın yeni maceralara yelken açacağını da şimdiden söyleyelim.

Hazırlayan: Ruhşen Doğan Nar

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu bilgisayar yapay zeka

Bilimkurgu Yapımlarındaki Habis Bilgisayarlar #3

18. yüzyılın kol ve duvar saatlerine olan hayranlığı, Endüstriyel Devrim’in getirdiği baş döndürücü teknolojik ilerlemelerle …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et