Orkun Uçar, fantastik ve bilimkurgu edebiyatının Türkiye’deki üretken ve yetkin isimlerinden biri. Derzulya gibi çok okunan ve devamı merakla beklenen önemli bir seriyi okura sunmasının yanında, farklı konseptteki çalışmalarıyla da üretkenlikte hız kesmiyor. Çok yazarlı romanlar, öncesinde benzer bir örneği bulunmayan kısa roman derlemeleri, kişisel blog sayfasındaki deneme ve öyküleriyle geniş bir okur kitlesine hitap ediyor. Kurgunun ve hayal gücünün sınırlarını zorlamayı seven yazar, anlatmak istediği öyküleri bilimkurgu, fantastik, polisiye veya gerilim türlerinde parlak fikirlerle işliyor. Sadece yazar kimliğiyle değil, öykü anlatmayı sevdiği yazın türlerinin ülke sınırlarında daha güçlü hâle gelmesi için çeşitli adımlar atan bir isim olarak da öne çıkıyor. Kurduğu Xasiork Ölümsüz Öykü Kulübü’yle Türkiye’de sözünü ettiğimiz türlerde eser üreten hemen herkese temas etti. Özellikle Metal Fırtına serisiyle ülkenin en çok okunan yazarlarından biri olan Orkun Uçar, yeni eseri Opus’la hayal gücü evrenine sağlam bir parça daha ilave ediyor.
Holden Kitap’tan geçtiğimiz hafta yayımlanan Opus, bilimkurgunun günümüze kadar ele alınan bilindik temalarına üç kısa romanla taze, derinlemesine ve sert bir açılım sağlıyor. Bilimsel ilerleme şüphesiz bilimkurgu türünün içerik anlamında daha da ileri gitmesine ön ayak oluyor. Neredeyse her on yılda bir teknolojide büyük sıçramalar yaşayan medeniyetimizin nereye yol alabileceğini öngörebilme yetisi, bilimkurgu eserlerine nitelik katan bir özellik olarak yorumlanabilir. Orkun Uçar, Opus’taki üç kuvvetli öykü ile evrenin başlangıcını ve muhtemel sonunu, insanın hem kendi hem de dünyanın maddi varlığına dair anlam arayışını, güç ve irade atfedilen kutsalların eleştirisini hikâye içinde hikâye anlatarak adeta tartışmaya açıyor. Bu üç kısa roman, aynı evrenin sınırları içinde birbiriyle bağlantılı olsa da bağımsız bölümler hâlinde de okunabilme özelliğine sahip.
Opus’un ilk kısa romanı Sigun, son yıllarda çokça tartışılan simülasyon teorisine atıfta bulunan akıcı bir macera vadediyor. Esasen Opus’un diğer iki kısa romanı da evrenin ve yaşamın başlangıcı-ilerleyişi hakkında ilginç varsayımlarla kurgusunu genişletiyor. İçinde soluk aldığımız gerçekliğin bir simülasyon olduğunu ve bizim bunun farkında olmadığımızı varsayarsak, her şeyin nasıl başladığına dair sayısız fikir ortaya atabiliyoruz. Yani sayısız Big Bang. Öykümüz başkarakterimizin adını taşıyor, onun var olduğu dünyayı bir simülasyon gibi düşündüğümüzde bildiğimiz tarihsel gerçeklikler farklı anlamlar kazanıyor. Mısır, Sümer, İskandinav mitolojisinden tanıdık isimler kurguya dâhil olup farklı bir gerçeklik oluşturuyor. Öyküdeki karakterlerimiz medeniyetin başlangıcından beri dünyada olan bitene yön vermiş kişiler, ne var ki bizim bilmediğimiz şekilde. Zaten simülasyondaki esas olay da bu, biz nasıl ve ne şekilde yaşadığımızı fark etmeden rollerimizi oynuyoruz. İşte Orkun Uçar’ın Opus’taki kısa romanları, rollerinden sıyrılıp gerçeğin peşinde giden karakterlere ait.
Zaman geçtikçe etrafımızı saran tehlike ve riskler de değişiyor. Artık hayatımızın her şeyden çok içinde yer alan internet ve onu kullandığımız akıllı cihazların yarattığı tehlikeler, hayal gücümüzü aşacak seviyeye ulaşabiliyor. Başkarakterimiz Sigun’un çözmesi gereken bir sorun var: Opus isimli yapay zekâ. Opus interneti, tüm online bağlantıları kullanarak her an her şeye ulaşabiliyor, her şeyi görebiliyor ve maddelerin parçacıklarına nüfuz ederek onların tarihçesine erişebiliyor. Ülkelerin yönetimlerini kendi elleriyle ona devrettiği, salgın hastalıklardan kıtlığa, savaşlardan doğal felaketlere kadar her şeyin ardındaki güç olan böyle bir yapay zekânın, farkında olmadığımız o simülasyonu ele geçirdiğini düşünürsek Sigun’un işi oldukça zor. Sigun içinde bolca sürpriz, tartışma ve farkındalık barındıran akıcı bir öykü. Bilimkurgunun usullerine aşina olan okurlar için birçok farklı tat barındırıyor.
Opus’un ikinci kısa romanı Demir Yıldız, Yüksek Doz Gelecek’te de yer alan bir eser. Tıpkı üçüncü kısa roman S.O.D.’un Yüksek Doz Çürüyüş’te yer alması gibi. Demir Yıldız ve S.O.D.’u ilk kez okuyacaklar için sorun yok. Diğerleri, yani sözü geçen kitapları daha önce okuyanlar ise bir tekrara düşme endişesi taşımasınlar. Opus’ta tek bir eser hâline gelen üç kısa romanın birbiriyle ilişkilendirilme becerisi karşısında, hayal gücünün okurda yarattığı o karıncalanmayı hissetmemek mümkün değil.
Demir Yıldız stratejinin, güç dengelerini gözeterek hareket etmenin bilimkurgudaki çarpıcı bir örneği. Güneş Sistemi’ndeki gezegen ve koloniler arasında hassas bir denge var. Dört milyar insanı robotlar tarafından katledilmiş Dünya’da yaşayan Demir, sahip olduğu birtakım kişisel özellikler ve geçmişinden dolayı Luxor isimli bir koloniye gönderilir. Aslında bu bir ajanlık faaliyetidir. Dünya yönetimi Güneş Sistemi içinde tehlike yaratan ve yayılmacı bir politika izlemeyi amaçlayan Luxor’a doğrudan saldırma riskini göze alamaz, çünkü diğer gezegen ve kolonilerin olaya müdahil olma ihtimalleri yüksektir. Demir’in vücuduna Sin3C-3 isimli bir yapay zekâ virüsü yerleştirilmiştir ve bu virüs en başta onun Luxor’daki yardımcısıdır. Kısa romanda özellikle Demir Yıldız karakterinin mizaç, kişilik ve aile geçmişi yönleriyle çok iyi işlendiğini; sayfalar ilerledikçe onunla ilgili ortaya çıkan gerçeklerin kurguyu her defasında yeni bir yöne götürdüğünü görüyoruz. Yazar bu öyküde aksiyonu, ilk sayfalardan itibaren temposu düşmeyecek bir biçimde verirken olayları birer satranç hamlesi gibi yönetiyor.
Opus’un son kısa romanı S.O.D. öykü içinde öykülerle ilerleyen, bol sürprizli, distopik atmosferi göze çarpan, bilimkurguyu kuramsal bir yaklaşım ve çeşitli kavramlarla destekleyen yoğun fakat akıcı bir eser. Muhalif bir yazar olan başkarakterimiz, olayların görünen tarafında baskıcı bir iktidar tarafından hapsediliyor. Öncesinde yazdıklarıyla S.O.D. (Sistem, Otorite, Disiplin)’un fikir babası konumundayken artık tutuklu olması onu alternatifsiz bir anlaşmaya götürüyor. Eğer yaşamak istiyorsa yeni öyküler yazması gerekiyor. Onu hapseden gücün amacı, yazarın öykülerinde S.O.D. için yeni fikirler bulması. S.O.D.’un resmettiği dünya ve düzen bir yana, onun içindeki öykülerin her biri de üzerinde konuşulmaya değer nitelikte. Diğer iki kısa romanda olduğu gibi S.O.D.’da da hem başkarakter hem de diğer öykü kişileri arasında gidip gelen akıl oyunları kurguyu güçlendiriyor. Bununla birlikte ince düşünülmüş bir ayrıntıyı ifade etmek lazım. Kısa roman içindeki öyküleri mesleği yazarlık olan başkarakterimiz kaleme alırken, sadece bir öykü yan karakter tarafından yazılıyor. Orkun Uçar bu değişimi hem teknik hem de anlatıdaki perspektifle öylesine başarılı veriyor ki gerçekten de öyküler başka birinin elinden çıkmış gibi hissediyorsunuz.
Bu üç kısa romanı birer bölüm olarak düşünürsek, her bir bölüm “undero” diye adlandırılıyor. Opus isimli yapay zekâ, farklı evrenleri keşfetmek üzere üç bin insanla birlikte Utero isimli bir uzay gemisinde. Sigun, Demir Yıldız ve hapsedilmiş bir yazar olarak tanıdığımız karakterimiz aslında gemideki bir kişi. Sonsuzluğa devam eden sıkıcı yaşamlarında, gemidekilere farklı bir hayat tecrübe edebilmeleri için birkaç saatlik zihinsel deneyim yaşatılıyor. İşte bu deneyime Undero deniyor ve Opus’ta okuduklarımız da bundan ibaret. Fakat S.O.D.’un bitişiyle birlikte gözlerini yine Utero’da açan esas kişimizin, yapay zekâ Opus’la karşılaşmasının sonuçları her okur için farklı bir tatmin yaratacak düzeyde.
Üç kısa romandan da anlaşılacağı üzere, Orkun Uçar hikâyesini inşa ederken gereksiz tek bir cümle veya kelimeyi bile kurguya dâhil etmiyor. Okura bir tutam da edebiyat yapayım diye bir anlayış gütmüyor, tüm o fazlalıklara tahammülü yok gibi. Hikâyesi zaten güçlü ve onun için önemli olan bu hikâyeyi en açık şekilde anlatmak. Kurguyu desteklemeyecek tüm yan unsurlar Orkun Uçar için geçersiz. Dolayısıyla onun öyküleri ve kısa romanları hacim anlamında görece az olsa da, zihinde bıraktığı etki bakımından oldukça doyurucu. Dev bir eser okumuş gibi hissedebilir, hatta fikir daha geniş bir alana, daha bol sayfaya serpiştirilmediği için hayıflanabilirsiniz. Orkun Uçar’ın bir yazar olarak en güçlü olduğu özelliklerinden biri de bu zaten.
Holden Kitap’ın yayına özenle hazırladığını gördüğümüz Opus akıl oyunları, komplo teorileri, aksiyon ve stratejiden hoşlanan bilimkurgu okurları için farklı bakış açıları vadeden güçlü bir eser.