stepford kadinlari kapak

Kusursuzluğun Altında Yatan Gerçekler: Stepford Kadınları

Amerika’da doğan Ira Levin, çok sayıda roman ve oyun yazdı. Radyo ve Televizyon alanında eğitim gören yazarın kaleme aldığı pek çok eser beyaz perdeye aktarıldı. Genellikle korku ve gerilim odaklı metinler yazmasına rağmen, bilimkurgu edebiyatında da adını duyurmayı başardı. 1972 yılında The Stepford Wives adıyla ilk kez yayımlanan Stepford Kadınları da bunlardan biriydi. İthaki Yayınları‘nın Bilimkurgu Klasikleri dizisinde kendine yer bulan kitabın çevirisini Seçkin Selvi üstlendi. Dizinin 82. kitabı olarak karşımıza çıkan Stepford Kadınları, hikâyesi ve okuyucusuna aşılamak istediği fikirlerle dikkat çekiyor.

Stepford Kadınları, Joanna ve ailesinin Stepford’a taşınmasından sonra başlarına gelen bir dizi olayı masaya yatırıyor. Eşi Walter ve iki çocuğuyla sıradan bir hayat yaşayan Joanna, ev işlerine pek düşkün olmaması nedeniyle ev hanımı tabirinden uzak bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki, ev işlerini zamanında yapmayan, yeri geldiğinde bazı işleri kocasına devreden ve çamaşırları günü gününe yıkamayan biri o. İki bölümden oluşan roman, ilk kısımda sıradan bir ailenin yaşantısını anlatıyormuş izlenimi yaratıyor. Ancak baş karakterimiz, yerleşkedeki diğer kadınlarla tanıştıkça bir şeylerin ters gittiğini anlıyor ve hikâyemiz de bu noktada farklı bir dönemece giriyor. Artık hem karakter hem de okur için hiçbir şey sıradan biçimde ilerlemiyor.

Bir bilimkurgu kitabı, bilimkurgunun çeşitli temalarını işlemesiyle zevkli bir okuma deneyimi sunabilir. Bunun yanında bilimkurgusal ögeleri minimumda tutarak okuyucularını memnun eden eserler de vardır. Stepford Kadınları da bu kriteri karşılayan akıcı ve sürükleyici bir roman. Joanna’nın yerleşkede dört aydan uzun süredir ikamet eden diğer kadınlarla tanışması da yukarıda bahsini ettiğimiz dönemecin ta kendisi aslında. Çünkü bu tanışmalar birtakım teorilerin habercisi niteliğinde. Robotlar, çip ile kontrol ve kimyasal güç kullanımı gibi teoriler ortaya çıkınca olaylar daha da hız kazanıyor. Böylelikle günlük ev işlerinin sıkıcılığından -az da olsa- kolayca sıyrılan okur, kendini gizem ve gerilim dolu son bölümde buluyor. Ama bu gizem ve gerilim unsurlarının da çok ön planda olduğunu söylemek pek mümkün değil.

İlk kez Mekanik İşçi anlamında kullanılan “Robot” kelimesinin Stepford Kadınları’ndaki kullanımı da oldukça silik. Robot temasını daha çok bir fikir hâlinde işleyen Levin’in 130 sayfalık kitabında, mekanik bir alete rastlamak neredeyse imkânsız. Hatta yazar daha da ileri giderek, romanın finali de dâhil somut bir şey bırakmıyor zihnimizde. Dolayısıyla hem teoriler hem de robot terimi okurun hayal gücüne bırakılıyor. Her şeye rağmen erkeklerin egemen konumda olduğu, kadınların ise yalnızca hizmetçi gibi görüldüğü bir ortamda, roman bu tür düşünceler üzerinden pek çok göndermeyle zenginleşiyor.

Stepford Kadınları’nda metnin sanki bir senaryoymuş gibi sade ve betimlemelerden uzak oluşu da göze çarpan detaylardan biri. Levin, mesleğinin verdiği avantajla hikâyesini oldukça akıcı ve basit tutmayı yeğlemiş. Böylece kitabı okuyanlar, olayları arı duru hayal edebiliyor. Diğer yandan konuşmaların doğallığı ve çok fazla kafa karıştırıcı olmaması eserin en iyi yönleri arasında. Levin’in hikâyesini güçlü kıldığı önemli dokunuşlardan biri de erkek ve kadın karakterleri gerçekçi şekilde ele alması. Erkek olmasına rağmen kadın karakterleri doyurucu ayrıntılarla aktarmayı başaran yazar, hemcinsleri hakkında da gizli saklı bilgiler vermekten kaçınmıyor. Bu da yazarın tüm roman boyunca her iki tarafa eşit bir şekilde yaklaştığını gösteriyor. Bu eşitçi davranışı, Joanna’nın yer yer kocasına ve evine yeteri kadar ilgi göstermediğini düşündüğü zamanlarda da görüyoruz.

Sözün kısası, kadın hakları çerçevesinde 1972 ve öncesini her açıdan başarıyla yansıtan Stepford Kadınları, bildiği yoldan giderek sonuca hızla varıyor. Her ne kadar hikâyede kadınlara gürültüsüz, kavgasız ve mutluluk dolu bir hayat vadedilse de sonuç her zaman beklenildiği gibi olmuyor. Ne demişler, kadını altın kafese koymuşlar yine de özgürlük demiş.

Yazar: Ahmet Boyraz

1993'de Adana'da doğdu. Futbol ve Bilimkurgu hastası. Bilimkurgu konusunda üretmekten çok tüketme eyleminde olsa da bunu tersine çevirmek için elinden geleni yapıyor.

İlginizi Çekebilir

fear factory

Makinelerin Müziği: Fear Factory

Müzikte bilimkurgu unsurlarını kullanan Pink Floyd, David Bowie gibi sanatçılara rastlamak mümkün. Ancak bir de …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin