Küçük Prens

Küçük Prens ve İntihar

“Ekleyecek yeni bir şey kalmadığı zaman değil, çıkaracak yeni bir şey kalmadığı zaman yapıtın mükemmele ulaştığını anlarsınız.” –Antoine de Saint-Exupéry

Küçük Prens’i yazılması şöyle olmuş: Saint-Exupéry her yere bir çocuğun resmini çizermiş: mektuplara, peçetelere, restoran menülerine, eline geçirdiği her kâğıda… Bir gün yayımcısı onun kim olduğunu sormuş. “İçimdeki çocuğu çiziyorum,” demiş yazar da. “O halde neden onun öyküsünü yazmıyorsun?” demiş yayıncı. Küçük Prens böylece doğmuş.

Çocuklara yönelik olacağından kitabın resimli olması gerekiyormuş. Ancak profesyonel çizerlerin Küçük Prens’in ruhunu yakalayamadıklarını görünce kendi resimlemeye karar vermiş.

İlk bakışta basit bir kitapgibidir. Ancak sonradan yazarın bütün yapıtları arasında en derini olduğu ortaya çıkmıştır. Görünüşte çocuklar için yazılmış bir kısa öykü, gerçekte ise büyükler için yazılmış bir çocuk öyküsüydü anlatılan. Çocukluk diyarına, “herkesin bir zamanlar yaşadığı o uçsuz bucaksız ülkeye” bir geri dönüştü. “Bütün büyükler ilk önce çocuktu, ama pek azı bunu anımsar,” der kitabın girişinde. Bir zamanlar çocuk olduğunu unutan büyüklerdir hedefindeki.

Öykü sadedir. Üzerinde üç yanardağ bulunan bir gezegencikte kaprisli gülüyle birlikte yaşayan Küçük Prens, bir gün –biraz da gülün kaprislerinden usandığından— kendisine bir arkadaş bulmak amacıyla yaşadığı gezegeni terk eder. Başka gezegenleri ziyaret eder, oralarda ilginç kişilerle tanışır. Ama “Büyüklerin ciddi meselelere yaklaşımı” kafasını karıştırır. Sonunda da Dünya’ya gelir. Büyüklüğü ve boşluğu karşısında büyük bir şaşkınlığa uğrar. Çölde bir yılan ve bir tilkiyle yaptığı konuşmada insanların kötü olduklarını öğrenir. Bu arada kendini çok yalnız hissedince tilki ona arkadaş olma sanatının inceliklerini öğretir. Buna göre, arkadaş bulmak isteyen kişi “evcilleşmeye” razı olmalıdır. Konuşmanın sonunda tilki bu sırrı şöyle ifade eder:

“İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.”

O an Küçük Prens de kendisinin gül tarafından “evcilleştirilmiş” olduğunu anlar ve gezegenine dönmeye karar verir. Tüm hikaye budur.

Basitliğine karşın Küçük Prens, varoluşa ilişkin soru işaretinin kancasını takar beynimize… “Hayatta gerçekten önemli olan nedir?” sorusuna verdiği yanıt da şaşırtıcıdır. Uyarıcıdır.

İnsanların önemli ve ciddi saydığı şeyler değersizdir Küçük Prens’in gözünde. Tersine, insanların önemsiz saydığı şeylerse onun için varoluş nedenidir.

“Dünya hiç de sıradan bir gezegen değilmiş! Burada yüz on bir tane kral (tabii zenci kralları da sayarsak), yedi bin tane coğrafya bilgini, dokuz yüz bin tane iş adamı, yedi milyon beş yüz bin tane sarhoş, üç yüz on bir milyon tane kendini beğenmiş, yani kısaca iki bin milyon tane yetişkin var.”

Konusu yalnızlık olan bu öykü, her insanın içinde yaşayan ve aynı zamanda asalet ve saflığı temsil eden çocuğa seslenmek ister gibidir. Yüreğin söylediği gerçek yerine sayılara, kanıtlara, mantık kurallarına değer veren yetişkinlerin kararlarını sorgular ve anlaşılmaz bulur. Çünkü genellikle yanlıştır bu kararlar.

Özetle Küçük Prens, yalnızlık üzerine bir alegoridir. Dostluk, insanın insanla olan bağlantısını kuran tek şeydir.

Yine de çocuklar için yazılmış bir kitap olmadığını düşünürüm. İçinde intihar düşüncesini barındırır mesela. Yılanın Küçük Prens’e geri dönüş çaresi olarak sunduğu zehir ölümden başka nedir ki! Bir çocuk kitabında açık bir biçimde intihar düşüncesine rastlamak insanı şaşırtmaz mı?

Sevmek, salt fedakarca bir davranıştan, ütopik bir jestten öte bir şey midir? Milyarlarca insanın kör fareler gibi dehlizlerinde yaşadığı büyük yalnızlık çölünde, özel yaşamın kapalı kümelerinde geçen hayatımıza bir çare olarak dostluğun elde edilmesi bu denli zor olabilir mi? Küçük Prens’in yalnızlığı, içindeki yaşayan milyonlarca insana rağmen Dünya’ya ayak basınca doruk noktasına ulaşmıştır. Yetişkinlerin dünyasına çocuk bakışıyla getirilmiş bir eleştiri gibi başlayan kitap, kahramanının düşsel gezegeninde yaşayan gülüne geri dönüş çaresi olarak yılan tarafından verilen zehri içmesiyle son bulur.

Çok güzel bir eserdir, ama çocuklara okutulurken dikkatli olunmasında fayda vardır.

Yazar: Sinan İpek

Yazar, çizer, düşünür, öğrenir ve öğretmeye çalışır. Temel ilgi alanı Bilimkurgu yazarlığıdır. Bunun dışında Matematik, bilim, teknoloji, Astronomi, Fizik, Suluboya Resim, sanat, Edebiyat gibi konulara ilgisi vardır. Ara sıra sentezlediklerini yazı halinde evrene yollar. ODTÜ Matematik Bölümü mezunudur ve aşağıdaki başarılarıyla gurur duyar:TBD Bilimkurgu Öykü yarışmasında iki kez birincilik, 2. Engelliler Öykü yarışmasında birincilik, Ya Sonra Öykü Yarışması'nda finalist, Mimarlık Öyküleri Yarışması'nda finalist, 44. Antalya Altın Portakal Belgesel Film Yarışmasında finalist. Ithaki yayınları Pangea serisinin 5. üyesi "Beyin Kırıcı" adlı bir romanı var.

İlginizi Çekebilir

the human future

İnsanlığın Geleceği: The Human Future

Gelecekte insanlığı neler bekliyor? Türlü ölümcül engelleri aşıp yıldızlara mı uzanacağız, yoksa miadımızı doldurup toza …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin