Mart 2021’de Fihrist Kitap etiketiyle yayımlanan Xipehuz:Şekiller, Belçika asıllı Fransız yazar J.-H. Rosny aîné’nin insanlığın tanımlanamayan canlılarla mücadelesini anlattığı ilk eseri olma özelliğini taşıyor.
1856 yılında Joseph Henri Honoré Boëx adıyla Belçika’da dünyaya gelen Rosny aîné, yazdığı geniş yelpazedeki eserlerle bilimkurgu türünün öncülerinden biri olur. E. Goncourt ve E. Zola gibi isimlerle birlikte döneminin edebiyat anlayışına yön veren tartışmaların içinde bulunan yazar, bilim ve edebiyat arasındaki sınırları bulanıklaştıran üslubuyla bilimkurgu yazarları arasında da ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Ancak ölümünden sonra, eserlerinin tanınırlığının diğer ülkelere yayılması bir tarafa, Rosny Fransa’da bile ancak belirli bir kesimin andığı bir yazar olarak kalmaya mahkum olur. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, bilimkurgu eserlerinin akademik olarak ele alınmasına yönelik bilinç arttıkça, Rosny’nin eserlerine olan ilgi de aynı derecede artar. İngiliz bilimkurgu yazarı Brian Stableford, Rosny’nin birçok eserini İngilizceye kazandırırken, Amerikan akademisyen George Slusser, Rosny’nin akademik alanda daha görünür bir yer kazanması adına mücadele eder.
George Slusser’ın Rosny’nin akademisyenler tarafından tanınırlığını arttırmak adına yaptığı katkı, bilimkurgunun öncüleri anıldığı vakit onu Wells ve Verne’in yanına koyabilmemize imkan sağlar. Özellikle ilk dönem bilimkurgu eserlerinin sosyal bilimkurgu ve müspet bilimkurgu olarak sınıflandırılabileceğini savunan Slusser, Wells ve Verne’i sosyal bilimkurgunun öncüleri olarak ele alırken, Rosny’i de müspet bilimkurgunun öncüsü olarak konumlandırarak, daha önceki akademik çalışmalarda oldukça belirsiz olan Rosny’nin bilimkurgunun kurucu isimlerinden olması meselesini daha sağlam bir yere oturtmuş olur. Söz konusu çalışmaların katkısıyla, Rosny’nin eserleri günümüz bilimkurgu okurlarına oldukça heyecanlı bir okuma vaat etmekle kalmayıp, 19. ve 20. yüzyıllar düşünce tarihi ve bilim-edebiyat ilişkisi/gerilimi hakkında çalışma yapmak isteyen akademisyenler için de geniş bir saha sunmaktadır.
Slusser’ın Rosny’i daha geniş kitlelere tanıtırken ortaya koyduğu başka bir katkı da, Rosny’nin bilimkurgunun emeklediği dönemlerde ortaya çıkan tatlı sert Fransız-İngiliz rekabetine yeni bir boyut katmayı başarmasıyla ilgilidir. On bir sene telgrafçı olarak İngiltere’de yaşayan Rosny’nin iki ülkenin kültürüne ve bilimsel metodolojisine olan aşinalığı, yazarın neden hak ettiği üne kavuşamadığını düşündüğümüzde milli bili kurgu geleneklerinin farklılığı üzerinden bir yorum yapmamızın bizi götüreceği kolay ve anlaşılır olduğu kadar yanıltıcı olabilecek yargıları da bir kenara bırakmamıza olanak sağlar. Zira Chatelain ve Slusser’a göre Rosny, positivist ve Descartesçı geleneğin Fransız entelektüeller arasında hakim bir durumda olduğu dönemde İngiltere’de bulunduğundan, ne kadar Fransız bir okur kitlesine hitap etse de, eserlerinin büyük bir çoğunluğunu Sosyal Darwinist bir temelin üzerine kurgulamıştır. Bu durum onun neticede kendi ülkesinde bile bir garib gibi hissetmesine neden olmuştur. Bu bilgiler ışığında Rosny’nin, dönemindeki diğer Fransız yazarlarla her ne kadar sıkı bir ilişkisi olsa da, eserlerini yazarken izlediği yöntemin onlardan farklılaşması sonucu, ölümünden sonra Fransa’da bile mirasını devam ettirecek hayranlar veya sadık okurlar bulamaması biraz daha anlaşılabilir hale gelir.
Rosny’nin Türkçedeki macerasına gelirsek, üstte belirtilen sebeplerden yola çıkarak yazarın Türkçede de kayda değer bir okur kitlesine ulaşmadığını tahmin etmek zor olmaz. Ancak ilginç bir şekilde, 1944 yılında Apaşın Aşkı adıyla İstanbul Kitap Yayma Odası tarafından yayımlanan bir aşk romanı, Rosny ainé’nin imzasını taşır. Rosny’nin sadece bilimkurgu eserler yazmadığını ve çok geniş bir yelpazede onlarca eser verdiğini düşününce bu durum pek şaşırtıcı değildir. O dönem hiç de azımsanmayacak sayıda var olan yorum-çeviri eserleri de göz önüne aldığımızda, bu eserin gerçekten Rosny’e ait olup olmadığının tespiti daha da zor bir hal alır. Her halükarda bu eser, türü itibariyle Rosny’nin bilimkurgu yazarı olarak algılanmasına hiçbir katkı sağlamadığından, Xipehuz:Şekiller yazarın Türkçedeki ilk bilimkurgu eseridir denebilir.
İnsanlığın yeryüzünün, hatta evrenin efendisi olmak için tanımlanamayan canlılarla girdiği mücadele eserlerinde önemli bir yer kaplayan Rosny, erken dönem eserlerinden olan Xipehuz’da insanmerkezci bir bakışın ipuçlarını verme konusunda oldukça ketum davranmasına rağmen, söz konusu eserde yazarın, geç dönem eserlerine kıyasla insanlığın zaferine daha sıcak baktığını söyleyebiliriz. Rosny’nin tasavvur ettiği, önce yeryüzünde başlayıp daha sonra dünyamızın da ötesine sıçrayan iktidar mücadelesi, ringin bir köşesinde insanlığı asla eksik etmese de, yazar diğer köşe için oldukça yaratıcı seçimler yapma yoluna gitmiştir. Yazarın, muhtelif eserlerinde insanlara rakip olan canlıları bilimsel bir dille tasvir etme konusunda ısrarı onu diğer erken bilimkurgu yazarları arasında öne çıkaran en önemli özelliktir. Ancak ilk eserlerinden olan Xipehuz’da bu üslubu yansıtma şekli, söz konusu eserin Rosny’nin diğer romanları arasında bile ayrı bir yere sahip olmasına ön ayak olmaktadır.
Yakın gelecekte geçen bir romanda karakterleri bir bilim insanı edasıyla konuşturmak ne kadar kolaysa, milattan önce 7000-9000 yıllarında geçen bir romanda, sırıtmayacak şekilde böyle bir karakteri anlatabilmek de o derece zordur! Zoru seven Rosny’nin kaleminden çıkan, Xipehuz’un da baş kahramanı olan Bahûn isimli unutulmaz karakter, yürüttüğü uzun gözlem süreci sonucu vardığı olgulardan yola çıkarak oldukça pratik ve çözüm odaklı bir düzlemde bir nevi ilkel bir bilim insanı portresi çizmektedir. Bu yönüyle Bahûn, kimi zaman Rosny’nin çağdaşı bir bilim insanı gibi davranma yoluna başvursa bile, bu davranışıyla okur için “bayağı” bir karakter izlenimi vermekten de her zaman geri durur.
İlk bakışta insanlığın yeryüzündeki saltanatına ortak olma niyetinde gibi gözükse de, Xipehuzların bir niyeti olup olmadığı bile meçhuldür. Burada niyet okuma kısmını bize göre oldukça hızlı geçen Bahûn için, onları yok etmek ne kadar acı olsa da kaçınılmazdır. Zira onun, çağdaşı olan insanların bir türlü akıl erdiremediği oldukça dakik ve karmaşık hesapları, yeryüzünün kaderiyle ilgili iki cambaz bir ipte oynamaz atasözünü kanıtlar nitelikte kesin bir yargıya varmasına sebep olmuştur. Bahûn’un bildiği kadarıyla yeryüzü, Xipehuzlar ya da insanlardan birine dar gelecektir, duygusal bir karar yoktur ortada, hatta duygularına rağmen bir karar vermek zorundadır bu bilge adam, bu karara detaylı bir gözlem süreci sonucunda varmıştır neticede.
Bu doğrultuda onun önderliğinde başlayan savaş bir türün zaferini ilan ederken, diğer türün sonunu getirecektir.
Hazırlayan: Utku Haspulat