Genlerin Şifresi: Rüya mı, Gerçek mi?

Daha önce Bilimkurgu Kulübü’nde çocuk edebiyatının ustalarından Bilgin Adalı‘nın “Uzaylılar Geliyor” romanını incelemiştik. “Uzaylılar Geliyor“, tam bir uzaylılarla ilk temas eseriydi. Şimdi sıra Adalı’nın bir diğer bilimkurgu çocuk romanı olan “Genlerin Şifresi“nde. Bu roman ise daha çok rüyalar ve genlerle ilgili. Rüya ve gerçeğin birbirine karıştığı bir eser.

“Genlerin Şifresi”nin ilk bölümü, bir düşle başlıyor. Zaten ilk bölümün adı da “Düş“. Kahramanımız İlke, bir düş görüyor; ama gördükleri ve hissettikleri o kadar gerçek ki, bir düşü yaşıyor bile diyebiliriz. Rüyasında çok çok eski zamanlarda, insanların henüz avcı-toplayıcı olduğu dönemlerde İluyanna adlı bir kızın yaşadıklarını görüyor. Onun gözlerinden İluyanna’nın yaşadıklarını yaşıyor. İlke, bir rüya gördüğünün farkında ama. Bu açıdan lüsid rüyayı anımsatıyor. İluyanna olarak kabileyle birlikte bir sığır avına katılıyor. Kabilenin tüm heyecanına, korkusuna ve mutluluğuna ortak oluyor. İlk bölümün sonunda İlke, şunları söylüyor:

“O bir düştü yalnızca. Son sıralarda sık sık gördüğü tuhaf düşlerden biri. Kendisi olan, ama kendisi olmayan kişilerle ilgili düşler…” (syf.16)

İkinci bölümde İlke’nin bu tuhaf rüyalarının sebebi açıklanıyor: “Her şey, İlke’nin Nükleer Araştırmalar Merkezi’nde çalışan Sinan Dayısını işyerinde ziyarete gittiği günden sonra başlamıştı.” İlke, bir okul ödevi için Sinan Dayısının yanına gider. Ödev olarak izlenimlerini yazacaktır. Ancak merkezi gezerken dayısının acil bir iş çıkınca, işler sarpa sarar. Tek başına kalan ve canı sıkılan İlke, girmemesi gereken özel bir odaya girer.

“İlke’nin girdiği yer ise, çok özel deneylerin yapıldığı bir laboratuvardı. Çok önemli bir deneyin başladığı anda yoğun lazer ışınlarının bombardımanına tutulmuştu.” (syf. 21)

O ziyarette yaşadığı kazadan sonra, tuhaf rüyalar görmeye başlıyor İlke. İlk gördüğü rüyalar maymunsu insanlarla ilgili oluyor. Dayısı ve Nükleer Araştırmalar Merkezi’ndeki bilim insanları İlke’nin rüyalarının sırrını çözmeye çalışıyorlar. Ama sonunda sırrı çözen genetik bilim uzmanı Güven Bey oluyor. İlke’nin genetik zincirlerinde bir değişim, bir çözülme oluşmuştur. Bu yüzden, yüz binlerce yıl önceden, tüm atalarından gelen anıları düşlerinde yaşayarak yeniden anımsayabiliyordu. Kimi zaman karlar arasında zor koşullarda hayatta kalmaya çalışan insanları, kimi zaman köle olmamak için çabalayanları görüyor rüyalarında. Onların yaşamlarına tanık oluyor. Kimi zaman bir gemi dümencisi, kimi zamansa sefere çıkan bir prens oluyor. Onların yaşamlarını bölüşüyor.

Bazen rüyaları bilim insanlarına yol da gösteriyor. Örneğin, rüyaları sayesinde uzun zamandır kayıp olan Atlantis‘i buluyor insanlar. “Genlerin Şifresi”nde okuru memnun etmeyen tek nokta, kitabın aniden ve olayların bir sonuca bağlanmadan bitmesi. Bu durum az da olsa bir hayal kırıklığı yaratıyor.

Kitabın çizimleri Kutlay Sındırgı‘ya ait. Şu anda kitap 17. baskısında. Umarız, daha onlarca baskı yapar.

Hazırlayan: Ruhşen Doğan Nar

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Edebiyatımızın İlk Ekolojik Distopyası: Köpekli Çocuklar Gecesi

Usta yazar Oya Baydar’ın geçtiğimiz ay Can Yayınları aracılığıyla okurlarla buluşan yeni romanı “Köpekli Çocuklar …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et