Fantastik ve Bilimkurgunun Distopik Valsi: İşkencecinin Gölgesi

İşkencecinin Gölgesi, Gene Wolfe tarafından yazılan Yeni Güneş serisinin ilk kitabıdır. Bilimsel fantezi dalında kendine güçlü bir yer edinmiş kallavi bir eser. Hem World Fantasy Award hem de British Science Fiction Association Award ödüllerini kazandı. Üstelik türdeşi sayılabilecek eserlere kıyasla pek de öyle geniş hacimli ya da boğucu değil. Okuyucunun aklında beliren ilk bilimkurgu imgesine kıyasla, “retrofütüristik” diyebileceğimiz orta çağvari bir dünyada geçiyor.

Kelimeler ekonomik bir biçimde kullanılmış ve her kelime, bir amaca hizmet eder hâlde. Tıpkı geometri gibi, kitapta verilen hiçbir şey boşuna değil. Belki de bundan dolayı okuyucuda ikinci kez tekrar dönüp okuma arzusu uyandırıyor. Kitap İthaki Bilimkurgu Klasikleri’nin ellinci romanı. Orijinal ismi The Shadow of The Torturer. Gene Wolfe; J.R.R Tolkien, H.P Lovecraft gibi yazarlardan etkilenmiş birisi. İşkencecinin Gölgesi’nde de bu etkileri görmek mümkün. Gelişmiş bir uzay gemisini andıran kuleler, orta çağ karanlığı ile bezenmiş distopik manzaralar, fantastik korku…

Kitabın esas baskısının kapağı gayet güzel. Eğer ki böylesi karanlık ve de fantastik ağırlıklı sanat eserlerine meraklı biriyseniz gözünüze gayet hoş gelecektir. Yitirilmiş bir dönemi hatırlatıyor. Fotokopi makineleriyle çoğaltılan fanzinler, bir heavy metal grubunun albüm kapağı, hakikatten çok uzakta kendi başına var olup giden bir dünya… Kitabın orijinal kapağı başlı başına bir hikaye anlatıyor gibi. Bundan dolayı övgüyü hak ediyor. Türkçe baskısının kapağı bu kadar detaylı olmasa da gayet güzel; minimalist bir tasarıma sahip, ne çok bayık bir karmaşa ne de çok sönük bir sadeliği var. Tam kararında.

İşkencecinin Gölgesi daha önce söylediğimiz gibi bir bilimsel fantezi sayılır. Lakin kurgusal bir evrende değil, Dünya’da geçiyor; yüz binlerce yıl sonrasında. Güneş’in artık ölmek üzere olduğu kıyametvari bir dönemde. Dünya, artık bugünküne kıyasla tanınamayacak kadar değişmiş, insanlar ona Urth diyor. Tahmin edebileceğiniz üzere, Urth İngilizce’deki “Earth” kelimesinin bozulmuş bir hâli. Kitapta böylesi akıllıca tasarlanmış kelime oyunları var. Bu da edebiyatın güzelliğini biraz daha ön plana çıkarıyor. Mesela romandaki loncalardan biri, Seekers for Truth and Penitence, yani Hakikati ve Tövbeyi Arayanlar Loncası. Bu lonca işkencecilerin loncası. İsim ve işlev uyumu…

Daha önce değindiğimiz gibi, kitap insanı okurken yormuyor, aksine edebiyatın, dilin zenginlikleri ile harmanlanmış bir yolculuğa çıkarıyor insanı. Anlatım sade ve akıcı, birinci tekil şahıs üzerine yapılanmış. Kitap, bir kısım insanın Dünya’yı terk ettiği uzak bir gelecekte geçiyor. Bir kısım insan dünyalaştırılan Ay’da yaşıyor. Kitapta Ay ile ilgili güzel bir bölüm de var. Burada bahsederek okuma keyfini kaçırmayalım. Post-apokaliptik ya da Dünya’da geçen böylesi uzak gelecek kurgularına çeşni katan türden güzel bir detay.

Gelelim Dünya’da kalan insanlara… Bir sebepten dolayı orta çağa geri dönülmüş. Giyim kuşam, yaşam tarzı, sosyal düzen ki soylulardan, köylülerden ve loncalardan oluşuyor. Kitap, bir işkenceci çırağı olan Severian’ın yolculuğunu konu ediniyor. Distopik uzak bir gelecekte, gökyüzünde şişkinleşmiş dev Güneş’in kavurduğu topraklarda geçen bir yolculuk bu. Birçok türü aynı potada eritmeyi başarmış, bunu yaparken de hikayeyi boğmamış. Eğer fantastik seven bir okuyucuysanız bu kitap sizi, bilimkurgu eserlerinden ibaret bir listede olmasına rağmen fazlasıyla tatmin edecektir. Pekâlâ bu kitap bilimkurgu mu, değil mi gibi vasat tartışmalar da çıkabilir…

Günümüzde her şeyde olduğu gibi artık spekülatif kurgu türlerinde de çizgiler sönükleşmiş durumda. Türleri bir hücre olarak ele alırsak, artık eserlerin türler arası geçişkenliği fazlalaştı. Eskinin fosil bilimkurguları sırf bilimkurguydu. Lakin bir zaman sonra insanlar bilimkurgu ile sosyal mesaj verebileceklerini de keşfetti. Ve aslında bilimkurguyu uzayda, bilinmezliğin ortasında değil, insanın ta kendisinde arayabileceklerini de… Güzel bir çağda yaşıyoruz. Aynı zamanda berbat bir çağ. Artık yabancı diyarlarda yayımlanan bilimkurgu ve fantastik eserlerden kolayca haberdar olabiliyor, onların Türkçe’ye çevirilmesini sağlayabiliyoruz. Örneğin, İşkencecinin Gölgesi ile birlikte İthaki’nin şu an onlarca kitaptan oluşan bir bilimkurgu koleksiyonu var. Üstelik gayet kaliteli baskılar bunlar. Kısacası Türkçe bilimkurgu şu an hiç olmadığı kadar iyi bir durumda. Artık rağbet görüyor, insanlar onun üzerine tıpkı şimdi yaptığımız gibi yazıp çiziyor, tartışıyor…

Bilimkurguya kıyasla belki fantastik biraz zayıf kalmış gibi görünüyor. Belki de bu zamanında yayımlanan bilimkurgu dizilerinin etkisindendir ya da belki de yanılıyorumdur. Lakin İşkencecinin Gölgesi gibi hem bilimkurgu hem de fantastiği aynı bünyede buluşturup ortaya okunaklı bir eser çıkarmak ustalık gerektiren bir iş.

Yazar: Tuğrul Sultanzade

2000 yılında Bakü'de doğdu. Uzun bir süredir Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyor.

İlginizi Çekebilir

dunyanin oteki yuzu

Feminist Bilimkurgu: Dünyanın Öteki Yüzü

Feminist bilimkurgu, bilimkurgu edebiyatının bir alt türü olarak 1960’lar ve 1970’lerden itibaren kendini daha fazla …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et