Doris Lessing’in Odysseia’sı ve İç Cehennemde Yolculuk

Doris Lessing, yazarın derdini anlatma yollarına dair zengin örnekler sunan, bu bağlamda farklı teknikler deneyen, yazın sınırlarını olabildiğince geniş tutan, hayal gücünü kuvvetli metinlerle dışa vuran bir isim. Çok yönlü edebi kimliğiyle feminizm gibi birtakım hareketlerin anlaşılması ve gelişmesinde önemli katkılar sağladığı gibi, doğduğu-büyüdüğü-olgunlaştığı çağın büyük dertlerini, ezilen toplumların karanlık deneyimlerini görmezden gelmez. Bireyi, kitleleri, tarihsel şeridi, tüm bu unsurların harmanlandığı gerçeği çok yönlü bir bakış açısıyla ele alırken, kurgunun gücünü kullanmaktan geri kalmaz. Bu kapsamda benzersiz bilimkurgu yapıtları kaleme alan İngiliz yazar, aynı türde eser üreten çok az kişiye nasip olduğu üzere, Nobel Edebiyat ödülüne layık görüldü. 1971’de yayımlanan Cehenneme İniş Talimatnamesi, benzer özelliklerin, farklı boyutlarda satır aralarına serpiştirildiği bir roman. Eser, geçtiğimiz aylarda Delidolu Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı.

Beş kitaplık Argos’taki Kanopus Arşivleri ile bilimkurgu türüne kendine özgü bir üslup ve anlatıyla katkıda bulunan Lessing, serinin gelişini hemen hemen Cehenneme İniş Talimatnamesi ile müjdeler. Sembolik imgeler, sosyal eleştiriler ve mitolojik arketiplerle gerçeklik algısını, içe dönüşü katman katman işleyen Lessing, postmodern bir yapı inşa eder. Lessing’in bilimkurguya bakışı ve ona kattığı yorum birçoğundan farklıdır. Eserlerinde işin kolayına kaçmayan, merak öğesini kenarda tutmak gibi bir risk alan yazarın amacı, okuru eleştirel düşünceye sevk etmek, geçmiş ve geleceği aynı düzlemde sentezlemek, önemli sorulara tatmin edici cevaplar aramaktır. Her sayfasında daha da olgunlaşan metinler üzerinde, okur için alışılmadık kavrama yetileri uyandıran Lessing, ister istemez edebiyatın estetik yönüne ışık tutar.

Evreni Zihinde Yaşamak

Cehenneme İniş Talimatnamesi’nin girişinde belirtilen İç-Uzay Kurgusu (Çünkü içerisi dışında gidecek hiçbir yer yok) ifadesi, kitabın son kelimesine kadar varlığını hissettirir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere roman başkarakterinin iç dünyası metafor, olay, yolculuk ve karakter yaratılan; kendi zihninde olabildiğince uç noktalarda yorumlanan bir makro evrendir. Bir klasik dönem profesörü olan Charles Watkins’in zihin sarayıdır bu. Koridorlarında astronomiye, uzaylılara, mitoloji tanrılarına, gezegenlerin dizilişine, onları bir bağla birlikte tutan Güneş’e ve Dünya’nın trajik dönemlerine ait odalar bulunan, düzensiz ancak engin bir saraydır. Eski Yunanca ve döneme ait metinler üzerinde uzman olan Watkins’in hikayesi bir hastanede başlar, doktor raporları ışığında tanımaya çalıştığımız başkarakterin kimliği belirsizdir, ona dair bildiğimiz tek şey yaşadığı bilinç kaybıdır. Nesneler dünyasında yitirilmiş bu hafıza, zihnin kaotik zemininde farklı boyutlarıyla yeşerir, rüyalar ona eşlik eder ve böylece İç-Evrende başlayan yolculuk maceralarla örülü bir rota izler.

Charles Watkins hasta yatağında set çekilmiş bilinciyle sürekli uykudadır ve farklı coğrafyalarda sürüklenmektedir. Doktorların uyguladığı tedavi, verdiği ilaçlar düşlerin tesirini artırır ve belleğinde yarattığı yeni evrende denizden karaya, yeryüzünden uzaya doğru, türlü duraklarda soluklandığı, garip yerler ve canlılarla rastlaştığı bir dizi yolculuk gerçekleştirir. Eserin başından sonuna değin niteliği ve seyri değişen bu yolculukların, ana kurgu içinde başkarakterin kendi kurgusu olduğunu bildiğimizden, üstkurmaca özelliklerine de temas edilir. Ara sıra gözleri açıldığında, hayal ile gerçeği ayıran çizginin üstünde durmaya devam eden Watkins, doktorların anımsatmaya yönelik tüm sorularına karşın, komada geçirdiği süre boyunca gerçeklik algısını kapayan duvarı yıkamaz. Watkins her şeyden önce nereden geldiği belli olmayan bir görev bilinci ve meyvesi belirsiz bir arayışın içindedir. Okurun da onunla keşfetmeye çalıştığı, belirsiz ancak önemi hissedilen bir arayıştır onunki.

Ay-Güneş-Dünya arasındaki üçgeni kozmos içindeki kusursuz bir ahenk olarak tasvir eden Watkins, gel-gitlerle ortaya çıkan doğa olaylarını kendi zihnine de uyarlar. Gerçek dünyanın uzağında, zihinsel süreçler ve soyutlamalarla devam eden bu arayış, Watkins’in kendine atfettiği görevler ve çeşitli yüzleşmelerle ilerler. Örneğin, terk edilmiş bir şehrin geniş meydanını kendisini alıp uzaya götürecek bir araç için hazırlamaya koyulması; bu esnada Ay’ın hareketlerini takıntı haline getirip hazırlıklarını dolunaya yetiştirmek için yoğun çaba göstermesi, kendi varlığının neye benzediğini ve zaman kavramını irdelemesine yol açar.

İç-Uzayın Derinliklerine Zihinsel Yolculuk

Eser Watkins’in komadaki ruh hali ve bulanık bilincinin imkân verdiği ölçüde, özellikle anlatı zemininde iki farklı yapıya ayrılır. Hasta yatağında devam eden uykulu dönemde, Watkins’in kendi İç-Uzayına açılan bölümler ilk katmanı oluşturur, bu aynı zamanda zihinsel dönüşümün birinci adımıdır. Onun gerçeklik ve sosyal dünyadan kopuşu, belleğinin derinliklerine yaptığı kaotik yolculuk yoğun bir anlatıyla ön plandadır. Anlaşılması güç bir evrende gerçekleşse de acı içinde devam eden, büyük mücadeleye gebe bir seyahattir. Watkins’i tanımaya çalışırken ayrıca olan bitenin sebebini, onu bu hale getiren olayların çözülmesini, farklı boyutta gelişimini sürdürmesini ve bir yerlere bağlanmasını bekleriz. Ancak okur sebebe dair herhangi bir olgudan mahrum bırakılır. Bilinç akışı ile sürdürülen İç-Kozmos yolculuğunda Watkins’in karakteristik dünya görüşüne, zihninde filizlenen tepkilerine tanıklık ederiz.

Bir karmaşa içerisinde denizde başlayıp yorucu bir uğraşla nihayetinde karaya taşınan, oradan Kristal isimli bir uzay aracıyla Güneş Sistemi’ne tırmanan macerada, insana ait kolektif bilinçdışının yansımaları belirir. Eski Yunancaya ve dönemin metinlerine hâkim Watkins Homeros ve onun eserleri İlyada’yla Odysseia’ya sıkça göndermede bulunur. Bu eserlerin sahip olduğu temel izlek niteliği, belki de kolektif bilinçdışını vurgulamak için bir tercih sebebidir. Okur Watkins’in kaotik zihin sarayındaki maceranın Odysseus’unkiyle benzeştiğini hisseder. Eserin bu ilk katmanında Doktor Y ve Doktor X şeklinde isimlendirilen önemli iki karakter daha mevcuttur. Onlar uykulu ve gerçekliğe sadece göz ucuyla ulaşabilen, hafızasını yitirdiğinin bile farkında olmayan Watkins’le direkt temas halindedirler. Hastayla kurdukları diyaloglar, çabalarının sonucuna dair tuttukları raporlar, tanı koyma aşaması ve tedavi yöntemleri eserin biçimsel farklılığında da önemli bir yer tutar.

Uykudan Uyanmak

İkinci katmandaysa Watkins yolculuğunu farklı bir gerçekliğe taşır gibi görünür. Kristal’e binip İç-Uzayının atmosferini aşar ve Güneş Sistemi’ne tepeden baktığı bir pozisyona kavuşur. Kozmik dengede olan biteni, özellikle Dünya’daki insan topluluğunun zaaflarını, günahlarını, felaketlerini, kısaca yaşam macerasını yorumladığı bu kısım boyunca eser eleştirel ve gerçekçi bir ritme kavuşur. Okurun öykünün eylem odağını bulduğunu düşünmesi, artık bu noktadan sonra sebep-sonuç etkenlerinin buluşacağı beklentisine girmesi muhtemeldir. Ne var ki anlatının ritmi, temposu ve odak noktaları değişse de başkarakterin zihnindeki yolculuğa devam ederiz ve Lessing bize herhangi bir buluşma noktası vermez. Watkins Kristal’e girdikten, maddi ve zihinsel varlığının uzay-zamanda dönüştüğünü hissettikten sonra, gezegenleri açık ve net bir konumda görüş alanına alır.

Uzaktan baktığında Dünya’nın milyarca kişiye hayat veren bir karmaşada değil, bir bütün içinde devinimini sürdürdüğünü fark eder. Kutuplardaki buzullar eriyip denizler genişlerken bunun neden böyle olduğunu bilmek boşunadır. Yıkıma şu kişi veya bu grubun yol açtığını söylemek gereksizdir. Yapılacak tek yorum, Dünya’da bir şeylerin değiştiğidir. Zarafetten uzak zavallı Dünya’nın, çarpık çarpık dönen bu gezegenin yaşadığı kıtlıkları, savaşları, depremleri, felaketleri, selleri Güneş Sistemi’ndeki hâkim noktasından izlemeyi sürdürür. “Çünkü,” der, “tıpkı insanlığın hayatı gibi, bir çekirge sürüsü ve bir virüs salgını da bir başka yerden kontrol edilebilir.”

Güneş Sistemi’ndeki gezegenler Watkins için tanrılara dönüşür, animizm etkisiyle her bir gezegen Yunan ve Roma mitolojisindeki tanrıların özelliklerine göre ele alınır. Onların Sistem’deki hareketleriyle insan davranışı arasındaki benzerliklere dikkat çekilir. Bir konferansta söz alan tanrıların Dünya’yı karanlık bir çukur biçiminde gördükleri ortaya çıkar, gezegene çağlar boyu hükmeden insan topluluklarının yozlaşmış davranış ve düşünceleri masaya yatırılır. Onlara göre Dünya ve onun üzerinde bir titreşimden ibaret olan insanoğlu uykudadır, milyarlarcasının uyandırılması yozlaşmanın giderilmesi ve kozmik denge için elzemdir. Bu vazife tanrıların kendilerine ait olduğundan, daha önceden birçok kez gerçekleştirildiği üzere, Dünya’ya inmeleri gerekmektedir. Tanrılar, bu yeni görev dolayısıyla Dünya’ya, onların deyimiyle zehirli cehenneme iniş için bir talimatname üzerine tartışırken, Watkins’in de onlardan biri olduğunu düşünürüz. Uykudan uyanma evresindeki Watkins, hafızasını yitirmesine neden olan sancılı bir dönüşümün içerisindedir belki de.

Savaş ve Delilik

Ceheneme İniş Talimatnamesi doğrusal kurguda ilerleyen bir eser değil. Farklı edebi teknikler birbiri ardına sıralanırken anlatıcı rolü ve hikâye katmanları kimi yerde değişime uğrar. Roman tıbbi raporlarla sahneyi açarken, karakterler arasındaki diyaloglar bir oyun metnindeki gibi isimlerin yanında başlar. Aynı diyaloglar bazen de yanına herhangi bir isim veya konuşma çizgisi koyulmadan alt alta sıralanır. Bununla birlikte düzyazı anlatının aralarına yerleştirilen şiirsel metinler, farklı kişilerce yazılmış uzun mektuplar doğrusal ilerlemeyen bu yapının diğer öğeleridir. Gerek anlatıcı rollerinin değişmesi gerekse hikâye içinde hikâye sunmasıyla eser postmodern bir kimliğe bürünür. Aslında tüm bu karmaşık yapı Charles Watkins’in kaotik dünyasına uygun bir biçimde tasarlanmıştır.

Lessing, bu kaotik evrene, Watkins’in zihin sarayından bakarak yerkürede, insanda ve topluluklarda açığa çıkan birçok sorunu ele alır. Kişilerin, devlet yöneticilerinin, bir meslek grubunun içinde yer alan herkesin hangi coğrafyadan olursa olsun, aslında aynı dalga boyuna sahip olduklarından, tek tip bir davranış sergilediklerini ifade eder. Kitlelerin eğitimi konusundaysa çağımızın en büyük yanılgılarını dile getirir. Çocukları yarıştırmanın, iyi bir eğitim verildiğinde olduklarından farklı kişilere dönüşeceklerine inanmanın yanlışlığına vurgu yapar. Eğitimin tek anlamı vardır halbuki: “Çocukların canlı, tetikte, korkusuz merakları beslenmeli, yaşatılmalıdır. Eğitim budur.”

Eserin Charles Watkins ve okur için bir çıkış yolu sunduğu söylenemez. Başkarakterin İç-Uzayındaki karmaşa ve savaş için somut bir sebep bulunmaz, koma sonrası gerçek dünyaya dönüşündeyse geçmişinde yakalaması olası izlerden yoksun bırakılır. Olan biten belki de delilik kılıfıyla olduğu gibi kabul edilir. Geride sorulması gereken birtakım sorular kalır. Dış dünyayla birlikte kendine de yabancılaşan insan, sosyal dünyadan uzaklaşıp İç-Uzayındaki kaotik hayal ve düşüncelere yönelince neler bulur? Akıl süzgecinin ihmal edildiği kayıp bir benlik, görüş bulandırıcı ve karanlığa meyleden bir yolculuk mudur bizi bekleyen? Belki de yabancılaşmış birey, içindeki kayıp varlığın farkındadır, onu bulmak için isterik bir zihinsel bastırma uygular. Charles Watkins’in hafızasını kaybettikten sonra Odysseus gibi maceralara atılmasının, İkinci Dünya Savaşı anılarında aslında yer almasa da kendine o döneme ait heyecan verici bir rol biçmesinin sebebi nedir? Uzmanlık alanını, olmak istediği kişiye evrilmek için kullandığına dair bir ipucu yakalamak mümkün olabilir.

Argos’taki Kanopus Arşivleri ile Benzerlikler

Özellikle ikinci katman diye tarif ettiğimiz kısımlar, Lessing’in Argos’taki Kanopus Arşivleri serisine aşina okur için tanıdık izlenimler yaratabilir. Sözünü ettiğimiz ve yıllar sonra kaleme alınan seride Dünya’nın ismi Şikeste’dir, adı üstüne gezegenimiz bundan böyle derin bir keder ve acı içindedir. Kozmik denge ortadan kalktığı için tüm gezegende bir yozlaşma başlamıştır, çağlar boyu sürecek bu bozulma tıpkı Cehenneme İniş Talimatnamesi’nin tanrıları gibi Kanopus İmparatorluğu tarafından kontrol altına alınmak istenir. İmparatorluk, ajanlarını Şikeste’ye göndererek orada evrim-toplum mühendisliği yapmalarını sağlar, bu şekilde yozlaşmanın kötü sonuçlarına karşı bir set çekilir.

İki eserin penceresinden tek tek bakacak olursak, Dünya’ya birinde Şikeste denir, diğerinde Zehirli Cehennem. İkisinde de Dünya için görevlendirilen kişiler başlangıçta bir uyku halindedir. Bu uyku daimî bir hal alabilir. Kendini keşfetmeden, Dünya’ya iniş amacının farkına varmadan bir ömrü heba edebilir, manipülasyonlar dolayısıyla uykuda kalabilirsin. İkisinde de uyanmak sancılı bir süreçtir, uyanırken Dünya’nın gerçek yüzünü, acıyı, karanlığı, yozlaşmanın soğuk havasını iliklerinde hissedersin. Kanopus Arşivleri ajanların tuttuğu raporlardan oluşur, Cehenneme İniş Talimatnamesi’nde de sağlık raporları, görüşme tutanakları ve mektuplar yer alır. Politik bilimkurgu kategorisinde değerlendirilen Argos’taki Kanopus Arşivleri de Cehenneme İniş Talimatnamesi gibi okunması zor bir metindir.

Bilimkurgu eserlerinde genel okur profilinin beklediği merak ve aksiyon unsurlarından ikisi de çoğunlukla yoksundur. Lessing okura bir dünya eleştirisi sunmak için kalemini eline almıştır. Saman alevi gibi yanıp sönen geçici heyecan dalgalanmalarını hedeflemez.

Özenli bir çalışmayla yayına hazırlandığı görülen Cehenneme İniş Talimatnamesi, Doris Lessing’in diğer eserlerinden aşina olduğumuz üzere, Niran Elçi tarafından Türkçeye çevrildi.

Yazar: Serdar Yıldız

İllet (roman), Karanlık Gökkuşağı (öykü), Yüksek Doz Gelecek (beş yazar beş bilimkurgu kısa romanı), Silsile (Ödüllü Bilimkurgu Öyküleri), Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Bilimkurgu Öykü Antolojisi).

İlginizi Çekebilir

Argos’taki Kanopus Arşivleri V: Duygusal Ajanlar’ın Söylem Hastalığı

Doris Lessing Argos’taki Kanopus Arşivleri’nde gezegenimizin tarihine, dünyevi olaylara, toplumun, bireyin ve canlıların evrimsel sürecine, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et