1928’de Chicago’da doğan Philip K. Dick, hayatının çoğunu California’da geçirdi. Kariyerinin büyük bir kısmını yoksul bir yazar olarak yaşasa da yazdığı birçok roman ve öyküyle bilimkurgu edebiyatına yeni bir soluk getirdi. Gerçekliği sorgulayan düşünceleri, belirsiz kimlikler arasında doğru kişiliği arama çabası ve tanrı arayışındaki araştırmalarıyla hayatını sürdüren yazar, bunları kaleme aldığı eserlerinde de işlemekten geri durmadı. Nitekim çetrefilli ve çekilmez bir yaşamı olan Philip K. Dick, tüm bu kaosun içinde bizlere Ubik, Karanlığı Taramak, Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?, Yüksek Şatodaki AdamveAksın Gözyaşlarım Dedi Polis gibi önemli eserleri sunmakla kalmadı, sayısız kişiye de ilham kaynağı oldu. Ödüllü eserlerini genellikle kariyerinin olgunluk dönemlerinde kaleme alsa da, yazarın gençlik yıllarında ürettiği eserleri de gözardı etmemek gerekiyor. Çünkü onlar, Dick’in dahi bir yazar olduğunu gösteren ilk parıltılardı.
Geçtiğimiz aylarda Alfa Yayınları tarafından basılan Çığrından Çıkmış Zaman, daha önce Altıkırkbeş Yayınları‘nca dilimize çevrilmişti. Altıkırkbeş, diğer PKD kitaplarındaki çevirileri göz önünde bulundurduğumuzda, bu kitapta da yer alan çeviri hataları ve yetersiz diyebileceğimiz editörlük nedeniyle birçok okurun tepkisini çekmişti. PKD’nin telif haklarının Alfa Yayınları’na geçmesinden sonra bu sıkıntılı okuma süreci bir nebze de olsun iyileştirildi diyebiliriz. Çevirisini Nur Yener‘in ele aldığı Çığrından Çıkmış Zaman’ın editörlüğünü ise Berna Kılınçer üstleniyor. Eserin kapak tasarımı ise Adnan Elmasoğlu‘na ait. Dick’in diğer kitaplarındaki özgün kapak çalışmasının bu kitapta da devam ettiğini açıkça görüyoruz.
Özgün adı Time Out of Joint olan kitap, tüm geçimini ‘Küçük yeşil adam daha sonra nerede çıkacak?‘ adlı günlük bir yarışma gazetesinden sağlayan Ragle Gumm‘ı konu alıyor. Ragle, her gün katıldığı yarışmada daima birinci olmakta ve bu ünüyle tüm şehirde herkes tarafından tanınmaktadır. Kız kardeşi ve onun eşiyle beraber aynı evde yaşayan Gumm, zamanının çoğunu bu bulmacayı çözmekle geçirir. Sakin bir hayat sürdüren ailenin akıbeti, Ragle’nin gördüğü bir halüsinasyon sonucu değişir ve tahmin edilemeyecek olaylar birbiri ardına gelir. Kitabın ilk kısmı PKD’nin aile arası ilişkileri ele almasıyla pek bir durgun olsa da, gelişen bu olayla okur çok geçmeden kendini bir kaosun içinde bulur. Zira bu kaos okuru hiç bilmediği sulara götürecektir.
Gördüğü halüsinasyon sonucu bir şeylerin ters gittiğini sezen Ragle Gumm, yaşadığı hayatın ne kadar gerçek olduğu hakkında bir gerçeklik arayışına başlar. Yaşadığı yerin, yarışma gazetesinin ve komşularının varlığından şüphe eden Gumm, çareyi bulunduğu yeri terk etmekte bulur. Eline geçen ilk fırsatı değerlendirmeye çalışan kahramanımız birileri tarafından engellenerek evine geri gönderilir. Ertesi gün uyandığında her şeyin bir rüya olduğu kendisine söylense de bir sonraki kaçış planına eniştesini de dahil eder. Dış hatlara giden bir tırı kaçıran ikili, amaçlarına ulaştıklarında Dünya’nın ve Ay’da bulunan yönetimin birbirleriyle savaşta oldukları gerçeğiyle yüzleşir. Ragle Gumm ise bu savaşın ortasında hayati bir önem taşımaktadır. Çünkü o bir askerdir. Devlet, Ragle’in sorumluluk altında istenileni yapamayacağından bir çözüm arayışına girmiştir. Sonuç olarak Ragle’ı istifa ettiğine inandırırlar ve onu tamamen kontrol altında tutabilecekleri bir kasabaya gönderirler. Gazetedeki yarışmayla da Ay yönetiminin sonraki bombalı eylemini nerede yapacağını öğreneceklerdir. Ve bu iş için Ragle biçilmiş kaftandır.
Berkeley’in teorisine göre gerçek olan tek şey, yeterince insan tarafından gerçek olarak algılanan şeydir. Çığrından Çıkmış Zaman’da hikayenin yapı taşı olarak değerlendirebileceğimiz bu kavram, PKD tarafından biraz daha farklı şekilde ele alınmış. Gerçeğin algılanması için Berkeley’e göre birden fazla kişi gerekirken, Philip K. Dick’in eserlerinde gerçekliğin ispatlanması için bir kişi bile yetiyor. Dick bunu da eserlerinde ustalıkla yapıyor.
Zihni silinen ve kendisine dikte edilen bir hayatı yaşayan adam, Ay ve Dünya arasında yaşanan distopik bir savaş, gerçeğin gizlendiği bir yer ve geçmiş ile geleceğin içinde bir arayış… Şüphesiz PKD tüm bu çok yönlülüğüyle okuru tekdüzelikten kurtararak çok önemli bir işe imza atıyor ve okurken farklı tahminler yapsak da bizi her zaman şaşırtmayı başarıyor. Kısacası ilk yarısı fazla durağan olan kitap, ikinci yarısı ile okura bir bulmaca çözüyor hissi vermesinin yanı sıra gizemli olayları ve karakterleriyle de güzel bir okuma deneyimi sunuyor. Son olarak kitabın, Peter Weir‘in yönettiği ve başrolünde Jim Carrey‘in oynadığı The Truman Show‘a ilham verip vermediği araştırmaya değer bir konu.
Hazırlayan: Ahmet Boyraz