Armageddon M.S. 2419

Buck Rogers Uyanıyor: Armageddon M.S. 2419

19. ve 20. yüzyıla hâkim olan teknolojik ve bilimsel atmosferi kavramak isteyen herkesin biraz bilimkurgu bilgisine ve anlayışına ihtiyacı vardır. Çünkü bilimkurgu, uygarlığımızın makro geçmişini keşfedebilen, tarihimizi ve hatta günlük hayatımızı kozmik bir bağlama yerleştirebilen tek yazın türüdür. Geçmişi iki bin yıl öncesine kadar uzansa da, bir olgu olarak düşün dünyamıza yuvalanması 19. ve 20. yüzyıla tekabül eder. Sanayi Devrimi’nin itici gücünü de arkasına alan bu dönem, teknolojinin, bilimin ve endüstrinin yükselişe geçtiği önemli bir uygarlık eşiğidir. Böylesi bir ortamda filizlenen bilimkurgu, Sanayi Devrimi tarafından biçimlendirilen toplumların kültürel bir dışavurumu olarak da nitelendirilebilir.

Özellikle 20. yüzyıl, bilimkurgunun nüfuzunu hissettirmeye ve etrafında ciddi bir hayran kitlesi toparlamaya başladığı dönem olarak literatüre geçer. Artık bir yığın bilimkurgu dergisi rafları süslüyor, teknoloji yarışı olanca hızıyla sürüyordur. İşte Yedi Uyurlar’ın özgün bir yorumlaması olarak karşımıza çıkan Armageddon M.S. 2419 (Armageddon 2419 AD), bilimkurgunun gitgide endüstrileştiği ve kendi kitle kültürünü yarattığı bu dönemin simge eserlerinden biridir. Amerikan bilimkurgu yazarı Philip Francis Nowlan tarafından kaleme alınan ve ilk kez Amazing Stories dergisinin Ağustos, 1928 sayısında tefrika edilmeye başlanan yapıt, bir maden kazası sonucu 492 yıl boyunca derin uykuda kalan ve gözlerini Amerika Birleşik Devletleri’nin Moğol güçlerince işgal edildiği kaotik bir uzak gelecekte açan 1. Dünya Savaşı gazisi Anthony “Buck” Rogers karakteriyle dikkatleri üzerine çekmekte gecikmez.

Bilimkurguda “bitirim erkek kahraman” arketipinin bir örneğini sunan Rogers karakteri, çok geçmeden çizgi romanlara ve radyo dramalarına uyarlanır, maceraları geniş kitlelerce ilgi görür. Buck Rogers’ın sinemayla ilk buluşması ise 1933-1934 yılları arasında düzenlenen Dünya Fuarı’nda gerçekleşir. Fuar’da prömiyeri yapılan ve yönetmenliği Harlan Tarbell tarafından üstlenilen “Buck Rogers in the 25th Century: An Interplanetary Battle with the Tiger Men of Mars” adlı 10 dakikalık bu kısa film, karakterin beyaz perdedeki miladı olur. Kısa filmin potansiyelini gören yapımcılar, 1939 yılında toplam 12 bölümlük bir film serisine imza atar. 1936 tarihli Flash Gordon dizisinden tanıdığımız Buster Crabbe’ı Buck Rogers olarak karşımıza çıkaran yapım, kaynak materyalden ziyade karakterin çizgi roman maceralarına daha yakın bir hikâye ortaya koyar. Teğmen Buck Rogers ve Buddy Wade, zeplinle kuzey kutbu üzerinde uçarken bir fırtınaya yakalanır ve karlara gömülür. Bu sırada açığa çıkan deneysel Nirvano Gazı, kahramanlarımızın 500 yıllık derin bir uykuya dalmasına yol açar. Uyandıklarında ise tüm dünyanın acımasız diktatör Killer Kane tarafından yönetildiğini görüp direnişçilere katılırlar.

Philip Francis Nowlan’ın satırlarında hayat bulup önce çizgi romanlara ve radyo tiyatrolarına, ardından da sinema salonlarına taşan Buck Rogers maceraları öylesine popüler hâle gelir ki, akabinde bir pazarlama selini de tetikler. Rogers’ın kullandığı ışın tabancaları, roketler, kostümler mağazaları süsler. Bu pazarlama çığı, 1950’de yayın hayatına başlayan ilk TV dizisiyle salonlara da taşınır. 1950-1951 yılları arasında ABC’de yayımlanan dizi, Captain Video and His Video Rangers’ın televizyondaki alternatifi olması amacıyla planlanır, ancak düşük bütçesinin de handikabıyla istenen başarıyı gösteremez. Bu başarısızlığa rağmen Buck Rogers fırtınası dinmez ve peşi sıra yayımlanan pek çok çizgi roman dizisiyle Amerikan kültüründeki yerini korur. Buck Rogers’a asıl hayat öpücüğü ise Star Wars’tan gelir. Star Wars’un 1977’de estirdiği güçlü rüzgâr, kahramanımızın maceralarını bir kez daha çizgi romanlardan sinema perdelerine ve televizyon ekranlarına savurur.

1979’da gösterime giren Buck Rogers in the 25th Century filminin yüzleri güldürmesi,  toplam iki sezon süren aynı adlı bir TV dizisinin de fitilini ateşler. Filmin ve dizinin yapımcılığını ise Glen A. Larson üstlenir. 1978 tarihli unutulmaz bilimkurgu dizisi Battlestar Galactica’nın da ardındaki isim olan Larson, dönemin ruhuna uygun bir Buck Rogers karakteri yaratarak ses getirmeyi başarır. Dizide ünlü oyuncu Gil Gerard tarafından canlandırılan kahramanımız, çıktığı tek kişilik uzay görevi esnasında yaşanan bir arıza sonucu derin uykuya dalar ve uyandığında kendini 25. yüzyılda bulur. Geçmişte yaşanan küresel bir nükleer savaşın ardından devletler birleşmiş ve dünya federal bir yönetim hâlini almıştır. Elbette böylesi uzak bir gelecekte uyanan Rogers’ın sudan çıkmış balığa dönmesi gecikmez. Ancak ufukta beliren Draconia tehdidine karşı harekete geçmekten ve dünyayı bu sinsi istilaya karşı korumaktan başka çaresi de yoktur. Toplam iki sezon süren dizi boyunca kahramanımız, hem kendini bu geleceğe adapte etmeye hem de geleceği kendine göre biçimlendirmeye çalışır.

Bitirimliği, eğlenceli kişiliği ve muzır mizacıyla ikonik karakterlerden birine dönüşen Buck Rogers, uzunca bir dönem Amerikan bilimkurgusunun da poster yüzü olarak değerlendirilir. Kurmaca dünyasında boy gösterdiği bir asra yakın varlığı süresince türlü revizyona maruz kalmasına ve en başta yaratıldığı tiplemeden gitgide uzaklaşmasına rağmen, Buck Rogers’ın Amerikan halkı için temsil ettiği değerler hiç değişmez. Çünkü o sadece bir karakter değil, aynı zamanda geleceğin ta kendisidir.

İnsanlık, Buck Rogers’ın ilk maceralarına atıldığı dönem boyunca tarihin gördüğü en kanlı savaşı tecrübe eder, teknolojinin yarattığı yıkımı hiç silinmemecesine belleğine kazır. Döneme sirayet eden toplumsal ürkünün altında ise teknolojiye karşı duyulan korku vardır. Soğuk Savaş boyunca derinden hissedilen bu korku, toplumda geniş çaplı paranoyaların oluşmasına zemin hazırlayarak teknolojiye yönelik hezeyanları iyice körükler. Toplumsal gerçekliğe uygun olarak, söz konusu tekno-psikolojik buhranın Amerikan bilimkurgusundaki yansımaları da kötümser bir profil sergiler. Post-Apokaliptik ve distopik eserlerde sıçrama yaşanır, kurmacaların alımlanmasında teknolojik etkenler olumsuz rol oynamaya başlar. Ancak 500 yıllık uykusundan anti-yerçekimi kemerlerinin, parçalayıcı ışınların ve cep telefonlarının kullanıldığı uzak bir geleceğe uyanan Buck Rogers için bunlar sadece uyum sağlanması gereken birtakım yeniliklerden ibarettir! Eğlenceli olduğu kadar kararlı kişiliğiyle de çok geçmeden umudun, geleceğin ve fütürizmin yıkılmaz bir timsaline dönüşür. 1. Dünya Savaşı’nın kazazede gazisi, dezavantajlarını avantaja çevirmeyi başarmış bıçkın bir uzay kâşifidir artık.

Daha önce İm Yayın Tasarım’ın “Buck Rogers 25. Yüzyılda: Armageddon M.S. 2419” adıyla dilimize kazandırdığı roman, Fihrist Kitap‘ın Ütopya-Distopya-Bilimkurgu dizisi kapsamında tekrar raflardaki yerini aldı. Üstelik devam kitabı “Gökyüzünün Efendisi Hanlar(The Airlords of Han) da baskıya dâhil edilerek tek ciltte birleştirildi. Çevirmenliğini Sena Hafize Erkan‘ın üstlendiği eser, dünyanın işte bu bıçkın kahramanla ilk karşılaşmasının hikâyesi. Eğer Flash Gordon’dan Han Solo’ya ve James T. Kirk’e kadar pek çok karaktere ilham kaynağı olan Buck Rogers ile tanışmaya hazırsanız koltuğunuza kurulun, çünkü Buck Rogers uyanıyor!

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

battlestar galactica

Battlestar Galactica’nın Bilimkurguda Bıraktığı Derin İzler

Battlestar Galactica, kendi yarattığı robotlar tarafından soykırıma uğrayıp kaçak durumuna düşen bir grup insanın hikâyesi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et