hukuk gladyatoru kapak

Bireyin Hiç Noktası: Hukuk Gladyatörü

Borsa mı daha acımasız bir savaş alanı, gladyatör oyunları mı? Bunu, ikisini de deneyenlere sormak gerek… Pek yetenekli olmayan genç bir avukat, duyma özürlü bir prodüktör eskisi, beyni yıkanmış genç bir varis ve onun ters, erkeksi ablası, yaşlı ve uyuşturucu müptelası bir avukatla birleşip dünyanın en büyük tekellerine meydan okumaya kalkarlarsa ne olur? Mahkeme salonundan borsaya, gençlik çetelerinin cirit attığı kenar mahallelerden dev şirketlerin gökdelenlerine uzanan, arada yakın gelecekteki gladyatör oyunlarının sergilendiği Arena’ya da uğramayı ihmal etmeyen bir macera. Hukuk Gladyatörü’nü okuduktan sonra, bir konut kooperatifine girmeye karar vermeden önce bir kez daha düşünmeniz gerekecek.

Hukuk Gladyatörü ya da özgün adıyla Gladiator-at-Law, adından da anlaşılacağı üzere aslında bir dönem eleştirisi. 1950’li yılların politik atmosferinin bir ürünü olan yapıt, Wisconsin eyaleti Cumhuriyetçi parti senatörü Joseph Raymond McCarthy’nin cadı avlarını andıran komünist soruşturmaları ve bu eksende yaşanılan sosyoekonomik değişimleri merkezine alıyor.

Soğuk Savaş etkisiyle büyümenin insanlık dışı uygulamalarla gerçekleştirilme çabası, kanunların ve hakların hedefler doğrultusunda göz ardı edilmesi, ırkçılıkla birlikte yükselen tek tip insancı yaklaşımlar ve dahası… Bu ortamda eserin sundukları da haliyle epey karanlık ve puslu. Amerika’nın altın çağı olarak geçse de arka planda yaşananlara mercek tutan eser, bu görkemli yükselişin kimlerin feda edilerek ortaya çıktığına dair vurucu detaylardan bahsetmekte; bu sebeple de önemli bir tarihi hüviyet de barındırmaktadır. 1997 yılında Metis Bilimkurgu Serisi‘nin yirminci eseri olarak yerli bilimkurgu okurunun beğenisine sunulmuştur.

Not: Yazının devamı spoiler içermektedir.

İkinci Dünya Savaşı, Avrupa ve Asya ülkelerinin yıkıcı bir süreç yaşamasına sebep olmuştur. Almanya’nın Nazilerin Adolf Hitler yönetiminde başlattığı Yıldırım Harekatı süratle Avrupa’yı değiştirir. Avusturya, Fransa, Polonya ve daha pek çok ülke işgale uğrar. Öte yandan Sovyetler yayılmacı politika izler, Franco, Mussolini gibi tiranların politikaları ülkelerinde iç savaşları tetikler. Stalin savaştan önce birçok insanı çıkarları için öldürür ve savaş sırasında aldığı kararlar gidişatı etkiler. Londra aylarca bombardımana maruz kalır, öyle ki koca şehir sığınaklarda ve metro tünellerinde yeni bir yapılanmaya girişir. Yahudiler başta olmak üzere azınlıklara uygulanan soykırım politikası da trajedinin başka bir yüzü. Stalingrad’ta ölenler, Berlin’de Goebbels’in kuklalaştırdığı havuz medyasının yalanlarıyla zafer narası atanların ve daha birçoğunun kaderi birkaç yılda köklü değişime uğrar. Pearl Harbor’da yaşanan saldırı ve sonrasında Japonya’ya atılan nükleer bombalar ise acıyı iyice pekiştirir. Zafer adına her yol mubah görülür; tarih kanla yazılır. Bu dönemde Amerika’nın savaşa dahil olması ancak doğrudan etki görmemesi ise savaş sonrasında yaşanacakların bir göstergesidir. Yıkılan eski dünyanın tozları arasında yeni bir dünya doğacaktır.

Atom bombaları Hiroşima ve Nagazaki’ye düştükten iki ay sonra, 19 Ekim 1945 tarihinde Tribune dergisinde yayınlanan “Sen ve Atom Bombası” başlıklı makalede George Orwell “Soğuk Savaş” terimini tanıtır ve büyük bir yıkım yapabilen nükleer silahların varlığının farkında olan bir dünyada yaşama konusundaki endişelerini dile getirir. Bu konuda Soğuk Savaş kavramının daha evvel zikredildiği de söylenir. Dolayısıyla dönemin ruhu, savaşın artık cephelerde gerçekleşemeyeceğinin bir işaretidir. Amerika savaştan sonra yıkımdan kurtulmuş bölge olarak yeni başlangıçların ülkesi haline gelir. Baby Boomer terimi de aynı dönemlerde ortaya çıkar. Refahı artan insanlık, neslinin devamı için çocuk yapmaya yönelir, ev ve araba alıp finansal yatırımlarla geleceğini planlar. Tüketin ki yaşamınız anlam kazansın; tüketin ki varlığınızın bir anlamı olsun ve tüketin ki daha iyisine, her daim kalitelisine sahip olun! Böylelikle Amerikan Rüyası doğar. Bu rüyanın kabus haline gelişi ise Hukuk Gladyatörü’nün konusu olarak karşımıza çıkar.

Kâr ya da asıl adıyla profit kavramının yaptırım gücü herkesten ve her şeyden fazladır. Bütün toplumu şekillendiren, insanların ve toplumsal faaliyetlerin kaderini yönlendiren bu kavram romanın da odak noktası. Rekabet ve kazanma hırsıyla at yarışında gibi koşturan modern insanın yazgısı, Sisifos misali sonuçsuz bir eylemin kurbanı olmaktır. Yazgısının yargısı ise bu eylemin devamlı tekerrür etmesiyle acı çekmesi ama anlamsız bir umuda bağlanıp şifa aramasıdır. Kişi aslında bilir varacağı yolun çıkmaz olduğunu, fakat alternatif üretme imkanı bulunmaması ve ayrıca şartlardan ötürü kısıtlanan algısı da buna imkan vermeyerek çaresizliğe sürükler. Albert Camus’nün Yabancı romanında ele aldığı tip budur. Çarkların arasında varoluş mücadelesi veren ama nihayetinde tükenip yok oluşun nehrinde yiten… Hermann Hesse’nin Çarkların Arasında adlı yapıtında bu insanın sözlerini görünce aslında Oblomov’un tesirini görmüş oluruz; ölümsüzdür ve her çağda farklı biçimde tezahür eder. Neoliberal yaklaşımların gelişine dair öngörüler içeren ve sonunu da gözlemleyen roman her sistemin kendi yarattığı düzenin oyunlarıyla sona ereceği iddiasında bulunur. Bireyi ıskalayan yaşamı ıskalar ve her düzen kendini var ettikleriyle yok olacaktır, diyerek hem döneminin hem de günümüzün sorunlarına bir mercek tutar.

Velhasıl kelam, Hukuk Gladyatörü romanı Amerika’nın tarihine dair önemli notlar ve detaylar içermesi sebebiyle önemli bir yere sahip. Çıkar ilişkilerinin ve insan tabiatının öne çıktığı bu roman, yazarların başarısını da ortaya koyuyor. Bugün için eski önemlerine sahip olmadıkları, edebi değerlerinin değiştiği düşünülse de Frederick Pohl ve C. M. Kornbluth‘un hem kendi eserleri hem de birlikte yazdıkları bilimkurgu adına halen bahse değer konumdalar. C. M. Kornbluth’un genç yaştaki kaybı hem müşterek eserlerde hem de Teşkilat gibi kendi eserlerindeki yetkinliğini gördüğümüzde daha hazin bir hal alıyor. Rimbaud’nun şiirdeki yeri neyse muhtemelen bilimkurguda Kornbluth’un yeri de odur. Bu bakımdan Hukuk Gladyatörü’nün okunması önemle tavsiye ediyor ama okumadan evvel dönemin Amerika’sını da araştırmanızı öneriyoruz. Böylece baskısı bulunmayan bu kıymetli eser bir gün yeniden basıldığında metin daha anlaşılır olacaktır…

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

paslanmaz celik sicanin intikami

Cingöz Recai Uzaya Dönüyor: Paslanmaz Çelik Sıçanın İntikamı

“Hafıza, içi ucu keskin bıçak gibidir, hem gizler, hem açığa çıkarır.” Kaypak Jim diGriz yeniden …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et