1959 yılında İslamcı çizgideki Büyük Doğu dergisinde tefrika edilen Z Vitamini, Türk bilimkurgusunun erken örneklerinden biri olmasına rağmen edebiyat camiamızca genellikle göz ardı edilmektedir. Bunun sebebi muhtemelen yazarı Hüseyin Nihal Atsız’ın tartışmalı kişiliği ve ideolojisidir. Yaklaşık altmış sayfalık bir kısa roman olan Z Vitamini, 1999 yılının sonunda, bir süre önce Beşeristan adını almış Türkiye’de başlıyor. Bu kurmaca gelecekte İsmet İnönü, 1961 yılında hileli seçim ve darbe yoluyla Demokrat Parti rejimini yıkmış ve 2000 yılına uzanan bir diktatörlük kurmuştur.
Kitaba ismini veren Z vitaminleri, İnönü ve kurmaylarının neredeyse ölümsüz olmalarını sağlamış ancak mantıklı düşünme yetilerini kaybetmelerine sebep olmuştur. Atsız’ın tahayyülündeki İnönü, Türk olan her şeyden nefret eden, ülkenin adını Beşeristan, “sağ” kelimesini irticayı çağrıştırdığı için “anti-sol” olarak değiştiren, devletin üst kademelerinde gayri-müslim kökenli olmayan biriyle karşılaştığında sinir krizi geçirip bayılan bir karakterdir. Kitap bu açıdan Charlie Chaplin’in Büyük Diktatör filmini hatırlatıyor. Belki de Atsız bu filmden etkilenmiş ve hikâyeyi tam ters bir ideolojiye uyarlamıştır. Milenyumun başlamasıyla İsmet İnönü, kendini Beşeri Şef ilan eder. Ancak ülkede devrimin ayak sesleri yankılanmaktadır. Hikâye, İnönü’nün gerçekle ilişkisini tamamen yitirmesi, ülkeden kaçması ve kendi vicdanıyla yüzleşmesiyle sürer. Atsız, kitapta İnönü’ye böyle acılar çektirerek bir nevi Irkçılık-Turancılık davasında kendisinin ve yol arkadaşlarının maruz kaldığı işkencelerin intikamını alır.
Z Vitamini, özünde bir politik hiciv olduğu için kitabın ideolojik arka planıyla başlayalım. Öncelikle eserin tefrika edildiği Büyük Doğu dergisi, Necip Fazıl Kısakürek’in liderliğinde çıkan İslamcı bir dergi olmasına rağmen Atsız’ın İslam karşıtı bir düşünür olduğunu biliyoruz. Bunu hem makalelerinde hem de kurgusal eserlerinde görebiliyoruz. Muhtemelen tek parti döneminde ortak bir muhalefet cephesini sahiplendikleri için bir dönem Büyük Doğu anlayışındakilerle birlikte hareket etti. Zaten dergi, Sait Faik Abasıyanık ve Özdemir Asaf gibi önemli edebiyatçıları da bünyesinde barındırıyordu.
Atsız, ırkçı ve zenofobik olduğunu hiçbir zaman saklamamış ancak Nazizim ve Faşizm gibi ideolojilere, Türk olmayan diğer her şeye olduğu gibi karşı olduğunu belirtmiştir. Saçlarını tarama şekli sebebiyle Hitler hayranı olduğunun iddia edilmesini ise ahmakça bulduğunu söylemiştir. Benzer şekilde, her lafı geçtiğinde anlatılan kafatası ölçme hikâyesi bir yanlış anlaşılmadan ibarettir. Komünist görüşü ve babasının ideolojisine karşı çıkmasıyla bilinen oğlu Yağmur Beyin anlattığına göre Atsız, kafatasını ölçtürmek için gelenlerle dalga geçmek için pergele benzeyen büyük bir araç bulundururmuş ve “Yüzde kırk Aborjin çıktınız, çok çalışırsanız tamamen Türkleşebilirsiniz,” gibi absürt cevaplar verirmiş. Bu araç aslında doğum yapacak kadınların rahim ağzını ölçmek içinmiş ve Atsız’a manevi babası Doktor Rıza Nur’dan kalmış. Burada üç tane parantez açmamız yerinde olacak.
İlki, Rıza Nur’la ilgili. Rıza Nur, Lozan Antlaşması heyetimizde yer alan ancak muhafazakar görüşleriyle ve İslamcılığa yakınlığıyla öne çıkan bir isim. Atatürk ile ilgili deli saçması iddiaları var ve kendisinin şizofren olduğu düşünülüyor. Geçtiğimiz yıllarda aynı absürtlükte iddiaları ve ikonik fesiyle medyamızı meşgul eden Kadir Mısıroğlu’nun da akıl hocasıdır. Din konusunda ayrılsalar da, Atsız’ın CHP düşmanlığının kaynaklarından biri olduğunu söyleyebiliriz.
İkinci parantez, Nihal Atsız’ın değerleriyle yetişen Yağmur Atsız’ın komünist olmasındaki tuhaflıkla ilgili. İdeolojiden ideolojiye atlamasıyla tanıdığımız Doğu Perinçek, komünizme yönelme sebebinin Nihal Atsız’ın romanlarında yüceltilen komünal yaşam olduğunu söylüyor. Düşününce çok mantıklı. Atsız, her türlü dış ideolojiye karşı olmasına rağmen romantize ettiği bozkır imparatorlukları ilkel, dolayısıyla da komünal bir yaşama sahip. Buradan Atsız’ın komünizm, sosyalizm veya daha merkez sol ideolojilerdeki eşitlik ve yardımlaşma vurgusuna değil, yabancı fikirlere karşı olduğunu anlıyoruz. Z Vitamini’ni ideolojik bağlamında yorumlayabilmemiz için bu farkındalık önemli. Aslında Atsız, komünal yaşamı özleyen ilk ırkçı değil. Sık sık karşılaştırıldığı Hitler’in nasyonal sosyalizmi de sadece ari ırkın bulunduğu sosyalist bir devleti hedefliyor ve ilkel Cermen kabilelerini örnek alıyor, onların sembollerini kullanıyordu. Aynı Atsız’ın Göktürk sembollerini kullanması gibi.
Son parantez, Atsız’ın antropolojisini bir salon oyununa çevirmeye çalışanlarla dalga geçerkenki ince mizahına geliyor. Eserlerinden ve kendisiyle ilgili hatıralardan anlıyoruz ki, Atsız’ın o militarist ve sert kalıbının ardında şakacı ve deli dolu bir yazar yatıyor. Bu açıdan beş kez Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilmiş, muhafazakar bir imparatorluk yaratmak için başlattığı darbe girişimi başarısız olunca harakiri yapmış Japon yazar Yukio Mişima’ya benzediğini söyleyebiliriz. İşte bu da bizi sıradaki konumuza getiriyor.
Atsız, ırkçı biri, Z Vitamini de ideolojik bir roman. Peki neden bu kitabı okumalıyız? Çünkü Atsız büyük bir edebi deha. Dile hâkimiyeti mükemmel. Zaten kim Türkçeyi, kafayı Türklükle bozmuş bir adamdan daha iyi kullanabilir ki? Kurgularının yanında şairliğiyle de öne çıkıyor. Romantik-milliyetçi akıma dâhil edebileceğimiz şiirleri, tarihi-epik eserler olarak çok değerli. Yazdığı pek çok mısra takipçileri tarafından sloganlaştırıldı. Ayrıca dilimizdeki en etkileyici aşk ve dostluk şiirlerinden bazılarını kaleme aldı. Yazarların ve yazar adaylarının Atsız okuması edebiyatımızı daha iyi yerlere taşıyacaktır. Yerli bilimkurgu için de Z Vitamini kaçırılmaması gereken bir örnektir.
Nasıl H.P. Lovecraft’ın kişiliği ve görüşleri spekülatif kurgunun gelişimindeki önemini değiştirmiyorsa, Atsız da Türk edebiyatında benzer bir öneme sahiptir. Ancak bu önem edebiyat çevreleri tarafından görmezden geliniyor. Örneğin Ruh Adam, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ıyla aynı yıl yayımlanmıştır ve çok önceden tamamlanmış olduğu Atsız’ın çevresindekiler tarafından söylenmektedir. Yani ilk yerli post-modern romanın Ruh Adam olma olasılığı yüksektir. Ancak bu olasılıktan kimse bahsetmez. Hatta Ruh Adam üzerine yazılar dışında, bunun bir post-modern roman olduğu bile konuşulmaz.
Atsız, Z Vitamini’nde hiciv ve mizah konusundaki ustalığını ortaya koyuyor. Neredeyse her kitabında olduğu gibi kahkaha atmaktan kendinizi alamayacağınız sahneler mevcut. Kısa romanda bu sahnelerin çoğu söz konusu vitaminin insan beyninde yaptığı etkilerden kaynaklansa da, asıl sebep elbette ki yazarın tek parti iktidarına olan düşmanlığı. Atsız ve yoldaşları, İkinci Dünya Savaşı sırasında sık sık yargılamalara ve işkencelere maruz kalıyorlar. Aslında bunun sebebi İsmet İnönü’nün aşırıcı görüşleri baskılayıp bizi savaşa girmekten korumak istemesi, yani başarıyla yürüttüğü ve milyonlarca Türk gencinin hayatını kurtaran denge siyaseti. Aynı baskı Nazım Hikmet ve Sabahattin Ali gibi sol cenahtan edebiyatçılar üzerinde de mevcut.
Her şeye rağmen Atsız’ı çoğunluğun gözünde bir miktar sempatik kılabilecek tek şey karşısındakilere yaptığı sert eleştirilerden daha vahşisini kendisine ve kendi tarafındakilere yapması. Z Vitamini’nde İnönü’yü, güncel baskıda onunla aynı kitapta yayımlanan diğer kısa romanı Dalkavuklar Gecesi’nde ise Atatürk’ü sert bir dille eleştiriyor, ancak Ruh Adam’da kendisini, en saygı duyduğu atalarından oluşan bir ilahi mahkemeye çıkarıyor, yargılıyor ve suçlu buluyor. Ya da Bozkurtlar’da Çinliler, İranlılar, Hristiyanlar ve tarihte Türklerle savaşmış aşağı yukarı her millet hakkında aşağılamalar mevcut, ancak en ağır eleştiriler yine Türklere geliyor. Atsız, bütün başarısızlıklarımızın sorumlusunun bizim milli karakterimizdeki yanlışlıklar olduğunu ve bunları düzeltmemiz gerektiğini anlatıyor. Uyarmakta fayda var, Dalkavuklar Gecesi, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, Z Vitamini de Atatürk’ün silah arkadaşı ve Kurtuluş Savaşı kahramanı İsmet İnönü’yü hicvetmesi sebebiyle okurlar için rahatsız edici olabilir. Ancak Atsız külliyatının kalanıyla karşılaştırarak ve yazarı anlamaya çalışarak okumak edebi anlamda eşsiz bir deneyim sunuyor.
Post-modern teknikler, bilimkurgu yazarlarının önceden beri kullandığı tekniklere çok benzediği için bilimkurgu, post-modern edebiyatta öne çıkan bir tür olmuştur. Örneğin beat kuşağının öncülerinden William S. Burroughs, çoğu eserinde bilimkurgu temalarını kullanmıştır. Zaten post-modernizm farklı türleri bir arada kullanmayı teşvik eder. Atsız, bu açıdan güzel bir örnektir. Ruh Adam’da sıradanla hayalin bir araya girdiği bir kurgu yaratmış, büyülü gerçekçilik unsurlarından faydalanmıştır. Deli Kurt, heyecanlı bir tarihi roman olmasının yanında fantastik ve mistik bir aşk öyküsüdür. İki kitaplık Bozkurtlar serisi epik roman örneğidir, ancak ilk kitap olan Bozkurtların Ölümü trajik bir kaybetme öyküsü olmasına rağmen mizah doludur, gerçekten çok komik bir romandır. Bozkurtlar Diriliyor ise umut dolu bir yeniden doğuş öyküsünü alabildiğine depresif ve melankolik bir tarzda sunar.
Dalkavuklar Gecesi, Hattiler döneminde geçer ve fantastik unsurlar içerir, ama aslında her şey Atatürk dönemi CHP iktidarının alegorisidir. Kitapta büyük bir savaşçı ve kahraman olan Hatti kralının bir noktadan sonra kendini alkole vurup devlet işlerini boşlaması anlatılır. İla Pilag, Ziza, Cüce İrdas gibi çoğu karakterin ismi Atatürk’ün kabinesindekilerin tersten okunuşudur. Bu, muhtemelen Atsız’ın Rıza Nur’dan öğrendiği Atatürk’tür. Gerçek Atatürk’ü tanısa fikri değişebilirdi. Bir de gerçek insanların isimleriyle yapılan oyunlar o dönemin entelektüel çevresinde popüler olsa gerek, çünkü önceden Atsız’ın arkadaşı olan Sabahattin Ali, araları bozulduktan sonra İçimizdeki Şeytan’a onu temsil eden Nihat diye bir karakter dâhil etmiş.
Z Vitamini ise Atsız’ın bizzat şahit olduğu İnönü dönemi hakkında olduğu için biraz daha makul duruyor. Esas önemi ise edebi olarak son derece başarılı bir siyasi hiciv örneği olması ve yerli bilimkurgu/distopya edebiyatı açısından incelenmesi gerekliliğidir. Yakın tarih siyaseti tartışılması riskli bir konu, ama karşıt görüşleri anlamaya çalışmak kişisel gelişim değil de nedir? Sonuçta empati, insanı insan yapan duygulardan biri.