Bir 21. Yüzyıl Romanı: Kallokain

“Düzen’in varoluşunun kutsal ve gerekli temeli, birbirimize haklı sebeplerle duyduğumuz karşılıklı güvensizliktir.”

Öyle görünüyor ki modern dünya giderek distopik bir kabusa yaklaşıyor ve şahit olduklarımızın çoğu Cesur Yeni Dünya ve 1984 gibi eserlere doğru sürüklendiğimiz hissini veriyor. Çoğunlukla 20. yüzyılın zor zamanlarında yazılan, insanlığı bekleyen karanlık geleceğe dair kehanet niteliğindeki eserlerden biri de, bunca yıl gözden kaçırılması haksızlık olan Karin Boye‘un Kallokain‘i. Boye, ülkesi İsveç’te daha ziyade şiirleriyle tanınan bir yazardı. Ancak ona uluslararası ününü getiren başta Kallokain olmak üzere romanlarıdır. Karin Boye’un hayatı kısa ve karmaşıktı. 1900’de doğdu, 1941’de intihar etti. Ateşli bir faşizm karşıtıydı. Göstermelik bir mantık evliliğinin ardından kocasını terk etti, terapi görmeye başladı ve kalan hayatının çoğunu “karım” dediği partneri Margot Hanel ile geçirdi.

Alt başlığı “Bir 21. Yüzyıl Romanı” olan Kallokain, sıkı şekilde kontrol edilen bir gelecek dünyasında geçer. Nüfus, 4 nolu Kimya Şehri’nde karısı Linda ile birlikte yaşayan, ana kahraman bilim insanı Leo Kali tarafından kontrol altına alınmış ve bölümlere ayrılmıştır. İnsanların yaşamları temel bir varoluş amacına indirgenmiştir: Sadece çalışma işlevleri vardır. “Düzen”in geleceği için “silahdaşlar” yetiştirmek amacıyla evlenirler. Tüm duygu ve heyecanlar bastırılmıştır. Herkes gerçek kişiliğini diğerlerinden saklar; çünkü şartların gerektirdiğine ters düşen herhangi bir kontrolsüz davranış sergilemek sapkınlıktır. Çocuklar belirli bir yaşa gelince ebeveynlerinden alınır. Bir evlilikte çocuk sahibi olunamazsa ya da çocuklar başarısız olursa çiftler boşanır ve başkalarıyla evlenirler. Manzara ürkütücüdür ve esasında nüfusun çoğu hiç dışarıda görünmez.

“O büyük karanlıkta, güçlü ışıkların altında, karanlığın içinden bana çevrilen gözleri üzerimde hissederek dikiliyordum. Giydiğim açık saçık paçavralardan kurtulmak için solucan gibi kıvrılsam da, o küçük düşme ve utanma hissine engel olamıyordum. Sonradan fark ettim ki, bu Linda ile olan ilişkimin iyi bir tasavvuruydu; içinde kendimi dehşet verici şekilde çıplak hissettiğim.”

Kitabın açılışında Kali hapsedilmiştir ve hikayesini neredeyse bir günlük tarzında anlatmaya koyulur. Kali, enjekte edilir edilmez, kişinin aklındaki ne var ne yoksa her şeyi sayıp dökmesine sebep olan yeni bir ilaç, bir gerçeklik serumu icat etmiştir. Buna mukavemet göstermek imkansızdır. İlaç test edilip etkisi kanıtlanmıştır ve yetkililer insanları kontrol altında tutma konusunda şüphesiz ki umutsuzluğa düşmüştür; zira Düzen‘e karşı küçük de olsa bir direniş var gibi görünmektedir.

İnsanların bedenleri ve zihinleri üzerinde böylesi bir kontrole sahipken bu nasıl olabilirdi? O ana kadar, daha ilaç test aşamasındayken garip anomaliler ortaya çıkmıştır: kontrolden kurtularak doğal dünyayla gizlice bağlantı kuranlar vardır. Direnişleri, insanların birbiriyle gerçekten yüz yüze görüşüp iletişim kurabildiği, daha iyi bir dünyaya inanmaktan ibarettir. Düzen özel, bireysel düşünceleri ortadan kaldırdığını sanabilir, ancak Kallokain’in etkileri bunun aksini göstermektedir.

“İnsan!.. Nasıl da esrarlı bir hava yaratıyor insanlar bu kelimenin etrafında! Sanki insan olmanın saygıyı hak edecek bir yanı varmış gibi! Bu altı üstü biyolojik bir mefhum yalnızca. Başka bir şey daha olduğunda, yapılacak en iyi şey bundan mümkün oldukça çabuk kurtulmaktır.”

Bu konuyla birlikte Leo’nun hikayesi ve Linda ile evliliği de işlenir. Duygularını bastırma mecburiyetine rağmen Leo kıskançlıktan kıvranmaktadır ve kitap ilerledikçe, karısının aklından geçenleri bilmeye gerçekten ihtiyaç duyduğunu, onunla tam anlamıyla insani bir ilişki kurabilmek için karısının damarına bastığını fark eder. Olaylar doruk noktasına eriştiğinde, etik dışı bazı davranışları ona aralarındaki duygusal duvarları yıkma imkanı verir, ama ne pahasına?

Kallokain; dikkat çekici, sürükleyici, ürkütücü ve pek çok yönden ileri görüşlü bir kitap. Etkileyici bir hikaye anlatmanın yanı sıra, çok derin bazı konuları ele alıyor. Boye gerçekten eğitim, terbiye ve sosyal kontrol biçimlerine rağmen “insan olmanın” ne demek olduğunu araştırıyor. Manevi hayat ve insani duygular tamamen bastırılamaz, Kali ise kitap boyunca kendi doğasıyla mücadele eder. Kitabın hafif belirsiz sonu, insanlığı nasıl bir geleceğin beklediği ve insan ırkının bu klostrofobik kontrolden kaçıp kaçamayacağına dair merak uyandırıcıdır. Bunu ancak zaman gösterebilir. Keza gezegenimizin tarihinde belirli unsurlar, farklı gördüğünü kişiliksizleştirmekle böylesine meşgulken içinde bulunduğumuz çetin safhanın üstesinden gelip gelemeyeceğimizi söylemenin zor olduğu gibi…

“Şimdilerde biyologlarımız, Dünyadüzen’de yaşayan bizlerle sınırın öte tarafındaki yaratıkların, basitçe farklı maymun türlerinden geldiğimizin tamamen kanıtlandığı kanısında. Birbirimizden böyle gece ve gündüz kadar farklıyken, komşumuz olan bu insanlara “insan” demek bile doğru mu, merak ediyorum.”

Elbette Boye hikayesini II. Dünya Savaşı yıllarında yazdığı için anlatısını şekillendiren de bu karmaşa ortamıydı. 1920’ler ve 1930’larda Almanya’ya yaptığı ziyaretlerde Nazilerin yükselişine ilk elden tanık olmuştu ve insanların yalnızca devasa bir makinenin çarklarına indirgenmesi tehlikesinin farkındaydı. Kitaptaki en güçlü unsurlardan biri Kali’nin karısı Linda’nın hikayesidir. Kendi çocuklarıyla temasına sınır konulmuştur, onları sadece devlete hizmet için hazırlamasına izin verilmiştir. Nihayet duyguları serbest kaldığındaysa, kadın duyarlılığı devlete karşı ayaklanabilecek gücü bulmasında güçlü bir etken olmuştur. Onun kaderinin kocasınınkinden epey farklı olması muhtemeldir.

Kallokain, türümüzün olası gelecek senaryolarına ve bizi insan yapan özelliklerimizin, hayatta kalmamız ve totaliter bir devlete karşı direnç gösterebilmemiz için ne kadar gerekli olduğuna dair özgün bir bakış açısı sunuyor. Bu, içinde bulunduğumuz çalkantılı gün ve çağda iyi hatırlamamız ve hep akılda tutmamız gereken bir mesaj…

Kaynak

Yazar: Münevver Uzun

Onu siz delirttiniz!

İlginizi Çekebilir

Tükenmişliğin Ahlaki Sonuçları: Soylent Green

Nüfusun arttığı ve kaynakların neredeyse tükenme noktasına ulaştığı yakın gelecekte sıkı yönetim politikalarına geçilmiştir. İçme …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et