Bilimkurgu ve Bilimdışı Kurmaca

(Dikkat! Bu yazı yüksek doz felsefe içermektedir.)

Bilimkurgu ve Bilimdışı Kurmaca” adlı kitap, günümüz çağdaş Fransız filozoflarından, 1967 doğumlu Quentin Meillassoux’un Türkçe’ye çevrilen ilk eseri. Yort Yayınları tarafından Şubat 2020’de yayımlanan (2015’te İngilizce’de “Science Fiction and Extro-Science Fiction” başlığıyla yayımlanıyor) eserin çevirmeni Osman Şişman, özgün Fransızca metninde “Bilimdışı Kurmaca” ifadesinin “fictions (des mondes) hors-science” olarak,  “bilimdışı dünyalara dair kurmaca” anlamına geldiğini açıklıyor.

Meillassoux, 2007’de ilk kez Goldsmiths Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferansta duyurulan ve Kant’ın felsefesine bir revizyon getirmek isteyen “Spekülatif Gerçekçilik” akımının, Ray Brassier, Iain Hamilton Grant ve Graham Harman ile beraber kurucularından. Kendisini diğer spekülatif gerçekçilerin yaklaşımlarından ayırmak için “spekülatif materyalist” olarak tanımlayan Meillassoux, bu son kitabında düşüncelerini daha iyi açıklayabilmek için aralarında Isaac Asimov ve Philip K. Dick’in de olduğu bilimkurgu yazarlarından yararlanırken, kendisinin “bilimdışı kurmaca” adını verdiği ve eğer dikkatli çözümlenmezse bilimkurgu ile kolaylıkla karıştırılabilecek yeni bir edebi türün varlığını bazı eser örnekleri üzerinden ortaya atıyor. Meillassoux’a göre bu yeni edebi tür, spekülatif gerçekçilik / materyalizm felsefesinin temel savlarını barındırmasıyla, Batı Felsefesinin Kant’tan beri içine düştüğü “reddiyeyi” –epistemolojiyi ontolojinin önüne koyarak varlığın doğasına dair spekülasyonların anlamsız olduğuna, çünkü ancak varlığa dair bilgiye nasıl sahip olabileceğimize dair akıl yürütebileceğimize dair reddiye- aşmakta oldukça işlevsel bir araç olabilir. İşte bu yazımızda, Meillassoux’un bu son kitabının genel bir özetini ek açıklamalarla beraber sunarak, savunduğu “spekülatif materyalizm” felsefesinin de ana tezlerine değinmiş olacağız.

Quentin Meillassoux

Kitabın ilk bölümü, bilimkurgu ile Meillassoux’un “bilimdışı kurmaca” adını verdiği şeyin farkına dair bir giriş sunuyor. Meillassoux’a göre, her bilimkurgu şu ön kabulden yola çıkmaktadır: Öngörülen bir gelecekte, dünya halen bilimsel bilgiye tabi olacaktır. Kurguda “aşırıya kaçan” çeşitlemelere denk gelinse de, bu kurguların çekirdeğinde her zaman bilim mevcut olacaktır. Bilimdışı dünya derken ise, bilimin varlığına rağmen onun buluşlarını reddedip sapkın ilan eden (Orta Çağ’daki engizisyon kurumunun yaptığı gibi), bilimsel deneylerin ise henüz nasıl yapılacağı bilinmediği için yapılamadığı dünyalar kast edilmemekte. Kendi ifadesiyle, “Bir bilimsel bilgiye prensipte erişimi olmayan, bu yüzden de doğa biliminin bir nesnesi olarak tesis edilemeyen bir dünya nedir, neye benzer?” diye soruyor.

Yani Meillassoux, ontolojik olarak kendi içkin doğasında sebep-sonuç ilişkilerini, gözlemlenebilen düzenlilikleri veya düzensizlikleri barındırmayan, olasılık ve istatistik kurallarının bile geçerli olmadığı bir rastsallısallıkla işleyen kuralsız bir dünya –ve bu yüzden olasılık ve istatistik kurallarına aykırılığın da tesis edilemediği, çünkü olasılık ve istatistik kurallar diye bir şeyin de esasında var olmadığı-  ve böyle dünyalarda geçen kurmacaların izini sürüyor. Bunu yapmak için temel gerekçesi ise, hayatını çözmeye adadığını söylediği bir arayış: Felsefedeki klasik bir metafizik sorunun kaynağı olarak “Tümevarım Problemi”. Meillassoux, bu problemin açıklamasını şöyle yapıyor: Hume’un “İnsan Zihni Üzerine Bir Araştırma” eserinde belirttiği üzere, doğa kanunlarının gerekliliği problemi. Hume, doğa kanunlarının gerekliliğini hayali bir bilardo oyunu üzerinden sorgulayarak, “bir bilardo oyununda, topların ‘beklendiği gibi’ hareket edeceğini düşünmemizi sağlayan şey nedir?” diye soruyor. Örneğin bir topa vurulduğunda, vuruş açısına bağlı olarak top zemin üzerinde belli bir açıyla hareket ederek diğerine/diğerlerine çarpar ve onlar da yine açı ve hıza bağlı olarak hareket eder veya etmez.

Peki şöyle bir senaryonun gerçekleştiğini düşünelim. Vurulan top dosdoğru hareket ederken birden dursa, yerden hafifçe yükselse, dursa, geriye gitse, birden kendi etrafında dönmeye başlasa, diğer toplar daha kendilerine herhangi bir top çarpmadan yerlerinden oynasalar, kısacası toplar “garip garip” davransalar ve benzeri “akla gelebilecek” bin bir türlü “anormal” aksiyonun gerçekleştiğini gözlemlemiş olsaydınız ne düşünürdünüz? (Tırnak içleri oldukça önemli.) Hume özetle şu soruyu ortaya atıyor: Bu örnekte bilardo toplarının –ama aslında evrendeki her şeyin- “beklendiği gibi” davranmasının bir zorunluluğu bulunmakta mı? Hume’a göre, böyle bir zorunluluk ne deneyim yoluyla ne de mantık yoluyla çıkarsanamaz. Çünkü deneyimler, şimdiki ana ve geçmişe yöneliktir, geleceğin deneyimi olamaz. Bu yüzden, bir şeyler geçmişte ve şimdi sürekli aynı şekilde davranıyorsa, bu gelecekte de o şekilde davranacakları anlamına gelmez. Mantık ise, doğanın belli bir t anına kadar bir şekilde davranırken, t+1 anından itibaren farklı şekilde davranmaya başlayabileceğini reddedemez.

David Hume

Hume’un bu felsefi soruna yaklaşımı, Meillassoux’a göre tam bir bilimdışı kurmaca (BDK) tahayyülü. Hume’un ortaya attığı bu probleme (doğa kanunlarının gerekliliğinden) Popper ve Kant’ın verdiği yanıtları kitabın ilerleyen bölümlerinde irdeleyen Meillassoux, büyük bilimkurgu yazarı Asimov’un “Bilardo Topu” öyküsünü de örnek olarak sunuyor. Popper’ın yanıtının bilimkurgu (BK) tahayyülü çerçevesinde kaldığını, yani aslında Hume’un neyi kast ettiğini hiç anlamadığını iddia eden Meillassoux, Kant’ın “Saf Aklın Eleştirisi” eserinde Hume’a verdiği cevabında ise BDK tahayyülünü yakalamasına rağmen, yine de yeterli olmadığını gösteriyor. Bunlara karşın Meillassoux, kendi BDK yaklaşımının Hume’un problemine Popper ve Kant’tan ayrı üçüncü bir yanıt verdiğini savunmakta.

Hume’un bilardo oyunu örneğine Popper’ın “Bilimsel Araştırmanın Mantığı” eserinde verdiği yanıtı Meillassoux’un aktardığına göre mealen şöyle: Toplar “o anki bilinen” fizik kurallarının öngördüğünden farklı davranıyorlarsa –ki davranabilirler-, bu henüz keşfedilmemiş başka örtük bilimsel kurallardan ötürüdür. (Mesela, kuantum fiziğinin keşif öyküsü tam da bu şekilde klasik Newton fiziği ile açıklanamayan fenomenlerin peşine düşülmesiyle ilerlemiştir. Ayrıntı için, Kara Cisim Işımasının çözümünün açıklandığı geçmiş bir yazım). Tıpkı Asimov’un “Bilardo Topu” adlı öyküsünde olduğu gibi. Bu öyküde, kütle çekimi etkisini sıfırlayan bir elektromanyetik alanın varlığından ötürü “beklenmedik” şekilde davranan bir bilardo topunun yol açtığı ölüm -yoksa bu beklenmedik davranışı önceden hesaplayıp topa ona göre vuran bir kuramsal fizikçinin cinayeti mi?- anlatılmaktadır. Kütle çekimi sıfırlandığında bilardo topu, sıfır kütleye sahip bir cisim olarak ışık hızında hareket ederek oyunculardan birinin içinden geçmesiyle onu öldürmüştür. Oysa bu deneyde yukarıya doğru tüy gibi süzülmesi beklenmekteydi.

Immanuel Kant

Meillassoux’a göre, Kant’ın “Saf Aklın Eleştirisi” eserinde Hume’un sorunsalına yanıtı şu şekilde özetlenmekteydi: Eğer evrendeki şeyler, alışılmış fizik kurallarının dışında hareket edebilseydi bile, insanlar olarak bizim beynimiz ve idrakimiz de aynı evrenin fizik kurallarına tabi olduğundan ve akıl yürütme süreçlerimiz ve mantığımız da bu fizik kurallarına bağlı olarak işlediğinden –atomik düzeyde beynimizdeki elektro-kimyasal olayları düşünebiliriz, İ.Y.- insanlar bu “anormal” davranışları algılayamazdı. Yani, evren başka türlü işleseydi bile bizim beynimiz de başka türlü işleyeceğinden onun farklı işleyişini algılayamayacaktık. Kant’a göre, fizik yasaları zorunlu olmasaydı, ne evren ne de bilinç ortaya çıkabilirdi. Çünkü böyle bir evren o denli kaotik olacaktı ki, onun bir temsilini beynimizde oluşturamayacaktık.

İşte Meillassoux, tam da bu noktada Kant’a itiraz ederek onun yaklaşımında şöyle bir açık nokta olduğunu öne sürmekte: İşlemesinde herhangi bir kurala bağlı olmayan bir evrenin kaotik olma zorunluluğu da bulunmamaktadır. Çünkü böyle bir evren istatistik kurallarına uymaya da zorunlu olmadığı için, pekala hiç kaotik de olmayabilir, tersine son derece düzenli de işleyebilir.  Meillassoux’un bu felsefi buluşu gerçekten de o derece önemlidir ki, Meillassoux’un hocası, önemli pek çok eseri Türkçe’ye de çevrilen, Paris Üniversitesi’nde zamanında Deleuze, Foucault gibi büyük isimlerle beraber çalışan ve post-Marksist olarak bilinen 83 yaşındaki Alain Badiou, Meillassoux’un 2006’da çıkan ilk kitabı “After Finitude(Sonlu Kısıtlılıklardan Sonra) için yazdığı önsözde bu eserin modern felsefeye Kant’tan sonra büyük ve yeni bir açılım getirdiğini aktarıyor.

Meillassoux, “Bilimkurgu ve Bilimdışı Kurmaca” kitabında, Kantçı olmayan bilimdışı dünyalardan üç ana çeşit bulunabileceğini söyleyerek bunları Tip-1, Tip-2 ve Tip-3 olarak ayırmaktadır.

Tip-1 dünyaların düzensizliği, bilimi ve bilinci etkileyecek düzeyde değildir. Bu dünyalarda nedensiz olaylar nadiren ve süreksiz olarak gerçekleşmektedir. Bu nedensiz olayları gözlemleyebilen bilinçler vardır, kimisi bu olayları rüya veya sanrı olarak açıklayarak bir çözüm getirdiğini düşünmektedir. Nedensiz olayların gerçekleştiği anlar dışında bilimin kuralları “normal” halde işlemeye devam ettiği için, Tip-1 dünyalarda bilimdışılık bir süreklilik göstermemektedir.

Tip-2 dünyaların düzensizliği ise, bilimi feshetmeye yetecek derecededir ama bilinci de imkansız kılacak kadar güçlü değildir. Laboratuar deneyleri hep farklı sonuçlanacağından genel kurallar inşa edilemeyecektir. Böyle bir dünyada ancak olayların kaydı tutulabilecektir, örneğin bizim mevcut bilimsel lügatimizin diliyle, “şu tarihten şu tarihe dek laboratuvarın doğası izafiyetçi davranmayı bırakmış, Newtoncu dinamiğe dönmüştür.” (Elbette böyle bir düzensizlikte tarih kayıtlarını anlamlı kılacak zamansal ölçümlerin mahiyeti de şüpheli olacaktır, İ.Y.) Meillassoux’un ifadesiyle, böyle bir Tip-2 dünyadaki “doğal düzenlilik”, “toplumsal düzenliliğe” benzer olacaktır, yani gündelik varoluşa izin verecek kadar istikrarlı ama geleceğe dair kesin öngörülere yer verecek veya aniden baş gösterecek bir felaketten kaçınmayı mümkün kılmayacak ölçüde tahmin edilemez olacaktır.

Tip-3 dünyalarda ise düzensizlik o raddeye varmıştır ki, tıpkı Kant’ın bahsini ettiği üzere ne evren ne de onu algılayabilecek bir bilincin varlığına imkan kalmıştır. Bilimin de bilincin de koşulları ortadan kalkmıştır.

Meillassoux, hiçbir zorunluluğu olmadığı halde bizim evrenimizin neden Tip-1 dünyalardan daha mükemmel bir düzene sahip olduğunu, kendisinin “After Finitude” (Sonlu Kısıtlılıklardan Sonra) adlı ilk kitabında açıkladığı için bu konuya tekrar değinmeyeceğini söyledikten sonra, bu üç tip dünya arasında ancak Tip-2 dünyalarda geçen BDK’ların edebi potansiyelinin yüksek olduğunu belirterek, bu kurmacaların bilimkurgu ile yarışabilecek bir anlatı türü olarak tasavvur edilip edilemeyeceği sorusunun peşinden gitmektedir. Bu noktada, eğer “BDK romanı” diye bir şey var olacaksa, bunun üç yöntemle mümkün olabileceğini paylaşmakta.

Öncelikle, bir BDK öyküde ne beklememiz gerektiği sorusuna şöyle yanıt veriyor: İçinde, gerçek ya da hayali hiçbir “mantığın” açıklayamayacağı vakalar gerçekleşirken, bilim mevzusu olumlu veya olumsuz, bir şekilde öyküde yer almalıdır. Öykü, bilim yapmanın, bilim yapmayı mümkün kılan bilimsel yasaların ya tümden ya da tek tek kimya, biyoloji, fizik vb. bilimlerinde imkansız hale gelmesi yüzünden artık mümkün olmadığı bir dünyada geçmelidir. Öyküdeki karakterler, bilimin yokluğunun getirdiği eksiklik etkisini güçlü biçimde hissetmelidir. Meillassoux’a göre böylelikle BDK, süper kahraman fantezisinden ya da Lewis Carrolvari absürdlükten –Alice Harikalar Diyarında, İ.Y.- ayrılacaktır. Ayrıca, heterodoks da olsa, öyküdeki evrenin işleyişinde herhangi bir devamlılık barındıran kurallar dizisi olmamalıdır, böylelikle bir BDK içinde büyü vb. unsurların geçtiği bir fantazyadan da farklılık arz edecektir.

Meillassoux, kapsamlı olduğunu iddia etmediği yani başka önerilere de açık olduğunu kast ettiği üç yöntemi tohum olarak bulduğu üç bilimkurgu (BK) öyküsünü örnek olarak vermektedir. Bu üç öykü, ana fikir olarak BDK olarak başlasa da, sonunda olayları hipotetik bir bilimsel açıklamaya uydurdukları için BK olarak kabul edilmektedir ama bünyelerinde BDK unsurlar –Meillassoux’un tabiriyle- birer parazit gibi mevcuttur.

BDK bir öyküde Meillassoux’un önerdiği ilk yöntem, kahramanları ansızın, bir fiziksel felaket neticesindeki açıklanamaz bir olayın büyük ölçekte gerçekleştiği bir kurmaca dünyaya fırlatmak. Buna örnek olarak, Robert Charles Wilson’un Darwinia’sını vermekte. Bu eserde, 1912 Mart’ında Avrupa tüm nüfusuyla birlikte yok olur ve geride evrimin alternatif bir ürünü olarak, Avrupa ile aynı şekilde ama bütünüyle bilinmeyen bir flora ve fauna ile kaplanmış başka bir kıta belirir. Bu öykü, olayın açıklaması daha sonrasında “bilimsel kokan” bir sebebe dayandırıldığından (yeni esrarengiz Avrupa, evrenin termodinamik yok oluşa direnmek için olası bütün evrimsel sonuçların barındırıldığı noosfer adlı galaktik bir arşivden peyda olmuştur)  bilimkurgu olarak sınıflandırılmaktadır ama başlangıç noktası itibariyle bir BDK’dır. Meillassoux’un bu birinci yöntemine belki, beklenmedik bir şekilde ilk sezonda yayımlanmasına son verilen “Flashforward” adlı dizi örnek verilebilir diye düşünmekteyim. Dizide, bir anda dünya genelinde bütün insanlar 137 saniyeliğine bayılmakta ve o esnada herkes 6 ay sonrasını görmekteydi.

Meillassoux’un önerdiği ikinci yöntem, dünyanın bilimsel düzenindeki kırılmaları bir saçmalık oluşturacak kadar çoğaltmak ama bunu Carroll’ın eserlerindeki dil oyunları ve paradokslar yerine şakaya vurarak yapmak. Otosopçunun Galaksi Rehberi ve bu eserdeki “Sonsuz İhtimalsizlik Motoru” bu yönteme verilebilecek güçlü bir örnektir.

Son olarak Meillassoux’un BDK bir öykü için önerdiği üçüncü yöntem, Philip K. Dick’in “Ubik” adlı eserinde olduğu gibi gittikçe parçalanan gerçekliklerle bezeli kurgular. Ubik’te zaman bir yandan daha hızlı akar gibi gözükmektedir, telefon defterleri kadük hale gelmekte, alınan çiçekler anında solmakta, bozuk paralar başka bir çağın parası haline gelmektedir. Yakın bir vakitte suikaste uğramış bir adamın yüzü paralarda, TV reklamlarında belirmeye başlar. Bu yöntemde, son derece tekinsiz ve rahatsız edici, kabus gibi bir atmosfer hakimdir. Fakat Ubik’te de sonunda olaylar, aykırı da olsa psişik heterodoks sebeplere bağlandığı için BK sınıfında kabul edilmektedir.

Bu üçüncü yönteme örnek olarak, belki David Lynch’in yönetmenliğini yaptığı “Eraserhead” filmi verilebilir. O filmin dünyasında da bilimsel sürekliliğe aykırı olaylar beklenmedik şekilde gerçekleşmekte, sebepsiz yere ağlayan ve nasıl doğduğu açıklanmayan mutantvari bir bebek ağlaması film boyunca kabus dolu bir atmosfer yaratmaktaydı. Belki bu anlamda, sitemizde de tanıtılan “Bizarro Kurgu” adlı çağdaş edebiyat akımı ile bu ikinci yöntem BDK’ları arasında bir yakınlıktan söz edebiliriz.

Meillassoux, kitabın sonuç bölümünde, tam bir BDK prototip örneği olarak gördüğü “Ravage(Hasar) adlı romandan bahsediyor. René Barjavel’in yazıp 1943’te yayımladığı roman, 2052 yılının Fransa’sında elektriğin bir anda yok olduğu bir dünyada yaşanılanları anlatıyor. (Romanı tanıtan İngilizce kısa video) Elbette ki elektriğin bir anda sebepsiz yere ortadan kaybolmasıyla, modern medeniyet de kısa süre içerisinde harabeye döner. Romanda bu durum şu şekilde geçmektedir: “Elektrik, doğanın ve mantığın tüm yasalarını ihlal ederek yok oldu. Elektriğin yokluğunda hayatta kalmamız zor. Bu, çılgınca bir şey. Bu, bilimsellik karşıtı, akılcılık karşıtı bir kâbus. Tüm kuramlarımız, tüm yasalarımız çöktü.” Meillassoux, bu romanın modern bilime bütünüyle karşı irticai tezleri olduğunu inkâr etmiyor. Ayrıca, romanın yayımlandığı dönem itibariyle, II. Dünya Savaşı esnasında havadan bombardımanlara karşı önlem olarak bütün Paris’te elektriklerin bilerek kesilmesine sembolik bir gönderme de olduğunu ıskalamıyor. Fakat Barjavel’in bu eseri, Meillassoux’un kitap boyunca bahsettiği BDK konusundaki yetkin bir örnek olduğu için örnek vermekten çekinmediğini belirtiyor.

“Ravage” romanının konusuyla aynı olacak şekilde, 2012-2014 yıllları arasında iki sezon oynayan “Revolution(Devrim) adlı diziyi anmak yerinde olacaktır. Orada da bir anda bütün dünyada elektrikler bütünüyle gitmiş ve bunun sonucunda bildiğimiz uygarlık çökmüş, insanlar elektriğin henüz icat edilmediği 19.yy koşullarını yaşamaya başlamışlardır. Fakat farklı bitseydi BDK kabul edilebilecek olan dizinin sonu, bilimsel bir açıklamaya bağlandığı için bu dizi de BK sınıfındadır.

Sonuç olarak, Meillassoux’un kaleme aldığı bu kısa ama derinliği yüksek “Bilimkurgu ve Bilimdışı Kurmaca” adlı kitap, Hume, Kant ve Popper’ın doğa kurallarına dair yaklaşımlarını bilimkurgu ekseninde analize tabi tutması, “bilimdışı kurmaca” adlı yeni bir edebi türün de varlığına şans verilmesi gerektiğini, bu edebi türün yükselişiyle beraber evrenimizin ontolojisine dair yeni alternatif açıklamaların kısıtlama olmaksızın zenginleşeceğini savunmasıyla bilimkurgunun felsefesi boyutlarıyla ilgilenen bütün okurların dikkatini hak etmekte…

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

İlginizi Çekebilir

underworld

Fantastikten Sert Bilimkurguya: Underworld

Bir zamanlar büyü veya sihir denilen şeylerin sonradan bilimsel izahatlar ile ortaya konulmasında olduğu gibi, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et