cozulme kapak

Bilimkurgu ile Popüler Edebiyat Kesişiminde: Çözülme

Türkiye’de bilimkurgu okuru yerli edebiyat sevmez, Türkçe edebiyat okuru da bilimkurguyla pek ilgilenmez diye düşünülür. Ana akım edebiyata aşina olanlar bilimkurguyu küçümserken, bilimkurgunun ‘nerd’ hastaları yerli olana burun kıvırırlar. Son yıllarda ise her iki tarafın önyargıları popüler kültürün de katkısıyla aşılıyor sanki. Dolayısıyla başlığa taşınan “popüler edebiyat” terimi olumsuz değil bilakis olumlu ve kayda değer bir tespiti barındırmakta: Dijital mecralarda yerli işleri takip etmemiz, artık bunların, “Bu memlekette ancak bu kadar,” ifadeleriyle değil de yurt dışındaki daha iyi örneklerle kıyaslanarak hakkıyla eleştirilebilmesi gayet önemli gözükmekte. Bilimkurgu alanında üretilen işlerin çıtasının yükselmesi, bu alanda eser verenlerin kendileriyle yarışması da kaçınılmaz hâle gelmekte.

Tevfik Uyar’ı sadece bilimkurgu alanında kalem oynatmasıyla değil bilimsel yazılarıyla da tanımaktayız, hatta sosyal medyada kendisini bilim+kurgu yazarı olarak tanıtmasıyla bunu hatırlatmak istiyor gibi. Herkes için bilim yaptığı kadar herkes için bilimkurgu yapma gayretine bürünmüş olmalı ki, yazdığı romanla bilimkurgu okuru olmayan daha geniş kitlelere ulaşma amacı taşıyor. En azından yayınevi seçiminden, kitabın tanıtımından ve yine kendi yorumlarından bunu anlıyoruz.

Eserin içeriğine gelecek olursak, her şeyden önce iyi bir yerli eser var karşımızda. Çözülme, okurlarına yerli roman okuma hazzını veriyor, bu son derece kıymetli ve bilhassa bilimkurgu alanında çok da aşina olmadığımız bir durum. Uyar, yer yer politik gerçekliğe referansla, kimi zaman mekânsal olarak İstanbul’u okurun gözünde canlandıran atmosferiyle, ekonomi, yaşlılık, emeklilik, banka ve sigorta sistemiyle ilişkilerimiz gibi gerçekçi detaylarla edebiyatını yerlileştiriyor. Metni okurken tanıdık insanlar, tanıdık olaylar görüyoruz. Bütün bunların kriyonik muhafazayı temel alan bir bilimkurgu yapıtında geçmesiyse iyi yerli bilimkurgu okumanın kıymetini gözler önüne seriyor. Bu nedenle her şeyden önce Uyar’ı ürettiği eserin farklı veçheleri bağlamında tebrik etmeli.

Kitabın yerli bilimkurgu okuma hazzı yaşatmasının yanında en büyük artısı işlenen asıl fikri: Kriyonik muhafazanın açmazlarından biri üzerinden yaratılan çelişki, iyi bir kurgu sunuyor öncelikle. Çocuk yaştaki evlatlarının iyileşmesi için kendilerini KRAYONİK şirketine sadece ekonomik olarak değil aynı zamanda duygusal olarak bağlamış yaşlı bir çift üzerinden romanın insanlığa dair yönü aktarılırken, bununla dengeli olarak sağlık odağındaki self-tracking uygulamalarına eleştirel bir bakış sunuluyor, yapay zekâ ve genetik alanındaki bilimsel yenilikler gibi başka konuların katkısıyla bilimkurguya dair yan temalarla anlatı zenginleştiriliyor.

cryonics4

Öte yandan, romanda daha iyi olabilecek, parlatılabilecek çok fazla nokta olması dikkat çekiyor. Bir kere, her şeyden önce, arka kapağa da yansıyan KRAYONİK’in gökdelenlerle yükseldiği gibi, şimdi (geleceğin Türkiye’sinde) yerin altına inmeyi hedeflediğini öğreniyoruz, kitap bu bilgiyle açılıyor ama ilerleyen bölümler boyunca bir daha bundan bahsedilmiyor; yer altı, tıpkı çözülme gibi bir metafor olarak kalıyor. Kitabın sonlarına doğru (sürpriz bozmayacağız elbette!) çözülmenin başka anlamlarına, hatta roman boyunca somut anlamına rastlasak da yer altına ilişkin fiziksel bir olayla hiç karşılaşmayışımız, şirketin başka türlü etkinlikleri konusunun gözden kaçtığı intibası uyandırıyor. Yine bir diğer, ‘eksiklik’ hissi veren şey, yaşlı ana karakterin öyküsüyle paralel ilerleyen ve zaman zaman daha büyük merak uyandıran, okuru bir nevi polisiye bir maceraya sürükleyen Metin’in hikâyesi. Bu hikâye kendi içinde tutarlı ve keyifli olsa da bir noktada çok acele edilerek çözümlenmiş gibi. Hem Metin’in bulmacayı çözdüğü sahneleri, hem NöroMirage ile ilişkisini ve NöroMirage şirketinin yapısını daha detaylıca görmek, en azından birkaç on sayfada daha okumak keyifli olabilirdi.

Bedenlerin dondurulduğu, hologramların bizlere yol gösterdiği, öğrenen yapay zekâ fikrinin bir yan kurgu olarak yerli yerince işlendiği bir bilimkurgu evreninde, hâlâ flash belleklerin kullanımı yine küçük bir eleştiri olarak belirtilebilir burada. Ya da diyelim ki, flash bellekten daha iyi bir ‘somut’ nesne yok ve bu özellikle tercih edilmiş, mizahi üslubu satır aralarında hissederken, anlatıcının buna da birazcık dokundurmasını beklerdik; Besim’in gençliğiyle bir şeyleri kıyasladığı kısımlarda teknolojik gelişmelere bakış açısı üzerinden görebilirdik mesela.

Bu küçük detayları bir kenara bırakacak olursak, genel olarak denilebilir ki; Besim’in eski ortağına, Kadriye’nin ablasına karşı duyguları, mücadelesi, insanlar arası ilişkiler kadar oğullarıyla aralarındaki bağ, umutları, korkuları ve hayalleri, bütün bunlar ustalıkla aktarılmış. Dolayısıyla, roman genel okurun büyük lezzet alarak okuyacağı bir nitelik taşımakta. Bilimkurgusal fikirlerin ilişkileri de yerli yerinde. Kurgudaki asıl çatışma ve Besim’in içinde bulunduğu dramatik durumun başlangıcı olan meseleler ise karakterlerin rasyonel akıldan uzak, yer yer fazlasıyla saf taraflarıyla açıklanabiliyor ancak. Gerçi romanın ilerleyen kısımlarında bir başka durumla bunun cevabı da veriliyor sanki: “İnsanın birini kendinden daha çok sevmesi çok irrasyonal bir şeydi ama tabiat, evrim makinesini daha rasyonel olmak yönünde çalıştırmıyordu.” Bu gibi çok hoş fikirler ve cümleler satır aralarında okuru düşündürüyor, mantıksız gelen etmenleri dahi anlaşılır, empati kurulur hâle getiriyor.

Zeki bir kalemin anlattığı kurgunun içerisinde, kendi gerçekliğini kazanmış, canlı insanlar hâline getirilmiş karakterlerin evreninde, derinleştirilmesi gereken şeylerin biri Metin’in hikâyesi, diğeri ise zaman zaman çok gerçekçi olan diyaloglarla tezat oluşturacak şekilde gündelik dilden uzaklaşan ve sürekli açıklama yapmaya başlayan konuşmalar. Romanın bir öykü fikrinin geliştirilerek oluşturulduğunu kitap arkasında Uyar anlattığı için biliyoruz, belki bu nedenle, Metin’in öyküsünün yanı sıra Besim ile Kadriye’nin arasında geçen bazı diyaloglarda da metnin yeterince salınmadığı görülüyor. Sürekli bir mesele anlatma gayretinde olan cümleler, hâliyle gündelik dilden uzaklaşıp metnin didaktikleşmesine yol açıyor, satır arasında karakterler, anlatıcıya, anlatıcı bizzat yazara dönüşüyor.

Müdahil anlatıcıyla yazılan eserlerde bu risk her zaman var elbette, bir sorun olarak görülmeyebilir de. Fakat politik dozu yoğun, mesele ettiği konu güçlü olan bir eserde, anlatının biraz daha derinleşmesi, diyalogların güçlenip olay örgüsünün katmanlılaşması, bu kadar iyi bir fikir ve kurgunun mutlaka daha güçlü hâle gelmesini sağlayacaktır. Bilimin+kurgunun, hatta özel olarak politik bilimkurgunun önde gelen kalemlerinden Uyar’ın, zaman içerisinde daha usta bir anlatıcıya dönüşeceğine şüphe yok. Nice romanını aynı merakla okumak, yerli bilimkurgunun popülerleşmesine katkısını daha çok görmek dileğiyle.

Yazan: Seran Demiral

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

kubra kapak

Kübra: Bilgi Güçtür, İletişim Her Şey

Sürpriz bozan olmaksızın üzerine konuşulamayacak ya da yazılamayacak bir dizi Kübra, bu yüzden yazıda hem …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et