Argos’taki Kanopus Arşivleri III: Sirius Deneyleri ve Evrim Mühendisliği

Bilimkurgu zaman ve mekânda uçsuz bucaksız mesafelere, türlü bakış açılarıyla yol alabildiği için birbirinden kışkırtıcı birçok temaya ulaşabilir. Yazar ve yönetmenlerin işlediği konuların önemli kısmı uzaydaki keşif, yabancılarla temas kurma çabası ve bilinmeyenden gelebilecek tehlikenin çeşitliliğiyle ilgilidir. Üzerinde bir denetim yetkimizin bulunmadığı, seyrini değiştiremediğimiz ortam veya varlıkların dünyayı nasıl etkileyebileceği noktasında hem edebiyatta hem de sinemada sayısız örnek sunuldu. Kozmik ufkumuzun dışında olan bitenden şu an hâlâ büyük ölçüde bihaberiz, çok çok uzaklardan üzerimize çökebilecek bir yabancı sistem karşısındaysa genel anlamda yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Böyle bir gücün evrenin bizim bilmediğimiz bir yerinde, sessiz sedasız ama patlamaya hazır halde kendi varlığını sürdürmediğini kim iddia edebilir ki? Veya kendine has fizik yasalarıyla bizi çaresiz bırakabilecek, farklı boyutlardan gelip bir anda gökyüzünü çevreleyecek bir yabancılar ordusu düşünelim. Söz sahibi olamayacağımız gibi herhangi bir irade de ortaya koyamayacağımız, koysak da cılız bir hareketten öteye geçemeyecek buna benzer bir manzara gerçekten çok daha korkutucu olurdu.

Bilimkurgu insanlığın birikimini, deneyimleme şansımızın olmadığı fakat öngörüde bulunabildiğimiz birtakım fenomenlerle buluşturabildiği için heyecan vericidir. Gerçekle olasılığı, bilinmeyenle geleceği birlikte düşünebilme olanağı sağladığı için nefes ve zihin açıcıdır.

Bilinmeyenden Uzanan Denetim Mekanizması

insan evrim

Uzak diyarlardan gezegenimize etki edebilecek olası felaketleri, zorba denetim mekanizmalarını bir kenara koyarsak, bizim kendi kontrol aygıtlarımızdan dünyaya yansıyan gerçeklerimiz nelerdir? Genel anlamda bireyler kişisel tercihlerine, ailenin sosyoekonomik durumuna veya içinde yer aldığı toplumun normlarına göre bir hayat sürüp gider. Toplumsal anlamda kültürler egemendir, dünya genelindeyse medeniyet, gezegenimizin üzerindeki tüm canlılara etki eden yegâne süreç ise evrimdir. Devlet politikaları çerçevesinden kitlelere doğru geniş çaplı bakacak olursak, manzaranın çoğu yerde savaş, yıkım, acı, adaletsizlik, iktidar hırsı, baskı gibi kötü kimi eylemlerle çevrildiğini görürüz.

Tek tek sorma imkânımız olsaydı, herkes bu maddeleri kendi yaşamında veya nefes aldığı gezegende görmek istemeyeceğini ifade ederdi, ne var ki kitlesel eylem noktasında farklı bir gerçek beliriyor ve bu faktörler pek çok kişiye yaşamı çekilmez kılıyor. Eğer bir şansımız olsaydı da tüm bu kötü huylu gelişmelere etki edebilseydik, ta en baştan aydınlığa doğru bir değişim için ne yapmamız gerekirdi? Konuyu belki evrim mühendisliği sahasına almak bize ışık tutabilir. Böylece tüm değişkenleri kontrollü deneylerle yönlendirir, insanoğlunun yaşam serüvenine daha iyimser bir senaryo yazabilirdik. Peki o zaman ortaya nasıl bir manzara, kültür ve medeniyet çıkardı, yani kısaca neler değişirdi?

Bir Deney Sahası Olarak Yıldız ve Gezegenler

Neyse ki bir yazar bizim için tüm bu sorular etrafında derinlemesine düşündü ve bilimkurgunun bilindik unsurlarını işleterek ortaya bir seri çıkardı. İşte bu uzun giriş Doris Lessing’in Argos’taki Kanopus Arşivleri serisinin üçüncü kitabı Sirius Deneyleri’yle ilgilidir. Nobel ödüllü İngiliz yazar Lessing, eserinin önsözünde, bu dünyanın daha ileri yaratıklar tarafından deney amacıyla kullanıldığını öğrensem hiç şaşırmazdım diyor. Sirius Deneyleri’nde geçmiş, şimdi veya geleceğin olası deneylerine, söz konusu deneylerin dünyanın ve onda hayat bulan canlıların evrimsel gelişimindeki etkisine yoğunlaşıyor. Yazar, bizimkiyle paralel kurguladığı ana gezegende, yani Şikeste’de zamanda sıçramalar yaparak ilerliyor ve yol boyunca sayısız, katman katman kapı aralıyor. Oradan başınızı uzattığınızda gördüklerinizse beyninizde birtakım sorular oluşmasını sağlıyor. Tanıdık gelen bu yabancı dünyada, Lessing’in kafasına takılan düşüncelerin okuru da etki altına alması olası, çünkü varoluşla ilgili tüm o sorular bizi hem odağa hem de genel anlama yaklaştırıyor. Perdenin arkasında ne var? Birileri iplerimizi elinde tutup bizi yönlendiriyor olabilir mi? Sadece bizden istenen kadarını mı görüyoruz? Gerçekte olan nedir? Bu sorulara kesin bir cevap veremediğimiz sürece içimizi şüphe kaplamaya devam edecektir. Argos’taki Kanopus Arşivleri hem konusu hem de biçimsel özelliğiyle şüpheyi güçlendirecek hikayeler anlatıyor.

Serinin ilk kitabında yakından tanıdığımız, aydınlık ve karanlık arasında gidip gelen, bir Rohanda (aydınlık) bir Şikeste (karanlık) ismiyle karşımıza çıkan gezegenin evrimini Sirius Deneyleri’nde farklı bir medeniyet üzerinden yorumluyoruz. Bereketli yıllarında yıldız sistemi içinde ışıldarken, galaksideki diğer imparatorlukların (Kanopus, Sirius, Puttiora) dikkatini çeken Şikeste, işler tersine döndükçe onların sömürüsüne ve garip deneylerine maruz kalır. Birbirinden çok farklı bu üç imparatorluğun gezegen üzerinde hakimiyet kurma girişimlerini, sürtüşmelerini bu defa Kanopus değil Siriusluların gözünden takip ediyoruz.

Şikeste, Kanopus, Sirius ve Kötü Çocuk Şammat

Serinin öteki kitaplarından da anlaşılacağı üzere hikayenin odak noktası Şikeste isimli bir gezegen. Onu yaşadığımız dünyanın öncesi ve sonrasına dair bir yansıma olarak tarif edebiliriz. Diğer bileşenlerse şöyle: Galaksideki yıldız sistemleri imparatorluklar halinde yayılmacı bir politika sergiler. Bunlardan en kudretli olanı Kanopus’tur. Sirius kendine has deneylerle, hakimiyet kurduğu gezegenlerdeki evrimsel süreci şekillendirir, halkları bir gezegenden diğerine taşır. Puttiora ise ona bağlı Şammat isimli ve her türlü pisliğe bulaşmış bir gezegenle ön plana çıkar. Şammat, Puttiora İmparatorluğu’ndaki suçluların yerleştirildiği bir yuva, sistemin karanlık bölgesidir. Şammat’ın Şikeste üzerinde birtakım istekleri ve hırsları mevcuttur, dolayısıyla gözü gezegendeki rakip imparatorluk Sirius’un üzerindedir. Sirius’un Şikeste’nin güney yarım küresinde ne tür faaliyetler yürüttüğünü anlamak ister, onların deneylerinin içeriği ve sonuçlarının peşinde olduğundan ajanları her yerdedir. Sirius’un evrimsel ürünleri iştahını kabartır. Ancak onlardan evrimleşmemiş, yenilenmemiş soyları değil, güçlü genlere sahip, geliştirilmiş ırkları talep eder.

Şikeste işte bu üç imparatorluğun kıskacında bir deneme tahtası işlevi görür. Onu Kanopus’la bütünleştiren, ahenk ve müthiş bir enerjiyle imparatorluğa bağlayan kilit isimli yapının bozulması, gezegen için tehlike çanlarının çalmasına yol açar. Eski ve yeniye dair tüm gelişmeleri klasik bir kurgusal akışta değil, genelde imparatorluk görevlilerinin raporlarından alıyoruz. Serinin ilk kitabında dinlediğimiz Kanopus elçisi Johor’un yerinde şimdi Ambien II isimli bir Siriuslu, bir Kolonyal Servis Memuru duruyor.

Zoraki Evrim ile Yeniden Yaratım

Doris Lessing 1981’de kaleme aldığı eserde bilimkurgu yazarlarının üzerinde çokça kafa yorduğu bir soruyla çatıyı oluşturuyor. Ya irademiz dışındaki bir güç tarafından kontrol ediliyorsak? Bu soru hem edebi hem de sinema alanında birçok kült eserin doğmasını sağladı. Big Bang teorisinin ardından gelen simülasyon teorisi, çoklu evrenler kuramı gibi düşünceler evrene bakış açımızı değiştirdi, onun ulaşamadığımız karanlık noktaları hakkında hayal gücümüzü çalıştırmamızı sağladı. Yazar Argos’taki Kanopus Arşivleri’ni edebi amaçlarla yazdığını ifade etse de, hem bu varoluş sorununu hem de toplumsal-küresel yozlaşmanın götürdüklerini, kurguladığı sistemde masaya yatırıyor. Bilimkurgu gelecek senaryolarında-öngörülerinde sadece teknolojik gelişmelere veya tuhaflıklara odaklanmakla kalmaz, toplumsal-sosyal dönüşümle de ilgilenir.

Toplumu kültür ve alışkanlıklar farklı kılar, teknoloji ise insan alışkanlıklarını -genom haritamıza etki edecek ölçüde- değiştirir, dolayısıyla etkili bir bilimkurguda toplumsal katman teknolojiyle tutarlı olmalıdır. Lessing, eserinde diğer iki kitapta yaptığı gibi bu karşılıklı etkiyi sağlam örüyor. Gezegen ve canlı türlerini dönüştüren evrimsel sürecin nasıl hızlandırılabileceği konusunda Kanopus ve Sirius’un uygulamalarıyla evrimsel bakışa yeni tabakalarlar ilave ediyor. Sirius İmparatorluğu’na bağlı halkın bir kaza veya ender görülen bir hastalık harici ölmesi neredeyse imkânsız. Öyle ki Sirius ana gezegeninde bedenler sonsuza kadar yenilenebilir. Organ ikame ve protezbilim sayesinde yıpranan beden parçaları yenileriyle değiştirilebilir. Bilinç hariç her şey yenilenebilir.

Bunların yanında Argos’taki Kanopus Arşivleri’nin evrim mühendisliğine girişebilmesini sağlayan yetenek, gezegeni yönetenlerin milyonlarca yıl devam eden yaşam sürelerinden geliyor. Onlar için otuz bin yıllık süre içinde bir türün biyolojik ve psikolojik gelişiminin nasıl değişeceğini gözlemlemek, canlıları farklı ortamlara taşımak, sonuca göre aksiyon almak sıradan bir iş. Deneylerde genetik çeşitlilik için çiftleşme de önemli bir yer tutuyor, farklı türler çiftleşip ortaya zengin genoma sahip melez ırklar çıkarabiliyor. Nüfus azaltma programı uygulayan Sirius’un ihtiyacı olan şey soy ıslahı, bir bakıma, değişik gezegenlerde, çok geniş bir yelpazede değişen koşullara kolay uyum sağlayacak bir soyun üretilmesidir.

Gezegen Transferi ve Canlı Evrimine Uygun Ortamlar

Sirius’un Rohanda’nın güney yarım küresine hükmetmek ve orada çeşitli deneyler yapmak için Kanopus’la anlaşması, imparatorluğa bağlı diğer gezegenlerdeki canlıları da etkilemektedir. Türlerin evrimi için gerekli şartlar tespit edilirken hedefteki gezegenin özellikleri önemli bir yer tutar. Şikeste’ye yerleştirilmiş bir melez ırk örneğin otuz bin yıllık bir süreçte yeterli fiziksel ve bilişsel gelişmeyi sağlayamadıysa farklı koşullara, gezegenlere taşınır. Bu şekilde, yıldız sistemleri ve gezegenlere yayılan, çeşitli fiziksel koşullarda serpilen canlı türlerinin evrimsel süreçte genetik çeşitliliği de artar. Bilimkurgu eserlerinde yabancı gezegen veya galaksilerde karşılaşılan varlıkların dünyadakinden çok farklı fiziksel özelliklerde bulunmasının sebebi de budur. Ardından farklı bir soru gelir akla: türler milyonlarca yıl devam eden evrim sürecinde ne yer, ne içer, ne giyerler? Toplumsal düzenleri nasıldır, bir adet ve kültür oluştururlar mı? Lessing kendi yanıtını verirken uzun bir zaman aralığının fotoğrafını çekiyor.

Eserde belki de Dünya’nın geçmişten bugüne sahip olduğu tüm günahların temsilcisi sayılabilecek Şammat evrimin aşağı bir düzeyinde görülürken Kanopus ve Sirius üst katmanda yer alır, haliyle evrime yön veren güçlerdir. Medeniyetler arasında yaşanan çatışma ikliminde, şu an dünyaya hükmeden beyaz ırkın ortaya çıkış süreci belki de Şammat üzerinden yorumlanabilir.

Bireysel Katmanda Kanopus-Sirius İkilemi

Romanın çatısını oluşturan raporları sunan Ambien II, bir Beşli Üyesi, Sirius’a sadık bir Kolonyal Servis Memuru’dur. Rohanda’ya yaptığı ziyaretler sırasındaysa Beşli üyesi olmaktan farklı bir varlığa dönüştüğünü, Kanopus’a yakınlaştığını fark eder. Ambien II, Şikeste’de gerçekleştirdiği görevlerde hem Kanopus hem de Şammat temsilcileriyle bir araya gelir, onların kontrolündeki yerlere uğrar. Bu noktalarda yaşadıkları, şahit olduğu olaylar, kadın kimliğinin diğerleri tarafından karşılanış şekli, Kanopus’un vesayeti, Şammat’ın günahları, Sirius’un deneyleri kendi hakkındaki saklı kalmış düşüncelerini, duygularını keşfetmesine yardımcı olur. Varlığını Sirius’a mı yoksa Kanopus’a mı daha yakın gördüğünün ikilemi artık onu rahatsız eder. Bunun farklı sonuçlarına katlanır, bir ölçüde bedel öder. Sadece Ambien II değil, aynı şekilde bir Kanopus yetkilisi de görevi gereği yakın ilişki kurduğu Şammat’la güçlü bağlar kurduğu için dehşete düşer, kendi varlığını bu şekilde keşfetmesi onu köşeye sıkıştırır. Tüm o evrim mühendisliği ve Şikeste üzerindeki hakimiyet gücüne rağmen, kendilerini kontrol edememeleri bir zayıflık göstergesinden ziyade, ilişki kurulan dünyaya adapte olmakla ilgilidir.

Ambien II Rohanda’ya yaptığı ziyaret sırasında köpüğe benzeyen uzay aracıyla yörüngede dolaşırken keskin bir dönüşüme şahit olur. Gezegenin eksen dönüşü ve eğiminin bir anda ters yüz olması, böylece güneşe göre konumunun farklılaşması, kutupların ve mevsimlerin oluşması, kısaca doğası yeniden düzenlenen gezegenin hikayesi etkileyicidir. Bu değişimin aktarımında dünya medeniyetine mal olmuş, Atlantis Kıtası, Nuh Tufanı gibi efsanelerin farklı yorumlarıyla karşılaşırız.

Sirius Deneyleri insanoğlunun yarattığı kültürlere, uygarlık mirasına, bilinçdışının nesilden nesile aktarımına, mitlere, felaketlere, yok olup yeniden doğuşlara, karanlığa ve aydınlığa özgün sentezler katıyor. Argos’taki Kanopus Arşivleri genel bilimkurgu çizgisinden farklı bir biçime, anlatıya sahip olduğu için okuması sabır ve emek isteyen bir seri. Okur kendini Lessing’in zengin ifade gücüne ve satır aralarına serpiştirdiği sorulara odakladığında iyi bilimkurgunun gücünü hissedecektir. Delidolu Yayınları tarafından okura sunulan eserin çevirmeni Niran Elçi. Serinin diğer kitapları gibi Sirius Deneyleri’nin de hem çevirisi hem de yayıma hazırlık süreciyle titiz bir çalışmanın ürünü olduğu anlaşılıyor.

Önceki Sonraki

Yazar: Serdar Yıldız

İllet (roman), Karanlık Gökkuşağı (öykü), Yüksek Doz Gelecek (beş yazar beş bilimkurgu kısa romanı), Silsile (Ödüllü Bilimkurgu Öyküleri), Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Bilimkurgu Öykü Antolojisi).

İlginizi Çekebilir

gezegen8

Argos’taki Kanopus Arşivleri IV: Gezegen 8’de Soğuk ve Var Oluş Sorunu

Doris Lessing Argos’taki Kanopus Arşivleri serisinde Dünya tarihine gezegenimizin dışından fakat galaksimizdeki farklı güç odaklarının …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin