Argos’taki Kanopus Arşivleri II: Evlilikler’de Zıtlıkların Gücü

Nobel Ödüllü yazar Doris Lessing, Argos’taki Kanopus Arşivleri serisinin ilk kitabı Şikeste’nin ön sözünde, kurduğu yeni dünyanın motivasyonlarından bahsederken, deneysel biçimler denemek konusunda özgür hissettiğini ifade ediyordu. İçerik anlamındaysa bireylerin ve hatta gezegenlerin aciz kaderlerinin kozmik evrimin parçalarından ibaret olabileceğini ekliyordu. Serinin ilk iki kitabında bu bakış açısının hakimiyetini görmek mümkün. Galaktik imparatorlukların kontrollü deneylerle yeni bir hayat kurmak için çalıştıkları, on binlerce yıla uzanan evrimsel planlarını ajanlar ve elçiler yoluyla yürüttükleri Şikeste, bütüncül bir Dünya alegorisi etrafında karanlık ve zengin bir hayal gücü sunuyordu. Lessing’in yarattığı işte bu kozmoloji evrimsel, psikolojik, sosyolojik ve edebi katmanlarda yazarın tüm seri boyunca hem kendisine hem de okura sorular sorabilmesine kapı aralıyor.

Serinin ilk kitabında bir galaktik imparatorluk olan Kanopus’un Şikeste isimli gezegene gönderdiği elçilerin raporları eserin hikâye kaynağını oluşturuyordu. Şikeste’nin dönüşümü, imparatorluklar ve bağlı kimi gezegenlerin onun üzerindeki planları ise bu hikâyenin ana çerçevesiydi. Bir yıkım, yozlaşma, çözülme gezegenine dönüşen Şikeste’nin kendine has iklimini yansıtan kimi kişiliklerin ve bunun yanı sıra Kanopus elçisi Johor’un tekrarlı yaşam öyküsü tüm uygarlığın fotoğrafını çekecek şekilde aktarılıyordu. Eser tüm bu ayrıntılar, bir ardışıklığa sahip olmayan kurgu yapısı, hem anlatıcı hem de konuların değişimi yönünden gösterdiği çeşitlilik nedeniyle kendine has ancak okuması yer yer yorucu bir biçimselliğe sahipti.

Karanlıktan Aydınlığa Altı Kuşak, Altı Bölge

Delidolu Yayınları tarafından Niran Elçi çevirisiyle sunulan Argos’taki Kanopus Arşivleri, galaktik imparatorlukları, yıldız sistemlerini, gezegenleri ve gezegenlerin kendi içindeki yapılanmalarını, onların kuşaklarını kapsar. İlk kitapta gördüğümüz gibi Şikeste de bu özeliği sağlıyordu. Lessing için doğu felsefesi sanatında önemli bir yer tutar. Yazar insanı, yaşamı, iyiyi- kötüyü, erdemli olmayı ve günahı, kısacası tüm zıtlıkları çeşitli sıralamada, boyut boyut anlamlandırırken, bunu da gezegenlerin sahip olduğu kuşak özelliğiyle ifade ediyor. Şikeste’de olan biteni aktaran elçi Johor’un Birinci Kuşaktan Altıncı Kuşağa kadar hepsini farklı zamanlarda ziyaret ettiğini biliyoruz. Bir ve Beşinci Kuşaklar için canlı ve hoş yerler gözlemini aktarsa da Altıncı Kuşak’ı bir zehir olarak görür. Birinci Kuşak gezegenin en üst katmanıdır, Altıncı Kuşak ise dibi. Altıncı Kuşak en aşağıda, bozulmuş, barbar, ilkel, her türlü incelikten uzak ve insanların görmek istemeyeceği yerlerin başındadır. Birinci kuşak ise barış ve huzur dolu, her türlü imkânın sunulduğu, en görkemli ve yaşanası bölgedir.

Söz gelimi, Altıncı Kuşak Şikeste’de tutunamamış, yaşamı sona ermiş ancak tekrar Şikeste’de şansını denemek isteyen ruhlara ait bir bekleme alanı gibidir. Kuşaklar arasındaki atmosfer, hava farkı, farklı bir kuşağa gidenleri hasta etme potansiyeline sahip, bu yüzden birinden diğerine yolculuk edilirken bir tür koruyucu kalkan giyiliyor. Her kuşak birbirinden o kadar farklı ki, özellikle alttaki kuşaklara inen biri, anlamsız kuralları olan bir diyar gözlemliyor. Üst kuşaklara çıkan kişiyse oradaki serbestliği, rahatlığı, insana yönelik kolaylıkları, huzuru, barışı anlamakta zorluk çekiyor. Aslında kuşaklar arasındaki geçiş herhangi bir şekilde engellenmiş değil. Can alıcı nokta ise böyle olduğu halde bir kuşakta doğup yaşamına devam eden kişilerin, bir üst kuşağa geçmeyi akıl edememeleri, merak duymamaları, hatta kafalarını kaldırıp orada ne olup bittiğini görmeye çekinmeleridir. Onlara vadedilen cennet ve cehennemle yetinmeleri, ileri doğru bir adım atmaktan, bu adımın getireceği yeniliklerden korkmalarıdır.

Kadın Egemen, Erkek Egemen ve Görünmez Egemen

Evlilikler Kanopus kozmolojisinin, Şikeste gezegeninin diğer üç kuşağını da yakından görme imkânı veriyor. Üçüncü Kuşak ve onun kraliçesi Al-Ith, Dördüncü Kuşak ve onun kralı Ben Ata, Beşinci Kuşak ve onun kraliçesi Vahşi… Bu üç kuşak arasında, tüm zıtlıklarına rağmen, bir etkileşim, keşfediş, görme, aydınlama eylemi gerçekleşiyor, tabii Üçüncü Kuşaktan Beşinci Kuşağa doğru. Peki bu nasıl oluyor? Eserin isminden de anlaşılacağı gibi evlilikler yoluyla. Söz konusu evlilikler kral ve kraliçeler arasında gerçekleşse de bu eylem tamamen onların iradeleri dışında gelişiyor. Tüm kuşaklar arasında düzeni sağlayan, işlerin nasıl yürüyeceğini, birbirleriyle iletişimlerinin nasıl kurulacağını belirleyen, toplumsal ve siyasi gelişmelere yön veren Tedarikçiler’in emriyle evlenmek zorundalar. Tedarikçiler (Delidolu Yayınları’ndan farklı olarak, seriyi Türkçede ilk kez yayımlayan Çiviyazıları onlar için Yüce Kişiler ifadesini kullanıyor) tüm kuşakların görünmez egemenleridir. Onların emirleri kesin ve doğrudur. Tedarikçiler’in neden böyle bir emir verdiklerini, neyi amaçladıklarını bilemeseler de görünürde ters giden bir şeyler vardır, daha çok his ve izlenim odaklı şeyler. Örneğin hayvanların üzgün ve kederli görünmeleri, doğum oranlarının düşmesi gibi.

Bu şekilde Üçüncü Kuşak kraliçesi Al-Ith Dördüncü Kuşak kralı Ben Ata ile evlenmek zorunda kalır. Al-Ith kendi kuşağının seçilmiş kraliçesidir, ülkesini ve halkını seven, onlara değer veren, huzur ortamı ve barış sağlayan bir yönetici. Gösterişten uzak bir yaşam dengesi gözeten, tüm canlılara saygı duyduğundan hayvanlarla iletişim kurma yetisine sahip. Onun için bir alt kuşaktan biriyle ilişki kurmak, barbar bir toplumda nefes almak anlamı taşıdığı için süreç sancılı başlar. Gerçekten de Ben Ata tam tersi bir karakter, Dördüncü Kuşak onla paralel bir ortam sergiler. Her an savaşan ve savaş hazırlıkları içindeki bir kuşak, barış, huzur ortamı nedir bilmeyen, kibarlık, nezaket ve estetikten yoksun, fiziksel kuvvet odaklı, iletişim kusurlu ve kaba. İki kuşak arasında duygular, sevginin tanımı, kıskançlık hissi gibi odaklar da tamamen farklıdır. Ancak emir Tedarikçiler’den geldiği için yapacak bir şey yoktur, evlenip birleşirler.

Zoraki Evlilikler, Keşfediş ve Aydınlanma

evlilikler şikeste doris lessing

Önceleri Al-Ith ile Ben Ata mecburiyetten birbirleriyle yakınlık kurma çabasındadır, bu durum ikisi için de rahatsızlık vericidir. Paylaştıkları, iletişim kanalları arttıkça iki kuşakta da ters giden bir şeyler olduğunun farkına varır, bu şekilde birbirlerini kabul etme düşüncesi gelişir, çünkü evlilikleri işleri yoluna koyabilir, belki de amaç budur. Al-Ith kendi kuşağındaki yaşamı, ilkelerini, halkıyla iletişimini paylaştıkça, Ben Ata sınır boyunca, savaş hazırlıkları içinde geçen hayatını irdelemeye girişir. Ülkesinin tüm varlığını sebebini bilmediği savaşlar ve tanımadığı düşmanları için harcadıklarını, bunun da halkını yoksullaştırdığını fark eder. Çünkü diğer tarafta, Al-Ith’in kuşağında, onların bir ordusu bile yoktur. Üçüncü Kuşak kimseyi kendine düşman olarak görmediği için. Kadınların egemenlik kurduğu topraklarda işlerin sevgi, saygı, huzur çerçevesinde yürüdüğü, nezaketin ön plana çıktığı, barışın tesis edildiği, orduların gereksiz görüldüğü bir tablo ortaya çıkar. Üçüncü Kuşağın temsil ettiği tüm iyilik ve erdemler Al-Ith vasıtasıyla Ben Ata üzerinden Dördüncü Kuşağa yavaş yavaş sirayet eder.

Al-Ith de birtakım değişimler gösterir, yakınlık kurduğu Dördüncü Kuşak ona bazı ilaveler yapar. Kendini ve kuşağını anlattıkça o da yeni yeni görüşler elde eder. Tüm bunların sonucunda ne Üçüncü Kuşağa ne de Dördüncü Kuşağa ait biri olur, kendi kuşağına yaptığı ziyarette soğuk karşılanır, eski etkisinin kaybolduğunu gözlemler, kendini arafta hisseder. Diğer taraftan Dördüncü Kuşak kendi aydınlanmasında ilerler, Ben Ata ordularını dağıtırken Tedarikçiler’den bir emir daha gelir ve Ben Ata’nın Beşinci Kuşağın kraliçesi ile evleneceği söylenir. Bu kez dehşete düşen kişi Ben Ata’dır, bir alt kuşağın ilkel ve vahşi toplumuyla ilişki kurmak, onların kraliçesiyle evlenmek acılı bir eylemdir. Okurun tahmin edebileceği gibi bu evlilikte bu kez Ben Ata hem Al-Ith ile keşfettiği düşünceleri hem de kendi aydınlanmasını Beşinci Kuşak kraliçesi Vahşi ile paylaşma uğraşına girişir. Zincirin halkaları bu şekilde örülürken Al-Ith için kendi kuşağı bile yetersiz gelmeye başlar ve o da İkinci Kuşağı arzular, bunun yüksek idealiyle yollara düşer. Bu aktarım, gelişim ve birbiri ardınca devam eden süreç bir nevi Şikeste’nin dengesi, özeti gibidir.

Evliliklerde Anlam ve Biçim

Seri üst başlığından da anlaşılacağı gibi birtakım arşiv kayıtlarının dökümünden oluşuyor. Kanopus’a bağlı gezegenlerde, özellikle Şikeste’de yaşanan olayların birebir aktarımı ve analizi. Tüm bilgiyi, veriyi, kozmolojik fotoğrafı ilk kitapta Kanopus elçilerinin raporlarından almıştık. Johor isimli elçi, Şikeste’de geçirdiği süre boyunca yaptıklarını, gördüklerini, toplumsal ve biyolojik evrimi, uzun bir tarih kesitini gözler önüne sererek aktarıyordu. Evlilikler’de benzer fakat farklı düzlemde işleyen bir yapıyla karşı karşıyayız, artık işin içinde ajanlar ve elçiler değil; anlatıcılar, tarihçiler, şarkıcılar, ressamlar vardır. Eserde başkarakterlerimiz Al-Ith ve Ben Ata’nın yaşadıklarını, Üçüncü ve Dördüncü Kuşağın hikâyesini aktaran kişi bir tarihçi. Bu öyle bir anlatım ki genelde üçüncü tekil kişi algısı yaratsa da, tarihçi Lusik birden bunun bir arşiv kaydı olduğunu okura hatırlatıp birinci tekile dönebiliyor, ardından olaylara kendi yorumunu ekliyor. Ayrıca örneğin, yine tarihçi aracılığıyla aktarılan bir sahne kesitinin, bir enstantanenin çok eskiden beri bilindiği, hatta şarkısının yapıldığı, resminin çizildiği gibi ayrıntılar da hikâyeyi, sözü edilen o anı güçlü kılmak adına ifade ediliyor. Öyle ki roman başkarakteri Al-Ith’in acı-tatlı fark etmeksizin yaşadığı dramatik anlar, o anların büyüsüne istinaden genelde resmedilmiş, şarkıya dökülmüş oluyor. Başkarakterin hikayesine farklı bir katmanda ölümsüzlük katan bu çizimler de anlatıcı tarafından yorumlanmaktan geri kalmıyor.

Argos’taki Kanopus Arşivleri’nin ikinci kitabı Üç, Dört ve Beşinci Kuşaklar Arasında Evlilikler, yazarın ifadesiyle, daha gerçekçi görünse de mitsel bir anlatıya ve atmosfere sahip, bu yüzden daha akıcı, okuması ilk kitaba göre daha keyifli. Lessing’in hem kendi dünya görüşüne hem de yazdıklarına perspektif oluşturan feminist bakış açısı, Evlilikler için yapılan yorumlarda da dile getiriliyor. Gerçekten de eserde cinsiyet, güç, toplum üçgeni etrafında kurulmuş bağlar ve sonuçlar, kadınların egemenliğindeki kentlerin erkek egemenliğine sahip yerlere oranla daha farklı görünmesi, bir kraliçenin zoraki evlendirildiği barbar bir kralın düşünceyi keşfetmesini sağlaması ve birkaç ilave daha bu söylemi güçlendiriyor. Bununla birlikte Lessing, feminist bakışı dünyanın en önemli meselesi olarak görmediğini ekler, yaşanan ve değinilmesi gereken daha önemli sorunların varlığına dikkat çeker. İşte yazarın Argos’taki Kanopus Arşivleri’nde kurduğu bu edebi kozmoloji, dünyalar, yeşerttiği karakterler, çok boyutlu sorulara cevap arar ve dünyaların her yerinde hüküm süren acıları ifade etmeyi amaç edinir.

Önceki Sonraki

Yazar: Serdar Yıldız

İllet (roman), Karanlık Gökkuşağı (öykü), Yüksek Doz Gelecek (beş yazar beş bilimkurgu kısa romanı), Silsile (Ödüllü Bilimkurgu Öyküleri), Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Bilimkurgu Öykü Antolojisi).

İlginizi Çekebilir

Argos’taki Kanopus Arşivleri III: Sirius Deneyleri ve Evrim Mühendisliği

Bilimkurgu zaman ve mekânda uçsuz bucaksız mesafelere, türlü bakış açılarıyla yol alabildiği için birbirinden kışkırtıcı …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin