yuvaya donmek

Yuvaya Dönmek | Deniz K. Üstündağ (Kısa Öykü)

25. Eksen Döngüsü

Eski Tarih: 2347/ Yıkımdan Sonra

MAVİ

“Anne, ölmeyeceksin değil mi?”

İki bin iki yüz kırk ikinci kez aynı konuşmayı yapıyoruz. İki bin iki yüz kırk ikinci kez kızarmış ekmeğini hazırlıyorum. Sevdiği şekilde. Ekmeğin üstündeki tüm krater ve tümsekleri düzeltip, pürüzsüz bir çikolata yüzey olmasına özen gösteriyorum. Kahveme, doygunluk noktasını aşmayacak kadar tatlandırıcı ekliyor. Bunu yapmayı seviyor.

“Anne, artık daha zekice sorular sorabiliyorum, değil mi?” Gülümsüyorum.

“Evet, bir tanem,” diyorum; onunla gurur duyduğumu hissettirmek istiyorum.

“Anne, büyümediğim için üzülmüyorsun, değil mi? Büyümek istemiyorum. Çocuk olmak çok güzel …”

“Hayır, üzülmüyorum, keşke ben de çocuk olabilsem. Birlikte daha çok vakit geçirebilirdik.”

 “Anne, sen hiç karadelik gördün mü?  Kaian ile karadelik görmeye gidecek misiniz? Dönmeni istiyorum. Anne, ölmeyeceksin, değil mi? Tekrar…”

“Korkma küçüğüm, seni bulurum. Tekrar…” Saçlarını okşuyorum.

Aranızda karadelik gören var mı? Aranızda, karadeliğin olay ufkunu aşıp,-hayır, spagettileşmiyorsunuz –  içerideki âlemi gören ve geri dönebilen var mı? Kaian –son görevimizdeki eşleşmem- ile yaptığımız son konuşmayı anımsıyorum.

“Oraya gidersek, geri dönemeyiz.”

“Evet.”

“Gördüklerimizi kimseye anlatamayız.”

“Ama biliriz. Biz biliriz.”

Tereddüt etmeden düğmeye bastı.

Ve ben, sadece ben döndüm.

 “Anne çok mu karanlık?”

 “Masalını okuyalım hadi.”

Onu öpüp, üstünü örtmeden ve dünya küresi şeklindeki lambasını söndürmeden hemen önce anlattığım masalı iki bin iki yüz kırk ikinci kez anlatıyorum. Gündüzlerin geceye dönüp, hiç sona ermeyen karanlığında, her gün aynı saatte, aynı kelimeleri sıralayarak anlattığım masalı.

“Mavi şapkalı bir çocuk, hasta büyükannesine yemek götürmek için, mavi bir durakta beklerken, şoförü kocaman bir kurt olan mavi bir otobüs gelmiş ve onu alıp büyükannesine götürmüş. Büyükannesi ile yemekler yemişler, oyunlar oynamışlar ve büyükannesi ona mavi, iki katlı çok güzel bir oyuncak otobüs hediye etmiş.”

Uyuyor, biraz solgun görünüyor.

Bir şarkı mırıldanıyorum.

“Çok güzel bir gündü.

Bir gün de olsa güzeldi.

Ne güzel bir gündü.

Güzel de olsa bir gün sürdü.

Olduğu olacağı bir gündü.

Ama çok güzel bir gündü.

Her şeye rağmen çok güzel bir gündü…”

32. Eksen Döngüsü

Eski Tarih:2352 / Yıkımdan sonra

SARI

Sürükleniyorum. Uçsuz bucaksız, siyah bir petrol kuyusunu andıran boşlukta yüzüyorum. Koca bir ağzın tüm şekeri harcanmış, iyice yumuşamış sakızını tükürmesi gibi, bizi, çiğnemekten sıkılıp tüküren karadeliğimizin, boynunu süslediği karanlık madde okyanusunda… Kaian çıkamadı. Ben nasıl başardım?

Vücutlarımızı geride bırakıp, bilinçlerimizle gezegen dışı görevlere çıkmaya başlamamız, insanlık tarihindeki en büyük ilerlemelerden biri sayılıyor. Dönebilen ilk yolcu ise benim. Bu görev için özellikle seçildim. İlkel insan yaşamı ile kırk üç yaşında renk frekanslarının seslerini duyabilen keza renkler altı frekanslardaki alt renkleri dahi görüp, bir spektrofotometre ile 0.0001 -0.000095 arasında hata payı oranı dâhilinde ilkel insan gözünün algılayabileceğinin ötesinde neredeyse aynı renk reçetesini verebilen ben… Duyduğum, dokunduğum bilincimi anılara, anılarımı renklere, renkleri fotonlara bölerek benliğim boyunca tüm boşluklarda taşıdım. Şımarık bilincim kısa bir gezintiden, görmemesi gereken bir sürü şeyi gördükten sonra lûtfedip geri döndü. Gönüllü insan denekler, bitmek bilmeyen tekrarlar sonrası, eşleşmelerimle kısa yolculuklara çıktım.

Anlatıcının dediği gibi…

“Cinayeti, başkalarının kumaşlarına renk reçeteleri yazarken, kendi renkli düşlerini kovalayan kimyager kadın gördü. Bulunduğu yerde en vasıfsız  addedilen de oydu. Kırılmasınlar diye kimselere aslında renk körü olduklarını söylemiyordu.” Belki de anlatıcı böyle bir öyküyü hiç anlatmamıştır, ben uyduruyorumdur. Her şey bir andan sonra silikleşiyor. . .

Yakın uydular, yakın gezegenler, yakın sistemler, yakın galaksiler, nefeslerimizi kesen ilk karadelik…

Önceki görevlerde onlara yaklaştık lakin hiç içine girmedik. En çılgın ve belki de en bilge eşleşmem Kaian cesaret etmeseydi girer miydik? İkimizin de ne kaybetmekten korktuğumuz aidiyetler, ne de dönmemizi bekleyecek kimselerimiz yoktu. Yalnızdık. Her sistemin kendi yıldızı kadar yalnız…

Gezegen dışı bilinç transferlerinin kazanımları meşhurdur. Teslimat adresiniz yakın bir sistem ise dönebilmeniz kadar, nasıl, ne ile ve ne kadar dolu döndüğünüz de önemlidir. Kimilerinin yetenek olarak gördüğü kazanımlar…

Görevdeki ilk eşleşmem, Tan, duygularını ödünç verebiliyordu. Doğru duydunuz.  Sahip olduğu duyguları, hissettiklerini, ihtiyacı olanlara ödünç verebiliyordu. İnsanların his frekanslarına, iletilebilirliklerine aymış bir şekilde çıkmıştı koca kızın içinden. Koca kızımız, vücudumuzu teslim ettiğimiz emanetçi tüpümüz… Annemiz gibiydi. Biz orada yokken, bedenimizi besliyor, kaslarımızı düzenli uyarıp, zayıflamalarını önlüyor ve en güzeli, temiz tutuyordu.

Tan tıpkı gece görüşlü, termal camlı bir gözlük takmış gibi karşısındaki insanın duygularının şiddetlerini ölçebilen, olası tepkilerini yorumlayabilen doğal bir skalaya evrilmişti. Başlangıçta yeni durumunun tüm işe yararlılıklarını kazanca dönüştürüp, eski kimliği ile simulatörlerde bile kurgulayamayacağı popülaritesinin keyfine vardı. Milyonlarca Birlik Kapisi kazandı. Tek bir ömürde harcayamayacağı kadar çok… Herkesin olumlu duygularına talip olması onu hayli yıprattı. Kompleksi olanlara öz güven, korkağa cesaret, evhamlıya metanet, heyecanlıya sükûnet, duygusal ilişkilerde çekingene girişkenlik… Sonunda onca servetin, gürültünün içinde parçalanmışlığından o kadar yoruldu ki; kendini gerçekten parçaladı. Dev bir öğütücüye atladı. Altın ve titanyum alaşımından yaptırdığı dev canavarın, elmas dişlerinin arasına, narin vücudunu bıraktı.

İkinci eşleşmem, hüzünlü bir âşıktı. Abram. Hafızasının depo odacıklarını keşfetmişti. Beyin hücrelerini domine edip, nöronlar arasında bağ oluşturarak kendi anısal belleğinin mimarlığını yapıyordu. Sabah işine gidiyor; akşam evine döndüğünde gereksiz gördüğü tüm anıları, çantasını, paltosunu, ayakkabılarını vestiyere bırakır gibi çıkarıp, zihnini boşaltıyor; bomboş bir kafa ve tertemiz bir (!) vicdan ile kafasını yastığına koyup, mışıl mışıl uyuyordu. Bahar temizliği yapıyorum, diyordu gülerek. Sabah uyandığında ise tüm rüyalarını kaydetmiş olarak buluyordu kendini. Kahvaltısını yaparken, onları gözden geçirip, istemediklerini siliyor, beğendiği yerleri kategorilere ayırıp, klasörler hazırlıyordu. Aşk, iş, seks… Bir gün beklemediği bir şey oldu. Rüyalarında sıkça gördüğü o kızla tanıştı. Önce kızın olduğu rüyaları ayrı dosyalamaya çalıştı; onu gördüğü anları ise hafızasında biriktirmeye. Gerçek ile rüya arasındaki ayrımı      yapamayacak duruma geldiğinde tüm hafızasını sildi. Kim olduğunun bir önemi kalmamıştı. Kendi tekilliğinde kayboldu. ‘Ufuk çizgisini aşan dönemez,’ derdi…

Son eşleşmem… Kaian…

Sürükleniyorum. Zamanı, konumu algılayan donanımlarımın hiç biri çalışmıyor. Hareketlilik sadece enerji okuyucularımda… Artış ivmeli, istikrarlı. Yaklaştığımı hissediyorum. Ölçülebilir bir kütle için veri girişi yok. Bekliyorum.

Tan’dan ‘sabır’ almış olmasaydım, böyle bir sona dayanabilir miydim; bilmiyorum. Çok sıkıcı bir duygu olduğunu söyleyip-hızlı yaşadığı zamanlardı- kendi isteğiyle, karşılık beklemeden vermişti. Kurtulmak ister gibi… İhtiyacım olduğunu bildiği için… Oğlumu kaybetmeye dayanamadığım için… Görevlerin birinden bile, onun hastalığını iyileştirebilecek bir kazanımla dönemediğim için… Abram’ın yaralı zihnimden bulup çıkardığı, oğlumla birlikte geçirdiğimiz son günün anısını tekrar tekrar yaşamak istediğim için… Sahip olduğu tüm sabrı bana aktarmasaydı, kendini yine öldürür müydü? Yanımda olsaydı; kendimi suçlu hissetmeme izin verir miydi?

“Adam gülmeyi bilseydi, elma ona uzatıldığında güler geçerdi. Gülmeyi bilen Eva’dır.”

“Ben pek gülmem ki”

“Gülmelisin Eva” Dikkatlice dinlediğimi görünce devam etti. “Kaburga, tüm nefesin koruyucusudur. Nefes ruhtur, candır. Âdem can sıkıntısından kurtulmak için kaburgasını feda etti. Neşeyi kaybetti böylece.”

“Ya. Eva “

“Şeytana kandığı için değil, koca ahmaktan karşılık bulamadığı için kabullendi oyunu.”

“Tanrı’nın mizah anlayışı nasıl sence?”

“Kadın, Tanrı’ya gülen ve bundan ceza almayan varlık. Sara güler, ona kızmaz. Doğacak çocuğun adı İshak olacak, der. Gülen demek… Böylece insan gülmeyi öğrenir.”

“Gülmeliyim.”

“Gülmelisin Eva. Senin için dua edeceğim.”

“Kaian. İnançlı bile değilsin.” Gülümsedim.

“Bu engel değil ki… Başarman için dua edeceğim.” Gülümsedi.

“Başarmak istiyorum. Bunu çok isti…” İstediğim bu mu? Neyi arzuluyorum?

Masallarda bahsi geçen, ünlü Şişedeki Cin ile karşılaşsak ve ellerinde değiştirebileceğimiz geçmişimiz ile tasarlayabileceğimiz geleceğimizi tutuyor olsa; bize dönüp, en güzel gülümsemesi ile ikisi arasında bir seçme şansı verse, geleceği seçeceğimi fark ediyorum. Ne kadar keşke desem de, o an bilinçaltımı susturmama engel olan bir güç var. Hangi anda isen ‘o’ andaki kendini seversin, diyor bir ses. Bu olabilir mi? Bir an için bile olsa oğlumu geri getirebilme fırsatımı, kendi bencil isteklerim için gözden çıkarabilir miyim? Annelik sonsuza dek sürecek bir vicdan azabı değil mi? Bu yüzden mi dönebildim her seferinde? Kaian’ın söylediği gibi ‘kadın’ olduğum için değil mi?

                                                                                                 32. Eksen Döngüsü

Eski Tarih:2352 / Yıkımdan sonra

KIRMIZI

Enerji okuyucularımda daha önce ölçemediğim yükseklikte      bir artış var. Göğüs kafesim hareket ediyor mudur? Gözbebeklerim büyümüş müdür? Kaç zeptosaniye ölçmüşlerdir?

Nihayet… Ulaştım. Orada… İki tane mi?!

                                                                                                        32. Eksen Döngüsü

Eski Tarih:2353/ Yıkımdan sonra

BEYAZ

Sonsuz siyahlığın içinde, karanlık maddenin hükümranlığına meydan okur gibi, savaş ve barış gibi, iyi ve kötü gibi… Üzerinize çevrildiğinde aklınızdan, kalbinizden geçen, kuytularınızdaki tüm gizleri okuyabilecek bir çift göz bebeği gibi… Sınırsız enerji kaynağı, uğruna bir neslin feda edildiği anti madde ile çevrili iki muazzam karadelik… Birbirine paralel, aynı simetriye, aynı eksene sahip, yüz yüze bakan iki kız kardeş…

Evrenin başlangıcından beri zaten oradalarmış gibi kayıtsız, sakin, huzurlu… Her şeyin başladığı ve belki her şeyin biteceği yerdeyim. Ezeli ve ebedi olanların dualitesi…

Doğmamış, doğrulmamış, doğurmamış olanlar…

Yuvama döndüm. Başardım…

                                                                                                            25. Eksen Döngüsü

Eski Tarih: 2348 / Yıkımdan Sonra

‘’Anne… Rüyamı hatırlamıyorum. Ya uyumadıysam?’’

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

kisa oyku kahraman bavul

Kahraman Bavul | Sinan İpek (Kısa Öykü)

Tüm ırkların ortak çocuğu gibi görünen alımlı kız, aynanın karşısında yandan görünüşünü inceledi. Sanki beli …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin