Dwan Ev, tören eşliğinde son bağlantıyı yapıyordu. Bir düzine kadar kamera onu izliyor ve bitmek üzere olan işlemin görüntülerini evrene yayıyordu. İşini tamamlayan Dwan Ev doğruldu ve Dwar Reyn’e başıyla “tamam” işareti verip, indirildiğinde bağlantıyı sağlayacak kolun önüne geçti. Bu kol meskûn doksan altı milyar gezegendeki devasa bilgisayarları tek bir beyin hâline getirecek ve bu muazzam sibernetik beyin evrenin dört bir yanından akan bilgileri kolayca işleyebilecekti.
Dwar Reyn merakla kendisini izleyen sayısız izleyiciye kısa bir konuşma yaptı ve anlık sessizliği takiben de, “Şimdi, Dwan Ev!” dedi. Dwan Ev denileni yapıp kolu indirdi. Doksan altı milyar gezegenden eş zamanlı olarak gelen elektrik akımının muhteşem vızıltısı duyuldu. Kıvılcımlar fışkırdı ve söndü.
Dwan Ev geriledi ve derin bir nefes alıp, “İlk soruyu sorma onuru size ait Dwar Reyn,” dedi.
“Teşekkür ederim,” diyerek karşılık verdi Dwar Reyn. “O hâlde şimdiye dek hiçbir sibernetik makinenin cevaplayamadığı bir soru sormak istiyorum.”
Makineye döndü ve heyecanla beklenen sorusunu sordu.
“Tanrı diye bir şey var mı?”
Ansızın yankılanan görkemli bir ses, duraksamadan ve hiçbir cızırtı çıkarmadan yanıtladı onu.
“Evet, artık var!”
Dwan Ev’nin yüzünde dehşetli bir ifade belirdi. Hemen kolu geri kaldırmak için sıçradı, ancak o esnada bulutsuz gök sersemletici bir ışık demetiyle yarıldı ve hiç kimsenin tekrar kaldıramayacağı şekilde kolu lehimledi.