2000’li yıllarda bütün dünyada siyasi analistler, İran’daki molla iktidarının sonunu, rejimin sıkı baskısı altında özgürlükleri kısıtlanmış kadınların getireceği fikrinde birleşiyordu; ama hiçbirisi, 12 Şubat 2029 hadisesi çapında bir şeyin olabileceğini tahmin dahi edemezdi. Sadece analistler değil, CIA, MOSSAD, MI6, SVR, GRI dâhil hiçbir istihbarat teşkilatı böyle bir hadiseyi öngöremedi. Dünya, “Kibele’nin Kızları” örgütünü ilk kez o gün, Tahran Özgürlük Meydanı’nda rejimin ellinci yılı kutlamaları için toplanmış bir milyonu aşkın kişinin üstüne gökten çöken toz bulutuyla tanıdı. Kutlamalar kapsamında yapılan uçak gösterilerinin bir parçası olduğu düşünüldüğünden, önce kalabalık tarafından yadırganmadı hiçbir şey. Fakat yükselen boğulurcasına öksürükler ve meydandaki kadınların korku ve şaşkınlık dolu bakışları altında erkeklerin saralılar gibi yere yığılıp ağızlarından çıkan köpüklerle beraber çırpınmaya başlaması ile ters giden bir şeylerin olduğu anlaşıldı. Birkaç dakika içinde ise tüm holovizyon (1) kanallarında ve hipernet (2) medya sitelerinde, arkasındaki dev Kibele kabartması önünde eylemi Kibele’nin Kızları adına üstlenen, Amerikan Ordusunun eski mensuplarından General Karpinski’nin açıklamaları flaş haber olarak veriliyordu:
“…Binlerce yıldır ikinci cins olarak sömürülen bütün dünya kadınları adına gerçekleştirdiğimiz bu eylemle tüm insanlığa Kibele’nin yeniden doğuşunu müjdeliyor ve artık yeni bir dünyanın kurulduğunu bildiriyoruz. Biz kadınlar, bu yeni dünyada tarihin nesnesi değil, bizzat onu yaratan tanrıçalar olacağız. Binlerce yıldır süren ve ırk, din, coğrafya tanımadan kadınların ruhlarını ve bedenlerini sömüren erkek emperyalizmi, bugün tarihin lağımında hak ettiği yere süpürülmüştür. Güç, artık kadınlarındır!…”
Tahran Özgürlük Meydanı’na atılan biyolojik bombanın etkileri son derece şiddetli olmuştu. Havada hızla yayılan virüs, insan DNA’sında Y kromozomu içindeki genlerin bozunmasına ve sonu ölümle biten katastrofik hücre tepkimelerine sebep oluyordu. General Karpinski ise devam eden açıklamasında yaptıkları şeyin sadece insan evriminin doğal akışını hızlandırmaktan ibaret olduğunu öne sürüyordu:
“…Yapılan tüm bilimsel araştırmaların sonuçları, insanlarda Y kromozomunun gittikçe küçüldüğünü ve birkaç milyon yıl içinde X kromozomuyla bütünleşerek ortadan kaybolacağını göstermektedir. Bu da erkek cinsinin, evrimsel süreçte mükemmel insana giden yolda genetik bir sapma olduğunun ispatıdır. Doğa, 300 milyon yıl önce yaptığı hatayı kendi eliyle düzeltmektedir. Biz, Kibele’nin Kızları, insanlığın saatini en az on milyon yıl ileri aldık!…”
12 Şubat Y komplosunun ardından geçen yaklaşık iki aylık bir süre zarfında, dünya genelinde iki buçuk milyarın üstünde erkek yok oldu. Oğullarını, kocalarını ve babalarını kaybeden on milyonlarca kadın, ortaya çıkan küresel kaos ortamının stresini taşıyamayarak intihar etti. Kitlesel göçler, çöken küresel ekonomi ile birlikte hükümetlerin ve uluslararası teşkilatların almaya çalıştığı tüm önlemler, acil eylem planlarının yürürlüğe konması, sıkıyönetimlerin ilanı, hiçbiri ama hiçbiri tarihin kaydettiği bu en büyük krizi aşmaya yetmemişti. Tüm dünyada askerî, ekonomik ve idarî kademedeki egemenlerin büyük çoğunluğunun erkeklerden oluşması, gezegen sathındaki keşmekeşi ivmelendiren en baskın etken olmuştu…
10 yıl sonra…
Âdem, saatin kaç olduğunu öğrenmek için el bilgisayarına (3) baktı. Sokağa çıkma yasağının başlamasına yarım saat kalmıştı. Ayasofya ile Hürrem Sultan Müzesi (eski adıyla Sultanahmet Camii) arasındaki meydanda, 2035 İstanbul depreminde yıkılan Obelisk’in yerine dikilen Kibele Anıtı’nın bulunduğu Karpinski Parkı’nda oturduğu banktan ayağa kalktı. Meydandaki büyük holovizyonda, sıkıyönetim yasaları uyarınca sürdürülen sokağa çıkma yasağının yarım saat içinde başlayacağı anonsu yapılmakta ve tüm kız kardeşlerin kamu güvenliği adına buna uyması gerektiği, dileyenlerin geceyi meydanda kurulu güvenlik barakasında geçirebileceği söylenmekteydi.
Âdem, ümitsizce el bilgisayarına bir mesaj var mı diye tekrar baktı. O gün de Mehtap kendisiyle irtibat kurmamıştı. Üç gün önce hücre evini basan Kibele devrim muhafızlarının elinden kimlik dönüştürücü (4) sayesinde kıl payı kurtulmuştu. Fakat zamanı dolmak üzereydi, dönüştürücünün etkisi iki gün sonra geçiyordu çünkü. Bu süre içinde teşkilattan Mehtap aracılığıyla bir haber almalı ve ne yapması gerektiğini öğrenmeliydi.
Az ileride kaldığı otele doğru ilerlemeye başladı. Meydanda devriye gezen muhafızları gördükçe açığa çıkma endişesiyle anlık heyecanlanıyordu, ama serinkanlılığını muhafaza etmesinin hayatî öneminin farkındaydı. Vücudun adrenalin seviyesindeki oynamalar, damarlarda dolaşan nano-robotların işlevselliğini bozabilir ve beden enjeksiyon öncesi hâline dönebilirdi.
Otele vardığında resepsiyon görevlisinin yanında duran iki muhafızı fark etti. Son üç gün içinde giriş yapanların kimlik bilgilerini bilgisayardan kontrol ediyorlardı. Önlerinden geçerken bir an uzun boylu olan muhafızla göz göze geldi, adımlarını sıklaştırarak asansöre bindi ve derin bir oh çekti. Geçmişte birkaç teşkilat mensubunun, kimlik dönüştürücü ses telleri ve göğüsler dâhil kaslarda gerekli fiziksel kadınsı dönüşümü sağladığı hâlde, yürüyüşlerinin farklı olması sebebiyle şüphe çektiğini ve tutuklandığını biliyordu. Kibele’nin Kızları rejiminin uyguladığı erkek ıslahı programının bir parçası olarak, geçmişte uygulanan biyolojik bombalardan genomlarının farklılık arz etmesi dolayısıyla etkilenmeyen ve hayatta kalabilen nadir erkekler av misali yakalanmakta, bunlar üzerinde de etkili olabilecek yeni biyolojik silah geliştirme deneyleri yapılmaktaydı. Gökkuşağı’nın Çocukları teşkilatının birincil amacı da zaten sayıları bu çok az olan farklı genomlardaki erkekleri korumaya almak, tutuklananları da kurtarmaya çalışmaktı.
Asansör, Âdem’in odasının bulunduğu katta durdu. Odasına geçti yorgun adımlarla yatağa uzandı. Az sonra kimlik kontrolü için muhtemelen odaya geleceklerdi. Aradan birkaç dakika geçmişti ki kapı çalındı. Kalp atışları hızlandı. Olası bir aksilik durumu için lazer şok tabancasını kontrol etti. Cebindeydi, kapıyı açtı. Aşağıda gördüğü iki muhafızdı gelen. Kendi kimliklerini gösterdiler önce, lobide göz göze geldiği uzun boylu olanı konuşmaya başladı:
“İyi akşamlar. Bir soruşturma kapsamında oteldeki müşterilerin kimliklerini kontrol ediyoruz. Lütfen okuyucuya bakar mısınız?”
Denileni yaptı ve lazer başlıklı iris okuyucu Âdem’in gözlerini taradı. Muhafızın el bilgisayarının holo-ekranında Âdem’in kimlik bilgileri çıktı.
“Teşekkürler kız kardeş Merve Hanım. DNA kimlik sorgusu için de kan örneği almamız gerekmekte. Lütfen parmağınızı uzatır mısınız?”
Muhafızın uzattığı elektronik şırınganın ucundaki kapsül işaret parmağını kavradı Âdem’in ve aldığı bir damla kanı haznesine analiz için yerleştirdi. DNA bilgisinin işlenmesi ve hipernet yoluyla bağlantı kurduğu merkez karakoldaki kimlik veritabanında mevcut eşleniğinin bulunması işlemi birkaç saniye alıyordu. Gelen sonucu kontrol için holo-ekranı açtı muhafız. Gördüğü karşısında göz bebekleri irileşti, arkadaşına dönüp işaret etti gözleriyle ve lazer şok tabancasını çıkarırken bağırdı:
“Tutukla çabuk, aradığımız adam bu!”
Âdem de silâhına davrandı hemen, fakat uzun boylu olan muhafızın savurduğu tekmeyle fırladı elinden tabanca. Yüzüne gelen ikinci tekmesiyle de yere yığıldı. Diğer muhafız yakaladı Âdem’i ve ellerinden kelepçeledi. Olanları anlamlandıramıyordu Âdem. Gerçek kimlik verisinin sorgu ile açığa çıkabilme ihtimali yoktu, kimlik dönüştürücü önceden yüklenmiş kimliğin gen simülâsyonunu da sağlıyordu çünkü. Nasıl anlayabilmişti muhafız onun o olduğunu? Şimdi nasıl kurtulabilirdi? Kaçabilmek için muhafızların her açık anlarını kollamalıydı.
Kafasında bu düşünceler dönüp dururken, duyduğu tiz lazer sesiyle irkildi birden. Vurmuşlar mıydı acaba onu? Tüm bedenini yokladı zihniyle, yaralanıp yaralanmadığını kontrol için; alnından ise terler boşalıyordu. Birden tüm vücudu kasılmaya başladı korkunç bir acıyla, galiba vurulmamıştı. “Kahretsin!” dedi içinden. Son birkaç saniye içinde yaşadığı büyük heyecan, dönüştürücünün kanına enjekte ettiği nano-robotların işlev dışı kalmasına sebep olmuştu. Gözleri kapanırken son gördüğü kendisine gülümseyerek bakan uzun boylu muhafız ve yerde ensesinden vurulmuş hareketsiz yatan diğer muhafızdı.
İki dakika sonra kendine geldiğinde yatağa yatırılmış olduğunu fark etti Âdem, gözlerini zorlanarak açtı, çıplaktı. Bütün kasları dayak yemişçesine ağrıyordu. Karşısındaki koltukta, uzun boylu muhafızın elinde sigara kendisini süzdüğünü gördü. Koltuğun hemen yanında, yerde ise diğer muhafızın cansız bedeni hâlâ duruyordu. Muhafız sigarasından derin bir nefes çekti ve kül tablasına bıraktı.
“Seninle hemen bağlantı kuramadığım için özür dilerim sevgilim.”
Âdem şaşkınlık ve gülümsemeyle, “Mehtap! Öldürebilirdim seni, neden böyle bir şey yaptın?” diye sordu.
“Önce tekmelerime karşı koymayı öğrenmen lazım, bu da pek mümkün gözükmüyor.”
Kahkaha atmaya başladı.
“Hele de o kıyafetlerle bunu asla yapamazdın! Ama nasıl da korktun, aradığımız adam bu dediğimde. Unutmayacağım o bakışlarını.”
Devam ediyordu kahkaha atmaya. Âdem, başının altındaki yastığı çekip fırlattı Mehtap’a. Mehtap havada yakalayıp geri fırlattı yastığı ve ayağa kalkarak, “Çabuk, fazla vaktimiz yok. Seri olmamız lazım. Şimdi, öncelikle şu cesetten kurtulmamız gerekiyor,” dedi ve pardösüsünün cebinden birkaç elektronik şırınga ile beraber kimlik dönüştürücüyü çıkardı. Yerdeki muhafızın giysilerini çıkardıktan sonra batırdı iğneyi ve muhafızın kanından bir miktar çekti. Daha sonra muhafızın yüzünü çevirdi ve el bilgisayarıyla videoya çekti, görüntü örneğini kimlik dönüştürücüye aktardı. ‘Sentezle’ tuşuna bastı ve kimlik dönüştürücü, kimlik kopyasını oluşturacak solüsyonu hazırlamaya başladı. Daha sonra içi sıvı azot dolu yalıtılmış başka bir şırıngayı aldı ve muhafıza batırıp enjekte etti, hemen ardından aynı yere diğer şırıngayla içinde nano-çoğaltıcılar bulunan solüsyonu enjekte etmesiyle muhafızın bütün vücudu birkaç saniye içinde kaskatı kesildi, tıpkı bir heykel gibi. Kemerinde takılı copu çıkardı Mehtap sonra ve sert bir darbeyle buzlaşmış cesede vurdu, cam kırıkları misali dağıldı etrafa cesedin parçaları. Parçaları toparlayıp naylon bir torbaya koydu. Birkaç dakika sonra cesedin kırıkları kanalizasyonun yolunu tutmuştu bile.
Muhafızın kimlik kopyasının yer aldığı dönüştürücüyü uzattı Âdem’e ve gülerek, “Yeni kimliğin hayırlı olsun,” dedi. Âdem dönüştürücüyü aldı ama yatağa bıraktı, yanaklarından tuttu Mehtap’ın ve gözlerinin içine baktı derin derin.
“Kimlik dönüştürücü kişinin bakışlarını ve bakışlarının anlamlarını değiştiremiyor. Şu an bu bedenin içinde, gözlerinin ardında seni görebiliyorum.”
Mehtap dudaklarını yaklaştırdı Âdem’e, fakat Âdem elini ikisinin dudaklarının arasına koydu.
“Teknik olarak seni aldatmış olurum başka birisine ait dudakları öpersem. Ama sen olursan…”
Haklısın, anlamında başını salladı Mehtap ve cebinden kendi öz kimliğini barındıran şırıngayı çıkarıp kendisine enjekte etti. Titremeye ve kasılmaya başladı, Âdem sımsıkı kavradı ve ellerini tuttu Mehtap’ın.
Mehtap, kendisine geldiğinde hâlâ Âdem’in kollarındaydı.
“Hoş geldin sevgilim. İyi misin?”
Mehtap’ın cevabı, sımsıkı sarılması ve dudaklarıyla Âdem’in dudaklarını mühürlemesi oldu. Büyük bir hasretle tek vücut oldular, kâinatın öz suyuydu damarlarında dolaşan o an. Bir kadınla erkeğin sevişmesi, Kibele’nin Kızları rejimine karşı işlenebilecek suçların en ağırıydı; ama onlar aşkın ırk, din, ideoloji tanımayan metafizik gücünü her bir hücresinde ve ruhlarının bütün kesitinde hisseden devrimci Gökkuşağı Çocuklarıydı ve sevişmek, bir Gökkuşağı Çocuğu’nun yapabileceği en devrimsel eylemdi.
Yatakta çıplak bedenleriyle birbirlerine sarılı uzanırlarken, sigarasını söndüren Mehtap, pencereden ışığı odaya vuran aya baktı.
“Başaramayacaklar. Çok acı verdiler, veriyorlar, bir müddet daha da verecekler ama başaramayacaklar. Kendilerini Laplace’ın cini (5) zannediyorlar!”
“Kibelecilerden mi bahsediyorsun?”
“Evet, onlardan. Gezegeni karanlık bir cendereye soktular ve bu cenderenin devamı için en ince ayrıntısına kadar düşündükleri siyasi, ekonomik, teknolojik kontrol mekanizmalarını kurdular. Ama sökmeyecek. Sökmeyecek, çünkü insan iradesine muhalif yapılanan her sistem çökmeye mahkûmdur. Bir insana, onun iradesine rağmen bir şeyi bir zaman boyunca belki yaptırabilirsin, ama her şeyi her zaman sürecek şekilde yaptıramazsın. Tarih, bu türden bir sürü toplumsal mühendislik projeleri çöpleriyle dolu. Ve bu projelerin tasarlayıcı beyinlerinin küstahlıklarını, kibirlerini ve her zaman bu projeleri eninde sonunda çöktüğü için aptallıklarını fark etmemek imkânsız. İnsan gibi, evrendeki cansız ve şuursuz parçacıklardan çok daha karmaşık, hesaba kitaba gelmez bir varlığın ve bu varlığın oluşturduğu toplulukların yaşam tarzlarını ve geleceklerini şekillendirmeye, kalıplara sokmaya çalışan tüm çabalar… Sonuç itibariyle bir şekilde soldan veya sağdan, dinsel veya bilimsel öncüllerden, A ideolojisinden veya B ideolojisinden yola çıkıp Laplace’ın cinliğine soyunmak… İnsanlık her zaman tüm bu akıl ve mantığın gereği diye öne sürülen düzenlemelere tekmeyi bastı, yine basacak. Aşkımız, bunun kanıtıdır… Çünkü aşkı kontrol edemiyorlar, edemeyecekler de. Aşkın kural bozucu gücüne güvenecek ve korkmayacağız…”
10 yıl önce, 12 Şubat Y Komplosunun gerçekleşmesinden birkaç dakika evvel…
“General Karpinski, ‘Kibele’nin Dönüşü’ operasyonunun başlaması için emirlerinizi bekliyoruz.”
“Aşk sorunu çözülemedi hâlâ, değil mi Albay Âbdar?”
“Maalesef efendim. Nadir de olsa bazı erkek bünyelerde kuvvetli aşk duygusu virüse karşı aşamadığımız bir bağışıklık gücü yaratıyor. Bunun, genomlarındaki bir tür farklılıktan kaynaklandığını düşünüyoruz.”
“Yarını erteleyemeyiz. Yeni düzende, aşk anakronik bir yanılsama olacak. Ufak sapmalarsa sisteme zarar veremez. Operasyonu başlatın…”
- (1) Teorik temelleri Bilkent Üniversitesinden Türk bilim insanı Prof. Dr. Levent Onural’ın 2004–2008 yılları arasında yürüttüğü 3DTV projesi ile atılan ve prototipi 2025’te üretilen, piyasaya sunulması ve yaygınlaşması ise sonrasında gerçekleşmiş, geleneksel televizyon görüntülerini üç boyutlu holografik formda sunan cihaz.
- (2) 1960’larda Amerikan Savunma Bakanlığı’nın olası doğal afetler ve nükleer saldırılar ardından dahi iletişimin devam etmesi hedefleriyle başlattığı Arpanet projesinin, 1980’lerde internet adı ile küresel ölçekte sivil kullanıma sunulması ardından devam eden çalışmalar, WiMAX teknolojisinin Elon Musk’un Starlink projesiyle birleşip tüm gezegen sathına yayılmasıyla 2027’de hiperneti doğurmuştu.
- (3) Bileklik şeklinde kola takılan, ses komutlarıyla çalışan, gerektiğinde holografik ekranı açılabilen ve hipernet üzerinden görüntülü iletişimi sağlayan kişisel bilgisayar. Piyasaya 2027’de Samsung firması tarafından sürülmüştü.
- (4) Damardan, nano-robotlar içeren özel bir solüsyonun enjekte edilmesiyle bedenin fiziksel görünümünde ve genetik yapısında önceden programlanmış değişiklikleri gerçekleştiren elektronik şırınga. Kaslara, ten ve saç rengine etki etmesiyle kişi yaklaşık bir dakika süren son derece sancılı bir süreçle başka bir kimliğe bürünebilmektedir. Kimlik dönüştürücü, Kibele’nin Kızları dikta rejimine muhalif “Gökkuşağı Çocukları” teşkilatınca geliştirilmiş bir cihazdır.
- (5) 18. yüzyılda, determinizme iman derecesinde bağlı ve “Fransa’nın Newton’u” payesiyle anılan ünlü matematikçi Laplace’ın önerdiği düşünce deneyinde bahsi geçen, evrendeki tüm parçacıkların konum, hız ve üzerlerine etkiyen bütün kuvvetlerin bilgisine sahip olan hayali cin. Laplace’a göre böyle bir cin, evrenin herhangi bir gelecek zamandaki durumunu bilebilecektir.