Wisniewski | Dilara Gülümser (Kısa Öykü)

Wisniewski yere yığılmasıyla birlikte suratında sert bir tokatın patladığını düşündü. Ancak bir süre sonra kanayan burnunun sağ kalmış sinapslarından alabildiği sert yakıt kokusuyla suratına çarpan şeyin tokat değil benzin olduğunu anladı. Sırılsıklam olmuş saçlarından benzin damlıyor, saçlarından kurtulup bedenine damlayan taneler tenini titretiyordu. Wisniewski soğuktan şişmiş parmaklarını koltuk altına götürdü ve tir tir titredi.

Xavier cebinden bir kibrit kutusu çıkardı ve gülümseyerek elindeki kutuyu Wisniewski ’ye doğru salladı.

“Merak etme birazdan ısınacaksın.”

Wisniewski mor dudaklarının etrafında titremesini durduramadığı çenesini elleriyle tutup sabitlemeye çalıştı. Burnundan akan kanın sıcaklığı parmaklarını ısıtıyordu.

Çenesinin titremesini durdurabildiğinde güçlükle “Ben insan değilim.” dedi.

“Tabii hep böyle derler.” diye karşılık verdi kibrit kutusunu özenle paltosuna yerleştiren Xavier. Ardından Wisniewski’ye doğru yöneldi ve ona sert bir tokat patlattı. Tokatın etkisiyle Wisniewski’nin saç uçlarında birikmiş damlalar kurşun gibi etrafa saçıldı. Wisniewski kulağından düşüncelerine doğru büyüyen cızırtılı bir çınlamayla betonun üzerine yığıldı.

“Bitir şunun işini.” dedi kalabalığın ardından bir ses.

Xavier sese doğru döndü. İri bedeninden süzülen siyah paltosu sert rüzgârda naifçe sallanıyordu, Wisniewski bunun garip bir kontrast olduğunu düşündü.

Xavier eğilerek Wisniewski’yi ensesinden yakaladı.

“Buna oyun mu diyorsun? Bu bir oyun değil, bu benim hayatım.”

Xavier, Wisniewski’yi daha da sıkı kavradıktan sonra onu gaz bidonlarının arasından sürükleyerek kalabalığa doğru yaklaştırdı.

“Bu bizim hayatımız, anladın mı?” diye bağırdı.

Wisniewski titremekten konuşamıyordu. Titremesini durdurabilmek için ellerini çenesine götürmeye çalıştı bu sırada Xavier iri kollarıyla Wisniewski’nin boğazını kapladı.

“Hepinizi bulup tek tek öldürücem.” diye haykırdı Xavier.

Wisniewski Xavier’ın devasa kolları arasında güçlükle konuşmaya çalıştı.

“B b be ben bir karakterim… Oyunu oynamıyorum.” diye inledi.

“Doğru söylüyor olabilir.” diye bağırdı kalabalıktan bir başka ses.

Xavier öfkeyle sese doğru döndü. Bu sefer Wisniewski’yi ensesinden tutarak havaya kaldırdı. Boyu o kadar uzundu ki Wisniewski’nin ayakları yerden kesildi. Wisniewski’nin ince ve zarif bedeni tıpkı Xavier ’in paltosu gibi rüzgârda naifçe sallanmaya başladı.

“Öyle mi? Pekâlâ madem öyle o zaman görevin ne?” diye sordu Xavier ve Wisniewski’yi usulca yere koydu.

Bu yumuşak hamleye rağmen dengesini kaybeden Wisniewski dizlerinin üzerine düştü. Nefes nefeseydi ve ağlıyordu.

“Buralarda, benzinliğin az ilerisindeki banklarda bekliyorum. Oyunun en sonunda oyuncu geliyor ve biz satranç oynuyoruz.”

Wisniewski inleyerek parmaklarını dudaklarına götürdü ve onları ağzının içinde ısıtarak hissetmeye çalıştı.

“Bir adın var mı?” diye sordu Xavier şüpheyle.

“Wisniewski.” diye yanıtladı Wisniewski. Bu kelime ağzından dökülür dökülmez kalabalıktan fısıldaşmalar yükselmeye başladı.

“Ne dedin?” diye sordu Xavier yüzünde şaşkın bir ifadeyle.

“Adım Wisniewski.” diye tekrar etti.

Xaiver’in yüzündeki şaşkın ifade kocaman bir gülümsemeye dönüştü. Biraz kendine gelmiş olan Wisniewski titreyerek devam etti.

“Tasarımcının adı. Beni onu temsil etmesi için koydu. Oyunun en sonunda oyuncu ile oturup satranç oynuyoruz. Her zaman ben kazanıyorum. Oyuncu oyunu kazandığını düşündüğü anda ona bu oyunun gerçek sahibini hatırlatıyorum.”

Xavier bütün bu söylenenleri büyük bir zevkle dinliyordu. Wisniewski yüzündeki gözyaşlarını sildi ve ağlamamaya çalışarak oyundaki repliğini söylemeye başladı.

“Kazandığını zannediyorsun öyle değil mi? Oysa bir şeyi elde etmek için bir şeylerden vazgeçmek gerekir. Buraya gelebilmek için sen nelerden vazgeçtin?”

Xavier yüzünde büyük bir gülümseme ile kalabalığa dönerek tüm gücüyle haykırdı.

“Şu işe bak en doğru balığı yakalamışız!”

Ayaklarının üzerine çöktü ve gökyüzüne doğru haykırmaya başladı.

“Wisniewski, Yüce Tanrımız. Tanrım beni duyuyor musun?”

Xavier Wisniewski’nin önüne eğildi ve ani bir hareketle onu kafasından yakaladı.

“Tanrım. Bak suretini kollarımla sıkıca sardım. Suretinin o güzel kafası senin yarattığın bu kirli ellerin arasında ve birazdan bu yarattığın pis eller suretinin kafasını ezecek. Günahkâr parmaklarım göz çukurlarına girecek ve ben seninle bir olacağım Tanrım.”

Xavier bir süre bu dediklerine epeyce bir güldü daha sonra Wisniewski’nin omurgalarına şiddetli bir tekme attı. Wisniewski tekrar yere yığıldı ve suratından yayılan taze kan zemindeki su birikintisine doğru usulca süzüldü. Kalabalıktan bağırışlar yükselmeye başladı. Xavier Wisniewski’nin yanına çömeldi ve elleriyle ince yüzünü kavradı.

“Sizin oralarda nasıl bilmem ama biz buralarda Tanrılarımızı sevmeyiz.”

Yere yığılmış Wisniewski kollarıyla zemini ittirerek gövdesini doğrultmaya çalıştı. Büyük bir güçlükle konuşmaya çalışıyordu.

“Bb be ben insan de-değilim.”

Xavier iri parmaklarını Wisniewski’nin saçlarına daldırarak onları okşadı. “Ama onun taşıyıcısısın.”

Şefkatle Wisniewski’nin saçlarını okşamaya devam etti. “Suretisin. Elçisisin. Ve bedel ödeyeceksin.”

Kalabalığın bağrışlarla yaklaşması ile Wisniewski’nin üzerindeki gölgeler git gide büyüdü. Wisniewski çaresizce ağlamaya devam etti. Xavier büyük bir özenle onun kanla karışmış gözyaşlarını sildi.

“Yapma ama ağlama. Sizinkiler de Tanrının oğluna aynı şeyi yapmadılar mı? Seni nasıl öldürdüğüme dikkat etmeliyim. Eğer botlarımla kafanı ezersem yüzyıllar sonra birileri benim botum şeklinde kolyeler takabilir.”

Bu sözler üzerine kalabalıktan gülüşmeler duyuldu. Xavier büyük bir keyifle gülümsedi. Kalabalığa döndü elleriyle botlarını gösteri ve bağırdı.

“Botuma dua edin. Bu bir Harley Davidson.”

Kalabalık daha da fazla güldü. Xavier Wisniewski’ye tekrar yöneldi.

“Ne yazık ki burada işler böyle yürümüyor W. Şimdi üzerini çıkart ve soyun.”

Wisniewski üzerindeki yırtık ve ince elbiseyi gözyaşları içinde çıkardı. Xavier kadının çıplak bedenine baktı ve bidonu alarak kar kadar beyaz bedenine biraz daha benzin döktü.

“Tanrın bu hızdaki bir rüzgârda kibritin yanamayacağını hesaba katmamış. Tanrıların böyle bilimsel yanlışlar yapmalarına gerçekten katlanamıyorum. Wisniewski’ye söyle biraz fizik çalışması lazım.”

Xavier cebinden özenle yerleştirdiği kibrit kutusunu çıkardı ve dua etmeye başladı.

“Tanrım bana günahlarımı verdiğin için teşekkürler. Tanrım seni bir daha buralarda görmeyeyim. Amen.”

Kalabalık da tekrar etti.

“Amen.”

Xavier birkaç adım geri gitti ve kibritin ucunu o iri bedeninden hiç beklenmeyecek bir zariflikte kutunun kenarına sürttü. Bu izlemesi gerçekten garip bir kontrasttı.

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

gezegen astronot uzay

İmkânsıza Yakın | Sa Bahattin (Kısa Öykü)

O gün, gezegene inişimizin on dördüncü günüydü. Son birkaç gündür yaptığımız gibi örnek toplamaya çıkmıştık. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et