Nostalji Günü | Ruhşen Doğan Nar (Kısa Öykü)

İki dirhem bir çekirdekti Çınar Bey. En son, küçük oğlunun düğününde giymişti üstündeki pahalı takım elbiseyi. Sabahtan uzun uzun saç sakal tıraşını olmuş, hoş kokular sürünmüştü. Yeniden evleniyor olsa ancak bu kadar şık olabilirdi. Hey gidi Çınar Bey, hey! Merhum eşin Nisa Hanım da Soğukkuyu Mezarlığı’ndan kalkıp seni böyle görebilseydi keşke…

Kemer’de otonom metrodan heyecanla indi. Şapkasını taktı, bastonuna dayanarak yürümeye başladı. Genci yaşlısı, zengini fakiri, karmakarışık bir kalabalık Tepecik’e doğru yol alıyordu. İçlerinde elektronik yürüteçli yüz yaşındaki dedeler de vardı, on sekizlik sivilceli ergenler de. Kutsal topraklara adım atıyorlarmış gibi içleri kıpır kıpırdı hepsinin.

Meşhur sokağın girişinde kocaman bir afiş onları karşıladı: “Nostaljik Tepecik Günleri’ne Hoş Geldiniz!”

Dar sokakta zar zor ilerlerken Çınar Bey’in burnuna tanıdık bir koku geldi. Kokuyu takip ederek, halka tatlıcısını buldu. Çıtır çıtır, bol şerbetli tatlılarla dolu tezgahın arkasında yepyeni, uzun boylu, erkek bir android vardı. Çınar Bey, “Bir kerhane tatlısı kaç kredi, kardeşim?” diye sorarken tezgahtan bir tatlı almaya yeltendi; ama android, titanyum eliyle onu durdurdu:

“Bunlar sadece göstermelik, efendim! Satış yapamıyoruz. Kusura bakmayın lütfen.”

“Canımız çekti be, kardeşim! Gösteriyorsunuz ama satmıyorsunuz. Neden satmıyorsunuz ki hem?” diye sordu sertçe.

“İçindeki yağ ve tatlı miktarı Sağlık Bakanlığı’nın tavsiye ettiğinden çok daha fazla… Bu yüzden, satışını yapmamız ne yazık ki mümkün değil. Sadece…”

Android, uzun uzun konuşmaya programlanmıştı; fakat onun bir robotu dinleyecek ne isteği ne de vakti vardı. “Allah kahretsin!” deyip uzaklaştı.

Genelevin giriş kapısına yaklaşırken başka bir android daha gördü; diğerine göre boyu daha kısaydı, dış kaplaması yer yer paslanmış, deforme olmuştu ve yine erkekti. Yerde bağdaş kurmuş oturuyordu. Önündeki tezgahta mavi haplar, geciktiriciler, rengarenk kondomlar vardı. Çınar Bey, bir an durup “Satmıyorsunuz değil mi?” diye sordu.

Yerde oturan android, kafasını kaldırmadan robotik sesiyle cevap verdi:

“Ne yazık ki… efendim. Nostalji… amaçlı bu ürünler. Mavi haplar kalp… krizine neden olabiliyor. Spreyler ise…”

Elini hafifçe kaldırdı Çınar Bey, “Tamam tamam, biliyorum!” diyerek yoluna devam etti.

Seks işçiliği yasaklanıp genelevler kapatılana dek Çınar Bey, Tepecik’in müdavimlerindendi. Parmakla gösterilen bir müşteriydi hatta. Herkesin mutlaka kötü bir alışkanlığı vardır. Kimisi kumar oynar, kimisi otobanda hız yapar, kimisi kimyasal kullanır. Onun da tek günahı buydu işte. Nisa Hanım elinden geleni yapmış ama bir türlü engel olamamıştı; onu da böyle kabullenmek zorunda kalmıştı.

Yasakla beraber, genelevlerde hayat kadınlarının yerini yerli ve milli üretim, seks robotları Selly*ler almıştı. Çınar Bey, ruhsuz robotlar yüzünden elini ayağını çekmişti Tepecik’ten. Onun yerine, İzmir’in dört bir köşesindeki yasadışı olan ama bir türlü engellenemeyen eskortlara gitmeye başladı. Fakat onlardan aynı keyfi alamadı. Bir süre sonra kendiliğinden onlara da gitmeyi bıraktı. Yıllar sonra, Nostalji Günleri kapsamında bir günlüğüne bile olsa, Tepecik’te Selly’ler yerine gerçek hayat kadınlarının çalışacağını duyunca sevinçten havalara uçtu.

İşte, sonunda Tepecik’teydi; ne kadar da özlemişti! Sokaklarını, evlerini, kadınlarını… Fazla düşünmeden kararını verdi. Orta yaşlı, esmer ve kilolu bir kadının peşinden odaya girdi. Adi parfüm kokusuna boğuldu. Sonunda gerçekten Tepecik’te bir hayat kadınıyla birlikte olacaktı.

Odaya girer girmez, kadının iki dakika önce evin kapısı önünde ona fırlattığı o çıldırtıcı bakışın yerini, Karadeniz’de gemileri batmış kaptan ifadesi aldı. Sert ve ruhsuz bir şekilde, “Soyun!” dedi kadın. Emir verir bir tonda. Kendini askerdeymiş gibi hissetti. Kadının üstünde zaten pek bir şey yoktu, sadece ucuz, siyah bir külot vardı. Kadın kolayca ondan kurtuldu. Çınar Bey, eli ayağına dolaşarak soyundu. Yatağa girdi.

Kadın bacaklarını açıp, “Hadi gir, ihtiyar!” diye yine emretti. Yatağın kenarındaki sehpanın üstünden akıllı gözlüklerini alıp taktı. Çınar Bey, kadının üstünde gelip giderken kadın en sevdiği sabah programını izliyordu. Ne bir muamele ne sahte inlemeler ne gaza getirici, abartılı laflar; hiçbir şey yoktu. Selly’lerden bile daha robottu, içine girip çıktığı kadın.

Mutsuz ve bitik bir şekilde ayrıldı Tepecik’ten. Akşamleyin belediyenin sosyal medya sayfasında, Nostalji Günü paylaşımının altına şunları yazdı:

“Halka tatlısı var, yiyemiyorsun; mavi hap var, içemiyorsun; hayat kadını var; hissedemiyorsun. Affedersiniz ama sıçayım böyle Nostalji Gününün içine!”

Yatağa girip Nisa Hanım için bir dua okudu ve Gecematik’i** takıp rüyalar alemine daldı. O gün kaybettiği paraların bir kısmını en azından Gecematik’le kazanacaktı.

* Selly’nin Gözyaşları – Efe Elmastaş (Lagari Bilimkurgu Serisi)

** Uyan! – Ruhşen Doğan Nar (Lagari Bilimkurgu Serisi)

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

gezegen astronot uzay

İmkânsıza Yakın | Sa Bahattin (Kısa Öykü)

O gün, gezegene inişimizin on dördüncü günüydü. Son birkaç gündür yaptığımız gibi örnek toplamaya çıkmıştık. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et