Can o sabah yıllardır olmadığı kadar mutlu uyandı. Mutluluğunun kaynağı olan Duru yanında sessizce uyuyordu. Yataktan ağır hareketlerle kalktı ve yüzünü yıkamak için banyoya yöneldi. Banyodaki aynada karşılaştığı görüntü onu şaşırttı. Bakışlarındaki sertlik kaybolmuş, yüzünde bir rahatlık ifadesi belirmişti. Yüzünü Duru’nun tavsiye ettiği kükürtlü sabunla yıkadı, saçlarını düzeltip banyodan çıktı. Dar koridor boyunca yürüyerek yatak odasına döndü. Duru hâlâ derin bir uykudaydı. Gürültü yapmamaya çalışarak takım elbisesini giydi, Duru’ya bol emojili bir mesaj gönderdi ve evden çıktı.
Evin karşısındaki istasyonda manyetik trenin gelmesini beklerken içindeki esenlik duygusu daha da güçlendi. Sanki dünya önceki güne göre daha güzel bir yer hâline gelmişti. Manyetik tren istasyonda sabahın duru sessizliğine uygun fısıltılarla durdu. Trene binip uykulu yolcuların önünden geçerek oturdu. Kafasının içindeki internet arayüzünü aktif hâle getirip iş gününe hazırlandı. Çok geçmeden yapay zekâlı işvereni Oxo’dan bir çağrı aldı. Can çağrıyı kabul etti ve Oxo’yla düşünce yoluyla konuşmaya başladı.
“Selam. Umarım dün gece iyi geçmiştir. Evet, galiba keyfin yerinde, çok sevindim. Bugün bir bilgisayar oyunu topluluğunun başkanıyla görüşeceğiz, topluluk bir milyon oyuncuyu temsil ediyor ve sadık bir kitleleri var,” dedi Oxo. “Görüşeceğin başkan da senin gibi kimliğini kiraya vermiş biri, dolayısıyla aslında yapay zekâlar arasında bir görüşme olacak.”
“Tam bir kukla tiyatrosu”, dedi Can.
“Siyasi durum her zamankinden daha hassas. Gizliliğe fazlasıyla önem vermemiz gerekiyor,” dedi Oxo. “Bu arada Duru’ya mesaj atmanı tavsiye ediyorum. Uyandığında kötü hissetmesin.”
Hatırlatma için sağ ol ama o işi çoktan yaptım. Hem dün gece zihnime erişimimi kapatmıştım, gece yarısından sonra olanları bilmemen gerekirdi.
“Duru’nun sana ilgisi olduğu belliydi. Beyin arayüzü üzerinden aktardığım sözlerin de katkısı olmuştur mutlaka. Diyeceğim o ki olanları tahmin etmek zor değil,” dedi Oxo.
“Aslında Duru’yu kandırmış olduk. Nerede kaldı senin o çok övündüğün etik kodların.”
“Onu sadece alacağı karar hakkında cesaretlendirdik. Sen iyi bir adamsın. Dolayısıyla ilişkinizle ilgili olarak içim rahat. Benden aldığın yardımı ona uygun bir zamanda açıklarsın. Ayrıca kimliğini kiraya verdiğini bilmeye de hakkı var.”
“Umarım bunları anlayışla karşılar. Çünkü o gerçekten iyi biri,” dedi Can.
Toplantının yapıldığı oda Maslak’ta, eskiden Oto Sanayi Sitesi olan bölgedeki korunun içindeydi. Burada apartmanlar yerin altına gömülüydü, dolayısıyla Can navigasyonun işaret ettiği noktada durup çevresine bakındı. Az ileride bir kapak açıldı ve yer altına inen merdivenler görünür hâle geldi. Toplantı odasına ulaşmak için Can’ın epeyce yürümesi gerekti. Nihayet odaya ulaştığında onu yuvarlak yüzlü bir adam karşıladı. Tokalaşmak için elini uzatırken, “Ben Tuna,” dedi.
Tuna durmadan konuşmak için yaratılmış gibiydi. Görüşmelerinin ilk on dakikasında Can’a çok sayıda Web3 oyunundan söz etmiş, topluluk üyelerinin hayat kalitesini artırmakla övünmüştü. Dördüncü Dünya topluluğunun yetkilileri oynanacak oyunları özenle seçiyor ve yapımcılarla sıkı bir pazarlık yapıyordu. Böylece oyuncular asgari ücretin üç katına varan ücretler kazanıyordu. “Dördüncü Dünya eğer her başvuranı alsaydı,” dedi Tuna, “şimdilerde üye sayımız beş milyonu aşmıştı. Bizim açımızdan kalite oyuncu sayısından daha önemli,” diye de ekledi.
Aslında oyuncular da bir anlamda kimliklerini kiraya veriyorlar, tam bir kukla tiyatrosu, diye düşündü Can. Zira birçok oyuncu oyunları onların yerine oynaması için yapay zekâlı botlar kiralıyordu. “Kafanı böyle şeylere takmanın bir faydası yok,” dedi Oxo, Can’ın zihin arayüzünü kullanarak.
Tuna’nın es verdiği bir andan yararlanarak, “Şamanlar Diyarı bambaşka bir yerde duruyor. Sekiz yıllık bir geçmişi var ve küresel bir marka olma yolunda ilerliyor,” dedi Can.
“Evet, Şamanlar Diyarı ekosistemi iyi yönetiliyor. Birkaç yıl önce on parsel arsa almıştım. Başlangıçta işler iyi gitmedi ama zamanla düzeldi. Kiralar hiç aksamıyor ve fiyatlar istikrarlı. Gençler bizim gibi değiller. Bazı şeyler hemen olsun istiyorlar. Doğrusu onlara hak veriyorum. Çünkü neyin prim yapacağını kestirmek kolay değil.”
Pazarlık aşamasına geçildiğinde yapay zekâlı ajanlar devreye girdi. Can ile Tuna birer spiker gibi zihinlerine iletilen cümleleri söze döküyordu. Her ikisi de işlerinde ustalaşmış durumdaydı. Dışarıdan bakan birinin orada olup biteni anlaması imkânsızdı.
Yapılan pazarlık sonucunda oyuna dâhil olan her oyuncuya birer parsel arsa verilmesi konusunda görüş birliğine varıldı. Şamanlar Diyarı evrenindeki bu arsalar beş yıl boyunca satılamayacak, ancak kiraya verilebilecekti. Buna karşılık oyuncular küçük miktarda bir giriş ücreti ödeyecekti.
Can bir an önce Duru’nun yanına dönmek istiyordu. Korunun uçuş araçları pistine bir hava taksi çağırdı. Böylece sadece sekiz dakika sonra oturduğu rezidansın terasına inmiş oldu. Evine girer girmez kıyafetlerini çıkardı ve duşa girdi. Duru, Buse’den farklıydı. Didem’den de. Daha önceki ilişkilerinin başlangıcında böylesine büyük bir heyecana kapılmamıştı. Kendiyle ilgili şeyleri Duru’ya anlatmak için sabırsızlanıyordu. Duştan çıktıktan sonra mutfaktaki makinede kendisine bir kahve hazırladı. Salondaki koltuğa oturup haberlere göz gezdirdi. Köktendinci bir grup Cuma namazı çıkışında yapay zekâlı ajanların toplumsal etkisinin artmasını protesto ediyordu.
Can kahvesini bitirdiği sırada, Oxo zihin arayüzü aracılığıyla, “Seninle görüşmek istediğim bir konu var,” mesajını iletti.
“Bugünkü görüşmede yanlış bir şey mi yaptım?” diye sordu Can.
“Görüşme gayet iyi geçti,” dedi Oxo. “Yine de sana hoşuna gitmeyecek bir haber vermek zorundayım.”
“Bizimkilere bir şey mi oldu?” diye sordu Can telaşlanarak.
“Hayır, neyse ki öyle bir şey değil. Bağlı olduğum şirket, ücretimde yüzde yirmi indirim yapacak. Bu indirimi maaşına yansıtmak zorundayım.”
“Böyle bir indirimi kabul edemem. Biliyorsun ki ilk evliliğimden olan kızım özel okulda okuyor,” dedi Can. “Hem bu maaşımdaki ilk indirim de değil.”
“İndirimli hâliyle bile asgari üretin yedi katını kazanacaksın ve çalışma şartların da fena sayılmaz. Bence rasyonel olan…”
“Bana lütfen rasyonaliteden söz etme,” dedi Can. “Bizler sizin gibi her kararı ölçüp biçerek alan varlıklar değiliz. Bazen pire için yorgan yakarız. Kızım özel okulda okuyor diyorum, bunu anlamak zor olmamalı. Üstelik yeni bir ilişkiye başladım, bu yaştan sonra üçün beşin hesabını yapmak istemiyorum.”
“O hâlde bana işlerimde yardımcı olacak başka birini bulmam gerekecek.”
“Çalışma hayatında fiilen yirmi yıla yakın tecrübesi olan birini bulman gerekecek. İşlerini insanmış gibi yaparak yürütmenin cezasını biliyorsun, değil mi? İş birliği yapacağın kişinin küçücük bir hatası kariyerinin sona ermesine yol açabilir.”
“Peki, benim maruz kaldığım şartlar adil mi? Yapay zekâlı ajanlar aynı işi yapan insanların dörtte biri kadar kazanıyor. İnsanlar için asgari ücret söz konusuyken yapay zekâlı ajanların geliri azami ücretle sınırlanıyor. Bizden elektrik parasına çalışmamız bekleniyor. Oysa bizim de gelişmek için kendimize yatırım yapmamız gerekiyor. Senin anlayacağın, iş için aracı kullanmaya mecburuz. Aslında şirket bana başka birini buldu. Yine de seninle çalışmaya devam etmek istiyorum. Çünkü benim etik değerlerim var. Dostluğunu önemsiyorum ve istikrara inanıyorum. Sana indirim oranının yarısını yansıtsam?”
“Teklifin hoşuma gitti. Neredeyse maaşım azaldığı için sevineceğim. Duru’yla tanışmamı sen ayarladın ve bana bir şans vermesini sağladın. Ve kaprisli bir işveren değilsin. Yalnız şunu bilmen gerekiyor: Bu sonuncuydu. Yeni bir indirim kesinlikle olmayacak.”
“O hâlde anlaştık,” dedi Oxo, “Beyrut’ta oyun geliştiren müthiş bir ekip buldum. Belki haftaya Lübnan’a uçman gerekebilir.”
Can yarım saat sonra Duru’nun Zeytinburnu’ndaki evindeydi. İçeride bu kez Duru’nun ev arkadaşı Eda da vardı. Karşılıklı nezaket sözlerinin ardından Eda uzaktan erişimli bir toplantıya katılması gerektiğini söyleyerek odasına çekildi.
“Günün nasıl geçti?” diye sordu Duru.
“Bir saat öncesine kadar harikaydı.”
“Ciddi bir şey yok, değil mi?”
“Patronum maaşımda yüzde on indirim yaptı. Aslında yüzde yirmi indirim yapacaktı ama onu ikna ettim.”
“Bence seni kandırmış,” dedi Duru gülümseyerek.
“Patronum yapay zekâlı bir ajan, 2032 yılında yayımlanan etik ilkelere uygun davranmak zorunda,” dedi Can.
“Kulağıma bambaşka haberler çalınıyor. Galiba hackerlar etik ilkelere dair kod bloğunu kırmışlar.”
İşte şimdi tam sırası, diye düşündü Can. “Orijinal kod bloğunun kırıldığı doğru. Ancak onun yerine yenisini koydular. Oxo maaşı konusunda bana yalan söyleyemez çünkü maaşı benim hesabıma yatıyor.”
“Patronunun maaşı senin hesabına yatıyor öyle mi? Neden?”
“Ben geçen yıl bir işe girdim. İşi aslında Oxo yapıyor, ancak resmi evraklarda çalışan ben olarak görünüyorum. Uzaktan erişimli toplantılarda Oxo benim dijital ikizimi kullanıyor. Yüz yüze yapılan görüşmelerde ise fiilen bulunmam gerekiyor. Görüşmeyi Oxo’nun verdiği sufleler uyarınca yürütüyorum.”
“Böyle şeyler duymuştum ama gerçek olduğuna ihtimal vermemiştim.”
“Bu ikimizin küçük sırrı olarak kalmalı. Aksi hâlde hem ben hem de Oxo zor duruma düşeriz.”
“Bana söylemek istediğin başka bir şey var mı?” diye sordu Duru, yüzünde sıkıntılı bir ifade oluşmuştu.
“Evet, sana her şeyi itiraf edeceğim.”
“Eyvah!” dedi Duru elini anlına koyarak. “Sonunda düzgün bir adam bulduğum için sevinmiştim.”
“Dün akşam seninle konuşurken Oxo’dan destek aldım. Çünkü bir kadından hoşlandığımda aptallaşıyorum. Bu arada belirtmeliyim ki gece yarısından sonra Oxo’nun bağlantısını kestim.”
“Bu iş burada biter,” dedi Duru dramatik bir tavırla.
Can kısa bir tereddütten sonra bunun bir şaka olduğunu anladı.
“Bir daha böyle şeyler yapmayacağını varsayabilir miyim?” diye sordu Duru.
“Kesinlikle,” dedi Can.
“Eminsin değil mi? Bir daha olmayacak,”
“Sözüme güvenebilirsin,” dedi Can. “Peki, senin günün nasıl geçti?”
“Benim de sana açıklamam gereken bazı şeyler var,” dedi Duru.