kimliksiz kisa oyku

Kimliksiz | Aydın Kayabaşı (Kısa Öykü)

Sabah tüm haber kanalları dünyaca ünlü futbolcu Victor Anderson’ın feci bir kazada can verdiğini son dakika olarak geçiyordu. Kariyerinin sonlarına yaklaşan yıldız futbolcunun bir kaza sonucu ani ölümü herkesi hüzne boğmuştu. Kulüpte ise herkes çok şaşkın ve üzgündü. Antrenmanlar iptal edilmiş, futbolcular evlerine gönderilmişti. Kulüp başkanı hem üzgün hem düşünceliydi. Bir hafta sonra şampiyonluk maçı vardı. Kulübün en iyi oyuncusu hayatını kaybetmişti ve takımın morali çok bozuktu.

Haber kanalları kazayla ilgili detayları aktarmaya devam ediyordu. Kazada V. Anderson’ın kırılmayan bir kemiği bile kalmamıştı. Yüzü tanınmaz hâldeydi. Arabadan çıkan kimlik ise ona aitti. Araba yoldan çıkmış, uçurumdan aşağı düşmüştü. Arabayı yoldan çıkaran etken ise belli değildi. Şimdilik aşırı hızdan kaynaklı olduğu düşünülüyordu. Son kez şampiyon olduktan sonra futbolu bırakmayı düşünen Anderson, hız kurbanı olmuştu.

Bu acı olay şampiyonluğun diğer adayını, ülkenin köklü kulübünü ne yazık ki biraz sevindirmişti. Üzüntülerini dile getiren bir mesaj yayımlamış olsalar da, bu ölüm şampiyonluk ümitlerini arttırmıştı. Yıllardır hayalini kurdukları kupanın yolu onlar için beklenmedik bir şekilde de olsa açılmıştı.

V. Anderson’ın kulübü ise durumu nasıl toparlayacaklarını belirlemek için acil toplanmıştı. Bütün kulüp yetkilileri toplantı odasındaydı. Herkes bir şeyler söylüyor, yuvarlak masanın etrafındaki her kafadan bir ses çıkıyordu. Kulüp doktoru en son gelmişti. Kapıdan girince etrafa bir göz attı. Kendinden başka herkesin geldiğini görünce geç kaldığı için kendini biraz mahcup hissetti. O kapıdan girince konuşmalar bir anlığına kesilmişti. Bunu fırsat bilen başkan bir iki kısa öksürükten sonra konuşmaya başladı:

“Biliyorum, hepiniz endişeli ve üzüntülüsünüz. Bu ani ölüm hepimizi sarstı. Ama bize düşen bu durumdan tüm futbolcuları ve taraftarları kurtarmaktır. Haftaya finalimiz var. Kulübümüzün hedeflerini unutamayız. Bu olaya takılıp kalamayız. Yarın cenazeden sonra takımı toplayacağız ve ne kadar zor olsa da antrenmanlar başlayacak.”

Masanın etrafındaki tüm kafalar söylenenleri onaylıyor, gayri ihtiyari bir şekilde aşağı yukarı sallanıyordu. Neler yapılacağına dair birkaç açıklamadan sonra başkan toplantıyı bitirdi. Herkes çıktı. Kulüp doktoru ise oturduğu yerden öylece başkana bakıyordu. Bu bakışların ne anlama geldiğini anlamayan başkan şaşırmıştı.

“Bay Thamson, bir şey mi söyleyecektiniz?”

Bu soruyu bekleyen doktor hiç acelesi yokmuş gibi gayet sakince ellerini masanın üstünde birleştirdi. Sağ eliyle gözlüğünü geriye doğru itip bir nefes aldı. Sonra ellerini masanın üstünde tekrar birleştirdi. Başını geriye doğru hafifçe kaldırdı. Sivri burnu biraz daha öne çıktı. Mavi gözlerinde çokbilmiş bir ifade vardı. Kaşlarını biraz kaldırarak söze başladı.

“Sayın başkan, aslında söylemek istediğim birçok şey var. Hepsinden öte bir fikrim mevcut. Bizi bu krizden kurtaracak bir fikir… Ama sizin onayınızı almam gerekiyor.”

Başkan çok şaşırmıştı. Ama şaşkınlıktan ziyade merakla doktora bakıyordu.

“Lütfen paylaşın, Bay Thamson.”

Doktor, hafifçe öksürdükten sonra kendinden oldukça emin, gözlerini başkanın gözlerinden ayırmadan söze tekrar başladı.

“Biliyorsunuz kulübümüzün alt yapısında kimsesizler yurdundan gelen birçok çocuk var. Ben diyorum ki…”

Sözünü burada bilerek kesti. Başkanı daha da meraklandırmak, iyice meraklandırdıktan sonra aklındaki fikre onu da inandırmak istiyordu. Sabırla onun bir tepki vermesini bekliyordu. Çünkü tepki verirse fikrini merak ettiği ortaya çıkardı. Bunu biliyordu.

“Evet…”

Bu sabırsız, “Evet,” doktoru sevindirmişti. İçten içe, “Oldu bu iş,” diyordu. Kafasında başkanı çoktan ikna etmişti bile. Sadece ona bunu söyletmek kalmıştı. Başkan ise henüz neyi kabul ettiğinden habersizdi. Ama merak içini kemirdikçe doktorun himayesine giriyordu.

“Biz… Yani birkaç tecrübeli doktor arkadaşım uzun zamandır bazı çalışmalar yapıyoruz. Tabii bunlar kabul görmüş, kanıtlanmış, yasal izni bulunan çalışmalar değil.”

Bu gizemli sözler başkanı çıldırtmıştı. İçi içini yiyordu. Sabırsızlanıyor, doktor yavaş yavaş konuştukça yerinden fırlayıp yakasına yapışacak gibi oluyordu.

“Doktor, ne gibi çalışmalardan söz ediyorsun ve konumuzla ne ilgisi var? Lafı uzatma istersen!

Bu sözler doktoru daha da mutlu etmişti. Başkan tam da istediği gibi davranıyordu. Artık onu ikna etmek çok ama çok kolaydı.

“Kısaca şöyle anlatayım o hâlde: Gen aktarımı, beyin nakli, hafıza silme…”

“Eee…”

“Diyorum ki alt yapımızdaki çocuklardan birine Anderson’ın beyninden aktarım yapalım. Yani onun yetenekli genini genç bir vücuda kopyalayalım.”

Başkan afallamış, ağzının açık kaldığını fark etmemişti bile. Bir an kendine gelince öfkeyle çıkıştı, doktorun kendiyle dalga geçtiğini düşündü.

“Bu saçmalık… Ne anlatıyorsun sen be adam? Ben de oturmuş dinliyorum.”

“Söylediklerimin mantıklı gelmediğinin farkındayım. Ama biz bunu hayvanlar üzerinde denedik. Eğitimli bir köpeğin beyninden eğitimsiz bir köpeğe aktarım yaptık ve başarılı olduk. Aynı becerileri eğitimsiz köpek de yapmaya başladı. Şimdi bir düşünün. Anderson’ın yeteneklerinin gencecik bir çocukta olduğunu… Bize neler kazandırabileceğini bir düşünün.”

Başkan biraz duraksadı. Doktor çok makul şeyler söylüyordu. Ama ne ara yapmıştı bu söylediği çalışmaları? Bunlar öyle söylendiği kadar da kolay görünmeyen işlerdi. İkna olmuştu ama ameliyatın başarısız olma durumunu düşündü.

“Peki ya ameliyat başarısız olursa?”

“Kimse bu ameliyatı bilmeyecek. Hatta gen aktardığımız çocuk bile. Eğer başarısız olursak ve çocuk ölürse olaya bir kaza süsü vereceğiz.”

Kaza süsü söylemi başkanı rahatsız etse de kazanacağı kupaları, kazanacağı bir dünya yıldızını düşününce kendini biraz rahatlamış hissetti. Asıl mesele kurbanın kim olacağıydı. Hangi çocuğu, Victor ailesinin hangi üyesini seçeceklerdi bu iş için?

“Peki, kimi seçeceğiz bu iş için?”

Doktor, başkana telefondan bir fotoğraf gösterdi. Bu 18 yaşındaki V. Samuel’di. Kulübe geçen yıl katılmıştı ve kimsesi yoktu. Afrika’nın herhangi bir ülkesinden herhangi bir insandı sadece. Bu durum doktorun ve başkanın iştahını daha da kabartmıştı. Ameliyat başarısız olsa bile bu çocuğa ne olduğunu soracak kimse yoktu.

“Haftaya nasıl yetiştirmeyi düşünüyorsun? Sadece yedi günümüz var.”

“Merak etmeyin, ameliyat bu gece olacak. Sabaha uyanacak, iki gün sonra da ayağa kalkacak. Maça ise özel bir kaskla çıkacak.”

Doktorun her şeyi tek tek planlamış olması başkanı hem kuşkulandırıyor hem de korkutuyordu. Bunların hepsini ne ara düşündüğünü sormak istediyse de buna çekindi. Doktorun bu soğukkanlı duruşu, her şeyi bu kadar kolay anlatışı içine bir kurt düşürmüştü. Ama bunlardan hemen sıyrıldı. Aklına daha önemli bir konu gelmişti.

“Önemli bir sorunu atladık. Anderson’ın beynine nasıl ulaşacağız?”

“O işi arkadaşlarım halletti bile. Siz şimdi Samuel’i çağırın ve size vereceğim karışımı suyuna katıp ona mutlaka içirin.”

Kulüp başkanı akşam saatlerinde özel bir görüşme için V. Samuel’i ofisine çağırdı. Çocuk biraz endişeli görünüyordu ama başkan gülümseyince rahatladı. Ona gösterilen deri koltuğa oturdu. İkram edilen suyu içti. Başkanın ona söylediği birkaç sözden sonra terlemeye başladı. Sonrasında ise koltuğun üstünde başı sağ omzuna düştü. Samuel bayıldıktan sonra doktorun hazırda bekleyen ekibi odaya girdi ve Samuel’i sedye ile otoparka götürdü. Oradan da gizli çalışmaların yürütüldüğü ameliyatın yapılacağı yere. İçerisi bu ameliyat için günler öncesinden hazırlanmıştı. Ameliyatı Doktor Thamson yaptı. Önce çocuğun kafatasında bir kesik açtı. Samuel’e ait yetenek genlerini çıkardı ve Anderson’ın genlerini ekledi. Her şey doktorun istediği gibi geçti. Artık sabahı beklemeleri gerekiyordu.

“Her şey tamam da, peki kendini kim olarak hatırlayacak?”

“Tabii ki Samuel olarak hatırlayacak başkan. Anılarına, geçmişine dokunmadık. Sadece Anderson’ın yeteneklerini aktardık.”

Başkan çok endişeli görünüyordu. Victor ailesinden kimseye zarar gelsin istemezdi. Bu işe nasıl ikna olduğuna şaşıyordu. Kimsesiz çocuklara yıllarca kucak açmış bir babaydı o. Nasıl oldu da evlatlarından birini bu işe alet etti, bir türlü anlayamıyordu.

“Bilmiyorum, aklım almıyor, yaptığımız şey bir delilik.”

“Şu an endişelenecek bir şey yok. Sabahı bekleyelim, dua edelim Samuel uyansın.”

Başkan sabaha kadar ameliyathanenin kapısında bekledi. Gözüne uyku girmiyordu. Çocuğa bir şey olmasından çok korkuyordu. Onun kulübün kapısından girdiği ilk günü hatırladı. Ne kadar da utangaç ve masum görünüyordu.

Sabah olduğunda beklenen haber geldi. Samuel uyanmıştı. Doktor odaya girdiğinde şaşkın şakın ona bakıyordu. Nerede olduğuna, buraya nasıl geldiğine dair hiçbir fikri yoktu.

“Neredeyim ben doktor, ne oluyor?”

“Dün gece başkanla görüşürken bir anda bayılmışsın. Beyninde bir kanama olmuş. Antrenmandaki darbelerden kaynaklı olduğunu düşünüyoruz. Hemen müdahale ettik. Şu an gayet iyisin, endişelenme.”

Doktor konuşmasını yaparken başkan da Samuel’in başucuna geldi. Gözlerinde yaşlar belirmişti ama bunun farkında bile değildi.

“Bu söylediklerinize inanamıyorum. Tam da başkan bana final maçına hazır ol dediği anda böyle bir aksiliğin olması gerçekten inanılır gibi değil.

“Çok korkuttun bizi ama merak etme evlat, o finale çıkacaksın.”

“Evet, özel bir kask ile sahada olacaksın.”

Bu sözler Samuel’i çok sevindirmişti. Ayağına gelen fırsatı kaçırmak istemiyordu. Doktor, Samuel’e birkaç soru daha sorduktan sonra onu dinlenmesi için odada yalnız bıraktı. Başkanla birlikte çıktılar.

Her şey yolunda görünüyordu. Üç gün sonra Samuel özel bir kaskla antrenmana çıktı. Ayaklarını hiç olmadığı kadar iyi kullanıyordu. Kendindeki bu değişime o da çok şaşırmıştı. Arkadaşları ise hayran hayran onu izliyordu. Doktor ve başkanın yüzündeki gülümseme büyüdükçe büyüyordu. Takımda moraller biraz da olsa düzelmişti. Başkan, Samuel’e baktığında şampiyonluklar, kupalar en önemlisi de bir dünya yıldızı görüyordu.

Maç günü Anderson’ın yerinde Samuel’i gören bazı taraftarlar söylenmeye, homurdanmaya başlamıştı. Bu tecrübesiz çocuğun şampiyonluk maçında sahada, hem de ilk on birde ne işi vardı? Ama maç ilerledikçe herkes mest oluyor, kimse yerinde duramıyordu. Samuel herkesi şaşırtıyordu. Maçın spikeri, “Aman Allah’ım sanki Anderson’ın ruhu sahada, bu çocukta. Reenkarnasyona inanıyor olsaydım Anderson’ın bu çocuğun vücudunda olduğunu size söylerdim sevgili seyirciler,” diye haykırmıştı. Samuel maça golleriyle damga vurmuştu. Maç bittiğinde ise kupa 18 yaşındaki Samuel’in ellerindeydi. Statta büyük bir coşku, büyük bir sevinç vardı. Bütün dudaklar, “Victor Samuel” diye bağırıyordu. Soyunma odasına giden koridorda teknik direktör, kulüp doktorunun yanına geldi.

“İyi iş çıkardın doktor.”

“Hayır, çok çok iyi bir iş çıkardım.”

“Kazayla ilgili bir pürüz çıkmaz değil mi?”

“Herkes bir kaza olarak biliyor ve öyle de kalacak. Endişelenecek bir şey yok. Zaferin tadını çıkarın.”

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

gokcan sahin oyku

Kanayan Duvardaki Kelimeler | Gökcan Şahin (Kısa Öykü)

Burada ölümün rengi yeşil. Kokusu portakal, dokusu tuhaf. Elinizi belli bir yöne doğru sürterseniz yağ …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin