İs ve Kan | Varlık Ergen (Kısa Öykü)

Kıvrımlı dağ yollarında ilerlerken yan camı hafifçe araladı ve bir sigara yaktı. Grinin her tonuna bezenmiş kapalı bir hava vardı. Toprak olduğundan daha koyu bir renge bürünmüştü. Rüzgâra kapılan kuşlar amaçsızca savruluyorlardı tepenin gerisinde. Gözlerini yollardan ayırmıyor, bir eliyle sigarasını diğer eliyle de direksiyonu tutuyordu Kader. Acısı dinmiyordu. Vücudu, kıyafetleri ve en çok da elleri; kokuyordu. Çok sevdiği o güzel insan sinmişti bedenine. Cesedi soğumamıştı onu alıp kucakladığında. Nasıl feryat ettiğine şahitti sessiz kalmış duvarlar, kuşlar ve böcekler. Başka? Başka yok. Ne yazık ki yok. Acısına ortak olacak bir can daha bulabilmek öylesine zordu ki.

Kapana kısılmış hayatlarda sezgisi ve sevgisi ellerinden alınmış milyonlarla bir aradaydı işte. Kimsenin umurunda değildi sevdiğinin yanmış cesedine dokunmak zorunda kalışı. Kimsenin umurunda değildi gözaltlarının morarması, sesinin kısılmış olması ve bir başına kalmış yalnız bir kadının yanmış kömürleşmiş bir bedenle verdiği sınav. Rüzgârın uğultusu amaçsızca savrulan sigara külüne karışıyordu. Kameralarla ve dronlarla çevrili sokaklarda güpegündüz onlara saldıranlar bulunamamıştı. Üstelik halkın değerlerine hakaret ettikleri söyleniyordu haberlerde. Yasal kötülük, kara bir bulut gibi geziniyordu tepelerinde.

Kader, “O gün ölmedim ya, daha da ölmem,” dedi camdan içeri sızan soğuk havayı ciğerlerine çekerken. Zihninde dönüp duruyordu onun sesi. “O şairin bahsettiği güzel günler, güneşli günler… Hep mi uzak bize onlar, hep mi yalınayak koşacak bizim çocuklar…” elinin tersiyle yanaklarından akan gözyaşlarını sildi. Yolu görmek gittikçe zorlaşıyordu, sesi kısılmıştı ancak göz pınarları kurumamıştı hala. “Kurşuna sürülen yavrularımız, sevdalarımız, özlemlerimiz…” canından bir parça yitmişti. Onu kendi elleriyle kucaklamıştı, toprağın altına da o bıraktı. Kömüre çalmış yüzünü avuçlamış, alnından öpmüştü. Sesi onunla kalmıştı, zihninde dönüp duruyordu Sevda’nın okuduğu şiirler.

Daha fazla ilerleyemeyeceğini anlayınca arabasını kenara çekti ve yanı başındaki tarlada bulunan küçük bir çınar ağacına doğru yürüdü. Sanki onu duyuyormuşçasına konuştu onunla,  haber verdi gidişini kurumuş yapraklara. Ağacın dalları birer birer esneyip saygıyla eğildiler. En azından Kader öyle sanmıştı. Şehirden, lağım kokusundan, tiksinç kalabalıktan ve onun sahibinden çok uzaktaydı artık. Geniş düzlüğün ortasında ilerlerken uçsuz bucaksız evreni izler gibi bakındı etrafına. Küçük çınar ağacının hemen altında dizlerinin üzerine çöktü, elleri dünkü yağmurda ıslanmış toprağı avuçlamıştı. Toprağı kokladı önce, çok sevdiği o yağmur sonrası kokusunu çekti içine ve öfkesini yüreğine basarken kuru otları titretecek kadar güçlü olan çığlığını salıverdi içinden. Bir daha, bir kez daha attı bu birikmiş öfkeyi. Zalimler güçlüydü, kalabalık ve acımasızdı. Onları ayırdılar, birini öldürdüler diğerini ölümden beter yaptılar. Kederli diklenişlerle büyüttükleri aşkları eksik kaldı şimdi. İs kokusuyla uğurladığı Sevda’yı düşündü ve yeniden haykırdı acısını.

İki büklüm olmuş bedeniyle feryat ederken, bir çift el Kader’i geriye doğru çekti. Korkuyla dönüp baktı bedenine dokunanlara. İki serseri ağız birliği etmişçesine “Bir şeye ihtiyacın var mı?” dediler. Kader, hayır anlamına gelecek bir şeyler fısıldadı. Yüzüne dökülmüş saçlarını eliyle kenara çekti ve “Beni yalnız bırakın, lütfen.” diyebildi. Adamlar birbirlerine bakındılar ve aniden Kader’in omzundan tutarak onu geriye doğru ittirdiler. Kader var gücüyle bağırmaya başladı, tekmeler savuruyor, küfürler ediyordu ancak nafile. Kıyafetlerinin bir kısmını yırtmışlardı bile. O leş kahkahaların saldırısı altında Sevda’yı yakanları anımsadı. Onlar aynıydı, aynı kokuşmuş alçak kalabalığın fertleriydi işte.

Artık karşı koyacak gücü kalmamışken uzaklardan siren sesi duyuldu. Başlarını kaldırdıklarında bunun bir polis dronu olduğunu gördüler. İki saldırgan aceleyle üst başlarını toplarken hızla uzaklaştılar ve araçlarına binip kaçtılar. Dron onların peşine düşmemişti, Kader’in tam karşısına geçip bekledi ve çıkardığı sesle kulak tırmalamaya devam etti. Kader ise geriye doğru sürüklenerek küçük çınar ağacına yaslanmış ve elleriyle vücudunu kapatmaya çalışıyordu. Yaşadığı saldırının şokunu atlatamamıştı henüz. Dakikalar sonra polis dronu anons geçmeye başladı; ayağa kalkmasını, ellerini başına koymasını emrediyordu. Kader ise şaşkındı. Anonslar gittikçe daha sert emirler vermeye başlamıştı. Ayağa kalkamazdı, ellerini de başının üstüne koyamazdı çünkü çıplaklığından utanıyordu. Yaşadığı saldırıdan, parçalanmış kıyafetlerinden habersiz değillerdi dronun arkasındaki kimseler. İlk kurşun birkaç metre sağına atıldı. Anonsun sesi kararlıydı, ayağa kalkmasını yoksa mukavemetten işlem göreceğini duyuruyordu.

Kader tüm gücüyle karşı koymayı denedi, yapılan saldırıyı anlattı. Yardım istedi ancak dron merhamet göstermedi. İlk kurşun ayağına saplandı. Bir çığlık daha koyuverdi Kader, artık umudu kalmamıştı. Dronun arkasındaki ellere küfürler etmeye başladı, hem kendisi için hem de Sevda içindi bu karşı koyuş. Dron birkaç mermi daha sapladı Kader’in bedenine ve ardından onu çınar ağacının altında bırakıp uzaklaştı. Kader’in çamura ve kana belenmiş bedeni acıyla gerilmişken gözleri huzurla bakıyordu gökyüzüne. Bazı kimseler için ölüm yaşamak kadar anlamlı olabiliyordu. Ölmesi gerekenler yaşıyordu, yaşaması gerekenlerse öldürülüyorlardı. Sevda’nın ardından kaçıp da gelmişti buralara kadar ancak sistem unutmamıştı onu, takip etmişti. Cezası çoktan verilmişti. Ölümü bir bahaneye bakıyordu, tiksinç kalabalığın sahibi öyle istemişti.  Ödemesi gereken bedel ödetilmişti. “Dağ başında yasalara aykırı bir buluşma anında yakalandı, saldırıya geçtiği anda etkisiz hale getirildi,” öyle yazılacaktı haberlerde. Hayat devam edecekti, kameralar ve dronlar ahlaksız kimseler arayacaktı biçimsiz kalabalıklar içinde.

Yazar: Varlık Ergen

sabaha karşı başlamış bir doğumun eseriyim_ cennet bahçelerinden düşenlerdenim bir de- parçalanmış benliklerimin gölgesinde bir bireymiş gibi yaşıyorum_ tuzlu suyun yakınlarında olmak şanslı kılıyor beni- #ModelEvren #Sinestezi #KaraDua #Matem varlikergen.com -yazar-okur-seslendirir-

İlginizi Çekebilir

gogun karardigi gun

Göğün Karardığı Gün | Emre Bozkuş (Kısa Öykü)

O gün Müjgan’la şehrin uzağında sessiz bir tepede boğazı izliyorduk. İlkbahar esintisi tenimize dokundukça serinliğin …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin