İş İşten Geçmedi! | Varlık Ergen (Kısa Öykü)

Büyük bir alkış tufanı koptu stüdyoda. Küçük dron kameralar birbiri ardına seyircilere odaklanıyordu. Amaç belliydi; en coşkulu ya da en ağlak izleyiciyi yakalamak. Dron kamera operatörleri bu iş için eğitilmişlerdi. Canlı yayınlanan bu stüdyo içi karmaşa, an be an izleyicilerin pür dikkat kesildiği büyük bir gösteriye dönüşüyordu. Programın fikir sahibi Kahraman, ülkenin en saygın üniversitelerinin birinden mezun olduktan sonra “Sahne Sanatları” konulu makalesi ile dikkatleri üzerine çekmişti. Aslında bu ucuz programlarda iş yapmayı düşünmüyordu ancak para ve şöhret onu da ele geçirmeyi başarmıştı.

Kahraman, sisteme teslim olmuştu ve artık istemese dahi sistemi besleyip büyüten bu döngünün en önemli figürlerinden biriydi. Yönetmenin bağırtısı ve tiz sesindeki çığlık, drone operatörlerini bezdirmeye başlamıştı. Yönetmen, planlı kargaşa istiyordu; reytinglerin en üst sıralamasında yer kapmak ancak böyle mümkündü. Kameralar nihayet yapmacık da olsa duygusal davranan birkaç izleyiciyi bulmuşlardı.  Kulaklıktan duyulan “Aferin, aferin daha da yakın çekim istiyorum, gözyaşı yakalayın,” sözleri Kahraman’a da derin bir nefes aldırmıştı. Teknik ekip her zamanki gibi reytinglere etki edebilecek seyirci bulmak konusunda tedirgindi.

Ve sahneye ait spot ışıkların parlamaya başlaması ile birlikte mağrur bir yürüyüşle göründü sunucu. Onun gelmesinden önce yayınlanan jenerik görüntüleri ile seyirci etki altına alınmıştı bile. Sunum başladı.

“Hoş geldiniz, hoş geldiniz! İş işten geçmedi, yaratandan umut kesilmez. Her şeyin bittiği o anda, yapayalnız kalmış bir vatandaşımızı daha bulduk ve onu sizlerle buluşturmaktan onur duyuyoruz. O bizden habersiz mahvolmuş hayatını sürdürürken, ekibimiz ona dair her ayrıntıyı yakaladı ve biraz önce sizlerle buluşturdu. Yalnız ve bitkin bir kadının kime ne faydası olabilir ki demeyin. İşte buradayız, bir hayat sönüp giderken, tam da umut bitti derken kâinatın sahibi bir dokunuşla nice hayatlara ışık verir.” dedi ve dronların görüş açısının dışında kalan bir görevlinin işareti ile stüdyodaki alkış furyası yeniden canlandı.

Ekranlara süslü bir koltukta oturan, kendi halinde, dalgın, orta yaşlı bir kadının görüntüsü verildi bir kez daha. Kadının donuk bakışları yerdeki döşemeye takılmıştı. Elindeki sigaranın külü uzadıkça uzadı ve nihayet yere düştü. Bu sessiz düşüş kadını içinde bulunduğu derin düşüncelerden çıkarmış olacak ki titrek elleriyle kalan sigarasından bir nefes daha aldı ve umursamaz bir tavırla onu kül tablasına bastırdı.

Stüdyodaki seyircilerin coşkusu devam ediyordu. Çağın bu yeni hastalığı insanları esir almıştı. Artık bir şekilde tanınır olmak, sosyal medya hesaplarından takipçi edinmek ve arkası gelmeyen reklam ürünlerini tanıtmak kitlelerin en büyük derdi olmuştu. Alkışların durması yönünde yaptığı hareketin ardından konuşmaya başlayan Kahraman, sahne sanatlarında ne kadar iyi olduğunu da sergileme fırsatı bulmuştu. Yayının hemen sonrasında özel aracı ile şehrin üstünde süzülüp gece boyunca eğlence planları yaparken burada, stüdyoda, o düşünceli ve ağır duruşuyla hüzünlü bir insanı canlandırıyordu. “Ailesine ulaşmak çok zor oldu. Oğlundan başka bir yakını yok, onunla yaptığımız görüşme sonunda 6 yaşındaki torunu için özel bir okul ve kendisine de yüklüce bir çek ayarlandı ve bunun karşılığında Bengü hanımın o yürek burkan yaşantısına daha yakından bakma fırsatını yakaladık. Görüyorsunuz, nice insan ne büyük zorluklarla imtihan ediliyor. Bizlere düşen daima ama daima o kutsal güce güvenmek, tuzak kuranların en hayırlısına itaat etmek. Oğlunu ve torununu hiç düşünmemiş olan bu zavallı kadın farkına varmadan onların hayatlarına büyük dokunuşlar yapacak, bu kutlu hayra vesile olduğumuz için gururluyuz. Ve bir kez daha söylüyoruz, İş İşten Geçmedi!” dedi ve hemen ardından Bengü ile ilgili hazırlanan diğer jenerikler birbiri ardına yayına girdi.

2020’li yılların başında filizlenmeye başlayan bu yeni dalga medya anlayışı artık önüne geçilemez boyutlarda büyüdü ve çılgınca işlere imza attı. Salgın hastalıklarla ölüme alıştırılmış toplumlar için artık tek gaye yaşamak ve kazanmak oluştu. Bu yeni sistemde sadece en güçlüler hayatta kalabiliyordu. Sisteme ayak uyduramayanların hastalıklarla ya da intiharlarla yok olmaları şaşırtıcı bir durum değildi tam aksine ölümler günlük yaşamın birer parçası ve eğlencesi olmuştu. İntihar etmesi karşılığında ailesine para kazandıranlar mı dersiniz, sokak ortasında hiç tanımadığı insanlarla kavgaya tutuşanlar mı, uzay boşluğuna itilen insanlar mı? Artık tüm aşırılıklar, ne kadar korkunç olursa olsun bir şekilde sistemin avucunda işe yarar bir hal alıyordu ve medya onu her ne pahasına olursa olsun paraya çevirmeyi başarıyordu. Bengü ve nicesi kurulan bu çarklar içinde sessizce eziliyorlardı. Olanın ve olacak olanın, tanrının, yeryüzündeki asil sözcüsü olduğu iddia edilen başkanın onayını almış bu yapımlar her hafta yeni ve ilgi çekici vaka bulmakta yarış halindeydiler. Tüm medya platformlarının amasız itaat ettiği sistem, yaşatmak için öldüren bir döngü kurmuştu. Sistemin böcek dronları her saat her yerde insan avlamak derdindeydiler. Kimi zaman, sözde, bir yardım kampanyası için kimi zaman da hain ilan edilen bir kimsenin infazı için kayıtlar yapılırdı. Yarattıkları bu bitmek bilmeyen paranoyanın etkisi ise kimilerini yalnızlaştırırken kimilerini neşeye boğuyordu.

Tüm bu şamatadan habersiz olan Bengü, duvardaki saate baktı ve “artık zamanı geldi,” dercesine yavaşça yerinden kalktı. Kurumuş elleriyle cansız, bakımsız kalmış saçlarını kulağının arkasına alarak işlemin yapılacağı salona doğru yürüdü. Dudaklarındaki kıvrımlar gerginliğini ele verirken, yüzündeki kırışıklıklar daha bir belirgin görünüyordu. Ağarmaya başlamış siyah kıyafetleri, yıpranmış botu ile çoktan ölmüş bir kadının geçit töreni naklen sunuluyordu yüzbinlere. Kapı girişine yaklaştığında otomatik kapı kendiliğinden açıldı ve ölüm için pek de uygun olmayan bir dekorla döşenmiş salona girdi. Her şey aşırı parlak ve ihtişamlıydı. Bengü’nün yüz ifadesi iğrenme duygusunu sergilemekte gecikmedi. Gördüğü ilk görevliden elindeki evrakları göstererek yardım istedi. Görevli, koridorun sonuna doğru yürümesini ve en sağda kalan kapıya gitmesini söyledi. Elbette “İş İşten Geçmedi!” ekibi bu klinik ile de anlaşmalıydı. Bengü’nün izlendiğini fark etmemesi programın en önemli kırılma noktalarından biriydi. Uzun yıllar önce casusluk için kullanılan böcek kameraları ile haftalardır izliyorlardı Bengü’yü. Sistem, medyanın yaratmayı başardığı yeni insan modelinden hayli memnun olduğundan buna benzer programların hukuki açıdan herhangi bir suç teşkil etmeyeceğini garanti ediyordu.

Nihayet tarif edilen kapıya varan Bengü, kısacık bir duraksamadan sonra sağ yanda bulunan sensöre elini sallayarak kapının açılmasını sağladı ve içeri girdi. Onu şık giyimli bir kadın karşıladı. Kibar ve itinalı bir şekilde iletişim kuran bu kadın, Bengü’yü işlemin gerçekleşeceği odaya doğru götürdü. Kadın, Bengü’nün yanında tanrıça Hestia gibi durmaktaydı. Yorgun bedeniyle ağır ağır yürüyen Bengü, kadının anlattıklarını duymuyordu bile. Bembeyaz bir odaya girdiğinde içerideki aydınlatmadan ötürü gözlerini kıstı. Kısık bir sesle ışığın azaltılmasını istedi. Stüdyodaki teknik ekip durumdan hoşlanmasa da çaresiz kabul ettiler bu isteği ve aydınlatmalar birkaç derece düşürüldü. İşlemle ilgili son kez sorular soruldu, Bengü ise dalgın ve bitkin bir sesle kabul ettiğini yineledi ve koltuğa oturdu. Odayı dolduran görevliler çeşitli cihazlara bağlı olan aparatları Bengü’nün şakaklarına, bileklerine ve göğsüne yapıştırdılar. Görevliler yaptıkları bu rutin işlerde öylesine yavaşlardı ki Bengü sıkılmaya başlamıştı. Odadaki ve dolayısıyla yayındaki gerginlik her geçen saniye daha da artıyordu. Klinik ile program yapımcıları ötenazi işleminin mümkün olan en uzun sürede gerçekleşmesi konusunda bir anlaşmaya varmışlardı.

Stüdyoya ise koyu bir sessizlik hâkimdi. Kahraman oturduğu yerde yüzünü avuçları arasına almış sessizce ağlıyordu, onun yanağına düşen ilk damla, tüm stüdyoda soğuk bir hava estirdi. İzleyicilere yaşatılan bu duygu dolu anlar, ışıklarla ve fonda çalan müziklerle destekleniyordu. Burası gerçek bir panayıra dönüşmüştü. Yönetmen, reytinglerin hızla arttığını gösteren grafiklere gururla baktı. Milyonlarca izleyici sahip oldukları irili ufaklı ekranlara kilitlenmişlerdi. Bengü’nün ölüm anını iple çekenler, geçmiş yüzyıllarda sergilenen idam gösterilerini kaçırmamak için birbirini ezen insanların bir benzerleriydi sadece. Toplumlar ölüme alışmışlardı. Kahraman, zamanın şartlarına uyarlanmış dini söylevlerle durumu daha da dramatize ediyordu. Geçmişte yaşanan büyük buhranlar beklenenin aksine insanları din olgusuna daha da yaklaştırmışken dertlere derman olamamış bu mistik inanışlar sistem eliyle güncellenerek insanlara yeniden sunulmuştu.

Doktorun “Sakinleştirici ister misin?” sorusuna “Hayır, teşekkürler. Böyle iyiyim.” yanıtını veren Bengü farkında olmadan milyonların gönlünü almıştı. Stüdyodaki izleyiciler kâh gülerek kâh ağlayarak alkışladılar bu cesur yanıtı. Her şey hazırdı. Artık sona gelinmişti. Bengü’nün tek yapması gereken şey, hemşirenin uzattığı bir bardak ilaçlı suyu içmesiydi. Acı çekmeyecekti, saf su gibi tatsız ve kokusuz olan bu içeceği içtiğinde yavaş ve ağrısız bir ölüm yaşayacaktı.

Bengü bardağı eline aldı, dudaklarına kadar götürdü ve durdu. Dağınık kaşları anlamsızca hareket etti. Kara gözleri ifadesiz bir bakışla etrafı taradı. Böcek kameralar onun yüzüne odaklanmıştı. Nefesler tutulmuştu. Milyonlarca izleyici, odadaki sağlık ekipleri ile birlikte pür dikkat Bengü’yü izliyorlardı. Elindeki bardağı yavaşça aşağıya indiren Bengü kırılgan gri sesiyle bir şeyler fısıldamaya başladı. Başlangıçta dua ettiği sanıldı ancak çok geçmeden fısıltılar da anlam kazandı.

“Uç arkadaşım, yalnızlığına!

Sersemlemiş görüyorum seni büyük adamların gürültüsünden ve sokulmuş, küçük adamların iğnelerinden. Yalnızlığın bittiği yerde başlar pazar yeri ve pazar yerinin başladığı yerde de büyük oyuncuların gürültüsü ve vızıldaması zehirli sineklerin.

Ruha sahiptir oyuncu ancak ruhun vicdanına çok az.

O, her zaman en çok başkalarına inandırdığı şeye inanır, en çok da kendisine…”

Stüdyo buza kesmişti ve klinikteki görevliler de donup kalmışlardı. Ekranları başındaki izleyiciler ise şaşkındı. “İş İşten Geçmedi!” programının özüne aykırı bir durum yaşanmıştı; Bengü, o ilacı içmeli ve sessizce ölmeliydi. Böylece sistem ve onun medyası kalabalıklara harika bir gösteri sunuş olacaktı ve herkesin her an popüler olabileceğini, tam da her şeyin bittiği düşünülen bir anda para kazanılabileceği mesajını verebilecekti. Bengü’nün Friedrich Nietzsche’ye ait olan “Pazar Yerinin Sinekleri Üzerine” isimli metninden ezbere yaptığı bu çıkış, tüm çabaları boşa çıkarmıştı.

Bengü her nasılsa kurulmuş olan tuzağı fark etmişti. Sessizce ayağa kalktı, elindeki ilacı yere döktü ve tek kelime bile etmeden odadaki pencereye doğru yürüdü. Pencere kanadını açarak bir çırpıda boşluğa bıraktı kendisini. Odayı doldurmuş görevliler hala hareketsizlerdi, ardından koşup bakmayı bile denemediler. Böcek kameralar onunla birlikte boşlukta süzüldüler. Stüdyo içinde ise başta yönetmen ve sunucu olmak üzere tüm teknik ekip şoka girmişti. Birkaç dakika önce annesi öleceği için ağlayan oğlu ise bu sonuç karşısında para kazanamayacağını anladığından öfkeyle yerinden kalktı ve çocuğunu da peşinden sürükleyerek oradan ayrıldı. Tezgâhladıkları oyun artık bitmişti. Bengü’nün bu ani kararı hem stüdyo ekibine hem de klinik çalışanlarına yapılacak ödemeleri iptal ettirmişti. Gerçekleşen sponsorluk anlaşmalarının en önemli koşulu sağlanamamıştı.

Ekranları başındaki milyonlar, onun intihar etmesine öylesine kızmışlardı ki küfür ve hakaret içerikli iletiler sosyal medyanın gündemine oturmuştu.  Bengü, dakikalar içinde, bedenine acı çektirdiği için, yaratıcıya karşı geldiğinden ve daha birçok konudan suçlu bulunmuştu. Milyonlar, sosyal medya iletileri ile onu lanetliyordu. Onun gerçek bir cenaze törenini veya bir mezarı hak etmediğine yönelik görüşler, artık ülke gündeminin ana konusuydu. Program yapımcıları da başarısızlıkları nedeniyle bu kitlenin hedefi olmuşlardı. Bengü, pazar yerinde uçuşan bir sinek olmak istememişti. Tek bir hamle ile son vermişti ona biçilen bu yazgıya. Kaldırım kenarında yatmakta olan ölü bedeni hala oradaydı. Cesedinin başında bekleşen kameralar ise gerçekleştirdikleri canlı yayınlarla Bengü üzerinden kendilerine de bulaşan bu nefret dalgasını bir fırsata çevirme derdindeydiler. Ne yazık ki panayır bitmemişti.

Yazar: Varlık Ergen

sabaha karşı başlamış bir doğumun eseriyim_ cennet bahçelerinden düşenlerdenim bir de- parçalanmış benliklerimin gölgesinde bir bireymiş gibi yaşıyorum_ tuzlu suyun yakınlarında olmak şanslı kılıyor beni- #ModelEvren #Sinestezi #KaraDua varlikergen.com -yazar-okur-seslendirir-

İlginizi Çekebilir

nebula

Spinoza’nın Hayaleti | Varlık Ergen (Kısa Öykü)

Varsayım. Bu kelimeyi herhangi bir yerde herhangi bir insandan duymuşsundur. Hatta sen de sık sık …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et