“Aslında tam karar veremedim.”
Kararsızdı. Henüz 18 yaşındaydı. Çabuk karar alıp, aldığı karardan da çabuk vazgeçen bir kızdı Elif. Karşısındaki Bilinçli Ölüm cihazı da bu konuda bir soru yöneltince yanıtı yine kararsızlık olmuştu.
Elif’i buna yönelten acısız bir şekilde ölme isteğiydi. Aslında ölmekten korkuyordu Elif ama bu çıkmazlara da katlanamayacağını biliyordu. Bir ay sonra Ulusal Sınav vardı ve o daha hazırlanamamıştı. Doğru düzgün bir hazırlığı yoktu, kesinlikle sınavı kazanamazdı. Yine de hayat güzeldi işte, kolaylıkla kıyılamıyordu cana. Biraz daha düşündü. Başını eğip, gözlerini ayaklarına dikti. Yüzüne doğru düşen kestane rengi saçlarını kulağının arkasına doğru itti. Saçlarının yüzüne değmesine dayanamıyordu. Tekrar makineye baktı.
“Sınavı kaybedeceğim. Ailem benden çok umutlu, kesinlikle kazanmalıyım. Ama kazanamam. Çünkü oturup da düzenli çalışamadım. Hiç şansım yok.”
Büyük bir umutsuzlukla makineye baktı.
“Yine de bir ayda elinden geleni yapabilirsin. Tamam, belki çok iyi bir yer kazanamazsın ama bildiklerin ve çalışarak onlara kattıklarınla bir yerleri kazanıp vicdan azabını azaltabilirsin.”
Elif makineye bakarak hafifçe gülümsedi. Bilinçli Ölüm makinelerinin yapılma nedeni buydu. Sadece ölümü acısız bir hâle getirmeye yaramıyor, aynı zamanda insanları intihar niyetinden vazgeçirmeye de uğraşıyordu. Empatik devrelere sahipti. Bu devreler sayesinde tıpkı elinizle dokunduğunuzda sizi görüp de hareket etmeye başlayan peçete makineleri gibi, bilinçli ölüm makineleri de vücudunuzun ağırlıklı kimyasal değişimlerini ve hormonlarını gözlemleyerek sizlere uygun cevaplar veriyor, sizi niyetinizden vazgeçirmeye uğraşıyordu. Elif ise kararsızdı. Aslında buraya niye geldiğini sorgulamaya çoktan başlamıştı.
Meslek lisesinde ulusal sınav için gereken altyapı verilmiyordu. Bunun için liseyi suçlayamazdı çünkü lisenin amacı üniversiteye gerek kalmadan insanları meslek sahibi yapmaktı. Bu amaca uymayan kendisiydi. Üniversite okumak istiyordu ama gençliğin verdiği yaşama arzusu ve gafletle sadece eğlencesine bakıp kasvetli kitaplara gömülmemişti. Ulusal sınav kasvetli kitaplara gömülmeyi ister ve gerektirirdi. Annesi de babası da ayrı ayrı umut bağlamıştı. Annesi hep bir sanatçı olmak istemişti, bu yüzden ondan güzel sanatlar üniversitesini kazanmasını bekliyordu. Babası ise bir mühendis olmasını.
“Hangi dalda olduğu fark etmez,” diyordu babası keyifli keyifli, sigaralarından birisini yakıp dumanını üflerken. “Mühendis oldun mu sırtın yere gelmez. İster elektrik-elektronik mühendisi ol ister kimya. Yeter ki mühendis ol. Gerisi kolay.”
Gençliğinin baharını sınava vermeye gocunurken şimdi ölüme vermek… İşte bu, üzerinde gerçekten de uzun uzun düşünülmesi gereken bir karardı. Makineden birden hüzünlü bir ses yükseldi ve şarkıya başladı.
“Yağmurlu yolları sırtladım ben.”
Elif soru soran gözlerle makineye bakarken sanki onun bu bakışını görmüş gibi makineden cevap geldi.
“Ruh hâline uygun bir şarkı seçtim. Kararını düşünürken iyi gelecektir.” Neşeli ve yapay bir ses tonuyla da ekledi. “İtiraz istemem.”
Elif sıkıntı içinde, gözlerinin önüne gelen saç tutamlarını geriye itti.
“Aslında ben popüler şarkıları sevmem. Bu aralar çok moda olan bir son dönem parçası bu.”
Şarkı durdu ve onun yerine neşeli yapay ses parkta çın çın çınladı.
“Peki. Ne tür müziklerden hoşlandığını belirtirsen beğenine uygun bir şarkı bulabilirim. Algoritmamda 1890 yılından beri kaydedilmiş bütün parçalar yüklüdür. Lütfen şarkı adı belirtin.”
Elif yine kararsız kaldı.
“Şey..? Barış Manço’dan Lahburger şarkısı var mı?”
Makine birkaç saniyeliğine sessizleşti. Sonra müzik duyulmaya başladı. Yükseldi yükseldi ve alçalınca Barış Manço’nun sesi duyuldu. Kızın duygu durumu biraz olsun yumuşayınca dudakları yukarı doğru kıvrılarak gülümsedi. Etrafına baktı, hiç kimse yoktu. Makineyle baş başaydı.
“Biraz daha mutlu olduğunuzu varsayıyorum.”
Kızın suratı düştü, makinenin sesini duyduğunda buraya niçin geldiğini birden hatırlayıverdi. Makine bunu algılayarak araya girmek için hamle yaparak kızın konuşmasına izin vermedi.
“Müziğin bitmesine iki dakikadan az bir zaman kaldı. Yeni bir şarkı önerebilirim.”
“Bilmem ki…” Sesi hırıltılı çıkıyordu. Gerçekten de tereddütte kalmıştı.
“Merak etmeyin. Sıradaki müzik Boney M-Rasputin. Hareketli bir parça.”
Lahburger şarkısı bitince aralıksız bir şekilde Rasputin çalmaya başlayınca aklı giderek ilk geldiğindeki intihar fikrinden uzaklaştı. Makinenin istediği de tam olarak buydu.
“Bir de film önermek istiyorum,” diye çınladı neşeli ve yapay ses. “Kazablanka. Siyah beyaz ve romantik bir film. Ne fazla duygusal ne de fazla eğlenceli. İkisinin de ortasında, güzel ve romantik bir film. Kabul mü?”
“Olur,” dedi, genç kız. Şimdi genç vücudu makinenin karşısında nazlı nazlı salınıyordu. Çok keyifli değildi ama gülümsüyordu.
“O zaman evinize gidin ve izleyin. Yarın hava güneşli olacak ve sizin için psikolog randevusu ayarladım. İyi ve mutlu günler.”
Rasputin çalmaya devam ederken Elif, makineden ve parktan uzaklaştı. Giderken buraya geldiği hâlinden çok uzak bir kafadaydı.