“Ne işim var ağabey benim Gen Merkezinde? İşim gücüm var benim. Esnaf adamım ben…”
“Amma uzattın be kardeşim. Gir içeri hadi, yorma beni.”
Sivil polis, Hasan’ı iterek de olsa kapıdan içeri sokmayı başardı. Dışarı çıkmaya yeltenen Hasan’a avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:
“Eğer o kapıdan dışarı çıkarsan, seni kodese tıkarım; yarın da tekrar mahkeme önüne çıkarsın. Mahkemede DNA cezanı hapis cezasına çevirirler; işte o zaman görürsün ananın örekesini.”
Beş saniye düşünüp, DNA cezasının hapis cezasına göre daha iyi olduğu sonucuna varan Hasan, uslu bir çocuk gibi polisin peşine takıldı. Gen Merkezinde çalışan üniformalı polis, onları görür görmez gülümseyerek yanlarına geldi. Hasan’ı meslektaşına teslim eden sivil polis, “Kolay gelsin devrem,” deyip merkezden çıktı.
“Merhaba, benim adım Kemal. Gen Merkezinde görevli polisim. DNA cezanı çekerken yanında olacağım. Sıkıntı çıkarmazsan yarım saate işimiz biter. Yarım saat sonra özgür bir insan olarak bu kapıdan dışarı çıkarsın. Ama yok, ben aksiyon istiyorum dersen, bu gece kodeste seni misafir ederim. DNA cezan iptal olur. Onun yerine ya para cezasına ya da hapis cezasına çarptırılırsın. Anlaştık mı?”
Hasan kafasını sallayarak onayladı. Bu da iyi polisi oynuyor aklınca, diye düşündü. Hızlı adımlarla ilerleyen polisi takip etti. Polisin belindeki tabanca ve cop tehdit edercesine sallanıyordu. Bekleme salonuna girdiklerinde Kemal, danışmadaki genç ve sarışın sekreterin yanına gitti.
“DNA cezalı Hasan Vurmaz geldi. Doktora bildirir misin?”
“Tabii, önce onu sunuma sokalım efendim. Sunum odasına geçiniz, bir hemşire göndereyim ben de.”
“Tamamdır, teşekkür ederim.”
Sunum odasına yürürlerken Kemal, “DNA cezası denildiğine bakma sen, korkacak bir şey yok. Ceza lafın gelişi, sadece gen analizin yapılacak. Bu kadar basit!” dedi.
Hasan ile Kemal sunum odasına girdiler. Kemal, ışıkları açtı. Oda, küçük bir sinema salonunu anımsatıyordu. Sinemalardaki gibi, seyirci kısmında on tane açılır kapanır koltuk; sahne kısmındaysa bir beyaz perde, kürsü ve kürsünün yanında bir masaüstü bilgisayar vardı. Kemal ile Hasan en ön sıradaki iki koltuğa yerleşirken bir hemşire geldi. Bilgisayarı açtı. Beyaz perdeye yansıyan sunum eşliğinde konuşmaya başladı:
“Merhabalar, Gen Merkezimize hoş geldiniz. Ben Dilan, Gen Merkezinde hemşireyim. (Elindeki dosyaya baktı.) Hasan Bey, değil mi? (Hasan kafasını salladı.) Hasan Bey, size kısaca Gen Merkezimizi ve gen analizi testimizi anlatacağım. Eğer Kemal komiserim dinlemezse şaşırmam; çünkü binlerce kez bu sunuma maruz kaldı. Sunumu mutlaka kelimesi kelimesine ezberlemiştir, hatta benden daha iyi biliyor bile olabilir. (Kemal ve Dilan kahkaha atarken Hasan ciddiyetini bozmadı.) Hadi başlayalım o zaman. Öncelikle Gen Merkezimizi anlatayım…”
Dilan, ışıkları bir kademe kısıp sunuma başladı. Akıllı telefonuyla sosyal medyada dolaşan Kemal, arada sırada Hasan’ın yüzüne bakıyor ve sunumu dinleyip dinlemediğini denetliyordu. Sunum beş dakikada bitti.
Kemal ve Hasan sunum odasından çıkıp, doktorun odasına girdiler. Doktor, Hasan’ı hasta koltuğuna oturttu.
“Sunumu iyice dinlediniz, değil mi Hasan Bey?”
“Evet, dinledim doktor.”
“Anlamadığınız bir yer var mı?”
“Hayır, yok.”
“Güzel, o zaman gen analizine başlayabiliriz.”
Hasan, doktorun yaka kartına baktı: Baran Fırat. Şansa bak, diye düşündü. Önce Dilan, sonra Baran, sırada ne var…
Doktor, küçük bir tüp uzattı.
“Buraya tükürün Hasan Bey!”
Tüpün içine kibarca tüküren Hasan, “Bu kadar yeter mi yoksa biraz daha doldurayım mı?” diye sordu.
“Kırmızı bir çizgi var tüpün dibinde. Oraya kadar dolsa yeter de artar.”
Tüpü kaldırıp kırmızı çizgiye baktı Hasan. Kırmızı çizgiyi aşmıştı tükürüğü. Tüpü doktora uzattı.
Doktor, tüpü gen analizi makinesine yerleştirdi ve işlemi başlattı.
“Gördüğünüz gibi, tükürüğünüzü makineye yerleştirdik. On dakika sonra, gen analiziniz ortaya çıkacak. İsterseniz burada ya da bekleme salonunda bekleyebilirsiniz.”
On beş dakika sonra, sarışın sekreter bekleme salonuna seslendi:
“Hasan Vurmaz, Hasan Vurmaz, Doktor Baran odasında sizi bekliyor.”
Baran, odaya girdiklerinde hemen elindeki analiz sonucunun birer örneğini Hasan’a ve Kemal’e verdi. Bıyık altından gülümseyerek, “Sonuçlar gerçekten çok ilginç; hatta manidar bile diyebiliriz,” dedi. “Gen analizi sonucunuza baktığımızda Hasan Bey, şaşırabilirsiniz ama, sizde Türk geni oranının sadece yüzde iki buçuk olduğunu görüyoruz. Oysa Kürt geni yüzde beş, Arap geni yüzde on beş, Rum geni ise inanamayacaksınız ama yüzde elliye yakın.”
Kemal kahkaha atarak, “Bir üniversite öğrencisini sokakta Kürtçe konuştuğu için yumruklayan ve bu yüzden DNA cezası alan Hasan Bey, siz de yüzde beş Kürtmüşsünüz meğer. Boşuna saldırmışsınız gence. Bence gidin helallik alın gençten,” dedi.
“Bu durumda şaşılacak ve üzülecek bir durum yok Hasan Bey. Şunu unutmayın, hiçbirimiz ne tam Türk ne tam Kürt ne de tam Arabız. Birçok ırkın karışımıyız. Ben de analiz yaptırdım ve benim sonucum da tıpkı sizinki gibi karman çormandı. İyi günler Hasan Bey, bundan sonra ırkçılık yapmadan önce, aklınıza genleriniz gelsin,” dedi Baran.
Kemal, Hasan’ı Gen Merkezinden uğurlarken “Irkçılık yapma bir daha, tamam mı kardeşim? Hiçbirimizin ırkçılık yapma lüksü ve hakkı yok. Önemli olan, insan mıyız değil miyiz? Mühim olan insanlık, tamam mı canım kardeşim?” dedi.
Gen Merkezinden uzaklaşır uzaklaşmaz elindeki raporu yırtıp atan Hasan, bir taksiye binip oradan uzaklaştı.
***
Türkiye dünyada bir ilki gerçekleştirdi: Beş yıllık zaman diliminde, ülkenin tüm illerine Gen Merkezleri kuruldu. Milli Eğitim Bakanlığı, ortaokul öğrencilerine Sosyal Bilgiler dersi kapsamında Gen Analizi turları yaptırmaya başladı. Irkçılığı engellemek için her öğrencinin gen analizleri yapılarak, öğrencilere bir yıl boyunca İnsanlık dersleri verildi.
Dünyanın diğer ülkeleri de Türkiye’yi örnek aldı: Irkçılık suçlularına gen analizi cezası vermeyi ve öğrencilere gen analizleri yaptırmayı içeren bu projeyi kendi ülkelerinde uygulamaya başladı.
Irkçılık dünya çapında büyük ölçüde kan kaybetti. Dünya vatandaşlığı kavramı ise gün geçtikçe güç kazandı.