Odadan yükselen sesleri işitince telaş yapmadan içeri girdi. Çevreyi süzdü. İçeride onlarca insan vardı. Hayati fonksiyonları tükenmek üzere olan yaşlıca bir adamın başında gözyaşlarıyla bekliyorlardı. Bir süre izledi. Gözlemlerine dayanarak doğru anı kolladı ve ardından en uygun kişi olarak gördüğü orta yaşlı bir adama sokularak işini icraya başladı.
“Merhaba efendim, bir şaka duymak ister misiniz?”
Ağlamaktan kızarmış gözlerini kaldıran adam robota öylece baktı. Ne dediğini anlamamış, tepki vermekte kararsız kalmıştı. Bunun üzerine istifini hiç bozmadan, “Sizce pijama giymiş bir eşeğe ne denir?” diye sordu Meraklı.
Üzgün adam gayri ihtiyari, “Ne denir?” diye cevapladı.
“Günaydın denir, ne denecek başka! Hahaha!”
Odada yankılanan robotik kahkaha adamı rahatsız etti. Kendisine yönelen bakışlardan kaçarcasına öfkeyle yerinden doğruldu ve sesinin tonuna özen göstererek, “Dalga mı geçiyorsan lan! Babam ölüm döşeğinde, sen burada şaka yapıyorsun!” diyerek çıkıştı. Meraklı ise bu tepkilere alışkındı.
“Zaten onun için buradayım efendim. Hasta yakınlarına moral vermek, psikolojik destek sağlamak amacıyla üretildim. Başka bir şaka daha duymak ister misiniz?”
“Ulan!” diye bağırır gibi oldu bu kez, ancak odadaki gözlerin hâlâ üzerinde olduğunu fark edince sesini alçaltı.
“Madem robotsun, bir işe yara da babamı iyileştir.”
“Maalesef yapamam efendim, programımda bu yok, görünüşe bakılırsa kimse yapamaz. Fakat bir fıkra anlatabilirim, ne dersiniz?”
Bu sözler zaten yeterince dolmuş olan adamın öfkeyle patlamasına yetti. Kalktığı gibi yeni fıkrasına hazırlanan küçümen robotu alıp sarsmaya başladı. O sarstıkça Meraklı bağırıyordu ve odadakiler de olanca gayretle ikisini ayırmaya çalışıyordu. Harala gürele derken nihayetinde adamın elinden alınınca Meraklı yediği küfürlere aldırmadan can havliyle odadan çıktı.
Bir süre bekledi. Panikle koşuşturan insanları ve peşlerinde gezinen arkadaşlarını seyretti.v Sonra koridorun öte ucundaki kalabalığı gördü, oraya yöneldi. İnsanlar perişan hâlde yoğun bakım ünitesinin önünde bekliyordu. Hemen aralarına sokuldu ve selam verir vermez fıkra anlatmaya başladı.
“Mahalleli kahvede oturmuş Ay’a gitme meselesini konuşurken Temel lafa atılmış:
-Ben Güneşe gideceğum.
Arkadaşları itiraz etmiş;
– Güneş cayır cayır yanayi, gidemezsun!
Temel bu durur mu, yapıştırmış cevabı:
-Pen akşam serinliğunda cideceğum da…”
Herkes şaşkınlıkla şiveli şekilde fıkra anlatan robota baktı. Çıt çıkarmadan, soluk dahi almadan. Koridordaki tek ses Meraklı’dan yükselen tekdüze kahkahalardı. Sessizlikten cesaret alan Meraklı başka bir fıkraya başladı.
“Temel’e ambulans şoförü olarak işe başladığı ilk gün bir hastayı evden alıp hastaneye getirmesini söylerler. Aradan iki saat geçer. Geriye dört hasta ile dönen Temel, görevlilere durumu şöyle açıklar:
-Ha bu ilk sıradaki esas hastadur da… Diğer üçüne yolda ben çarptum…”
Meraklı henüz son kelimeyi zikretmişti ki yakasına yapıştı biri. Meğer hazin bir kazaydı bunca insanı böyle kahreden. Yine başladı bir hengame, koptu kıyamet. Olay öyle büyüdü ki, güvenlik görevlisi bile robotu zar zor kurtardı. Ortalık durulsun diye de yanına aldı.
Yıllardır hastanede çalışmasına rağmen yaşananlara anlam verememiş, epey şaşırmıştı. Normalde Teskin Robotları insanları sakinleştirirdi, işleri buydu zira. Ama yanında paytak paytak yürüyen bu robot nedense onları çileden çıkarıyordu. Bir sorun ya da arıza olduğunu düşünerek durumu teknik bölüme arıza bildirmeye karar verdi.
Güvenlik kulübesine getirdiği robotu karşısına oturttu. Servisi arayarak durumu izah etti. Geriye beklemek kalmıştı. Koltuğuna kuruldu ve gömlek cebinden çıkardığı bir fotoğrafa nemli gözlerle bakmaya başladı.
Bu sırada Meraklı’nın aklındaki tek şey yarım kalan işini tamamlamaktı. Üstelik fırsat ayağına gelmişti. Zaten hastaları mutlu edememiş, güldürememişti, fakat kendisine yardım eden bu nazik adamı mutlu edebilirdi belki. Yediği dayaktan dolayı fıkra konusunda değişikliğe gitmeye karar verdi. Uygun anda hemencecik anlatmaya başladı.
“Bir gün Nasrettin Hoca’ya sormuşlar:
-Yüz yaşında adamın çocuğu olur mu?
-Genç komşuları varsa olur, demiş.”
Heyecanla anlatan Meraklı’nın bilmediği şey, güvenlikçinin gözyaşlarının nedeninin eşi tarafından aldatılmış olmasıydı. Boşanma aşamasında olan adam fıkrayı duyunca görevi falan unutup yapıştı robotun yakasına. Yine bağırış çağırış derken bu kez devreye hastane polisi girdi. Adamı sakinleştirdiler evvela. Ardından da robotu amirlerinin emriyle fabrikaya götürmek için yola çıktılar.
Yolda aralarında sohbet ediyorlardı. Klasik maç muhabbetiydi. Kim yener, kim kaybeder geyiği yapıyor, epey eğleniyorlardı. Derken Meraklı lanetli soruyu sordu:
“Bir fıkra anlatmamı ister misiniz?”
Ve akşam haberlerini izleyenler, bir fıkra yüzünden iki fanatik polisin birbirini vurduğunu şaşkınlıkla öğrendi.
Isaac Asimov’un anısına…