esitleyici - gokce mehmet ay

Eşitleyici | Gökçe Mehmet Ay (Kısa Öykü)

Eylül güneşi ODTÜ’yü aydınlatırken, Mert laboratuvarın girişindeki kapıya kartını okutup içeri girdi. Koridorun sonunda vakum pompasının ayarıyla uğraşan Bora’ya selam verdi. Bora başını kaldırıp gülümsedi. Amerika’dan döndüğünden beri her gülüşünde gözlerinde hüzün vardı. Mert sırt çantasını köşedeki masaya koyup, hep yaptığı gibi hüznü görmemezlikten geldi. Arkadaşının neden üzgün olduğunu biliyordu ve yapacak bir şeyi yoktu.

“Bölüm başkanı gene seni arıyordu.” Bora elindeki anahtarı bırakıp başını kaldırdı.

“Ne istiyormuş?”

“Gene fazla güç kullandığımızdan şikâyetçi.” Bora vakum pompasını çalıştırıp sayaçları kontrol etti.

“Yahu MIT’de kullandığımın üçte biri enerji kullanıyorum. Kuantum hallerini korumak için bizden az enerji kullanan yok. Hala neden kızıyor?”

Mert gülümsedi. Bilgisayarın ekranından deney parametrelerini göz atarken Bora’ya seslendi.

“Makaleyi görünce bizi kutladı ama sanırım yukarıdan da ona baskı var.”

“Eğer bugün başarılı olursak, artık kimse bize baskı yapamaz.” Elinde gazölçer ile soğutucu hattını kontrol ediyordu. “Üçüncü hatta ufak bir gecikme var galiba, vanayı açar mısın?”

Mert vananın başına gidip döndürmeye başladı, eli vanada gözü Bora’daydı.

“Sen tamam dediğinde duruyorum.”

Bora gözünü sayaçlardan ayırmadan el salladı. Bir kaç dakika sonra da durmasını söyledi.

Mert bilgisayarın başına geçtiğinde sistem hazırlanıyordu.

“Bora, sen neden geldin abi buraya? Üst yönetimmiş, enerjiymiş uğraşmazdın.”

Bora güldü. Kontrolü bitirmiş bilgisayarın yanına gelmişti.

“Biliyorsun, Trump’dan beri artık Amerika’da kalmak çok zor.”

“İyi de zorlasan kalamaz mıydın?”

“Yok, be abi. Neyini zorlayacaktım? Evlilik dışında vatandaşlık vermiyor artık.”

“Evlenseydin oğlum. Sevgilin mi hayır dedi?”

Bora bir an daldı.

“Evlenip vatandaşlığı alsam ne olacaktı? Bizim çalışmamıza orada sadece Pentagon para veriyor. Onlar da benim gibi bir Ortadoğuluya proje vermezler.”

“Yahu seninki de MIT’de değil miydi? Ayarlayamadı mı sana bir şey?”

“Orada iş bulmak çok zor. Hem nereden çıktı bunlar? Neden bunu konuşuyoruz?”

Mert duraksadı. Bora insanın ruhuna işleyen gözlerini, ona dikmişti. Gerçeği söylemek istiyordu ama vaz geçti.

“Burada ne kadar mutsuz olduğunu görüyorum. Onu özlediğinin de farkındayım. Onun için söylüyorum.”

“Elbette özledim. Geçen ayki ziyaretinden sonra onun yokluğunu daha çok hissediyorum. Ama dönmem mümkün değil. Hem bugünkü deneyimiz başarılı olursa hiç sorunumuz kalmaz.”

“Haklısın sorun kalmaz. Ama başarısız olursa ya uçak korkunu yenmelisin ya da Dave’e burada bir şeyler bulmalıyız.”

Bora gözlerine ulaşmayan gülümsemelerinden biriyle karşılık verdi.

“Bugün her şey iyi gidecek bence, baksana ilk veriler çok iyi.”

Mert, ekranda kuantum eşitliklerine bakarken laboratuvarın kapısı açıldı. Kafasını kaldırdığında jilet gibi ütülenmiş takım elbisesi, elinde deri çantası ile bölüm başkanı Hasan Hoca’yı gördü.

***

Hasan Hoca tok sesiyle onları selamladı. Bora hocanın yanına koştu. Mert bir yandan üçüncü hattı kontrol ederken bir yandan da göz ucuyla onları izliyordu.

“Hoş geldiniz hocam, pek buralara gelmezdiniz.” Bora sitemkâr konuşmuştu ama Hasan hoca aldırmadı.

“Doğru, pek gelemedim Bora. O yüzden de burada yaptıklarınızı pek kontrol edemedim.”

“Ne demek istediniz hocam?”

Hasan Hoca, bir sandalye çekip oturdu.

“Bak Bora, seninle Türkiye’ye geldiğinde de konuşmuştuk. Burada işler dışarıdaki gibi değil.”

Bora hocanın karşısındaki sandalyeye oturdu.

“Evet, hocam. Konuşmuştuk.”

“Peki, neden özen göstermiyorsun?”

“Hangi konuda sıkıntı var?”

“Sen deneylerini yaparken kampüsün enerji sistemi çok zorlanıyor. Tek başına kampüsün enerjisini yüzde onunu çekiyorsun.”

Hasan elini cebine götürdü. Sigara paketine dokunup, sinirle elini çekti.

“Senin yüzünden her hafta rektörlükten şikâyet alıyorum.”

“Hocam, bakın daha önce de söyledim.”

Mert, ikisinin konuşmasını dinlerken üçüncü vanadaki değişimi kaçırmıştı. Plazma gazı sisteme yüksek debiyle akmaya başlamıştı. Düzeltmek için aceleyle vanaların başına koştu.

Vananın elle kontrolü de sıkışmıştı. Kuantum eşitleyicisi yüksek basınçtan zarar görebilirdi. Bora’ya baktı.

“Bora! Hat aşırı yüklendi.”

Bora dalgınlıkla Mert’e döndü. Mert aniden buzla kaplanan boruların şiştiğini görünce, aklına ilk gelen şeyi yaptı. Eşitleyiciyi ateşledi.

***

Eşitleyici, ne olduğunu bilmeyenler için koca bir pencere gibiydi. Bora kuantum seviyesinde başarılan eşlemenin makro seviyede de yapılacağına inanıyordu. Bunu başarmak için önce plazma fazında yarı kararlı bir nokta elde etmek gerekiyordu. Mert sisteme saldığı plazma gazının tungsten elektrotlardan geçen elektrik akımı ile göz alıcı bir plazmaya dönüştüğünü gördü. Sistem dengede olmadığı için plazma gaz basıncı arttıkça daralacak ve büyük ihtimalle seramik ucu yakarak duracaktı. Bora’ya baktığında, onun Hasan hocanın yanından deney düzeneğine doğru koştuğunu fark etti. Mert aşırı yükleme yüzünden seramiklerin erimesini engellemek için ne yapacağını düşünüyordu. Sistem aşırı yükleme ile çökerse tüm çalışmaları yok olurdu. Mert, Bora’nın sesiyle kendine geldi.

“Mert, lazerleri çalıştır. Aşırı yüklemeye girmeden dengeye almalıyız.”

Mert bilgisayarın başına koşarken, Bora yanından aceleyle ikincil lazer kümesine koştu. Mert lazerleri ateşlerken, Bora soğutucuyu çalıştırmıştı.

Evren karmaşıklığa doğru sakin adımlarla ilerlerken bir noktanın bir başka noktaya benzemesi imkânsıza yakındır. Mert de işe başlarken bunun farkındaydı. Oysa temelde, kuantum halleri birbirine benzetilebiliyordu. Makroda olmamasının sebebi birçok gücün üzerinde etkin olmasıydı. Plazma halinde ise etmenler daha sınırlıydı. Bora’ya göre lazerler plazmaya vurmaya başladığında kuantum halini değiştirmesi mümkündü. Doğru düzende yapılan lazer atışları ile binlerce kilometre uzakta bir noktayla burayı eşlemek teorik olarak mümkündü.

Mert ellerini gözlerine siper ederek sisteme baktı. Bora düzeneğin başındaydı. Mert lazerlerin, programladığı konuma uygun atışları aralıklı olarak plazmaya vuruşunu izledi. Aşırı yükleme ihtimali geçilmişti. Sistemi kapatıp yeniden kalibre edebilirdi. Bora yanına doğru gelirken bir anda plazma değişti.

Sanki zaman durmuştu. Hasan hocanın elinden düşen kalemi havada asılı kalmıştı. Odanın içinde iliklerine işleyen bir ışık vardı. Ayakları yere yapışmış gibiydi. Bora donup kalmıştı. Mert masayı sıkıca tuttu. Bir anda plazmadan gelen patlama ile Bora yere düştü.

***

Mert, arkadaşının ayağa kalktığını görünce bilgisayarın başına geçti. Hasan hoca yerdeydi ama sisteme ne olduğunu anlamak daha önemliydi. Laboratuvarda bir kaç masa devrilmişti ama yangın yoktu. Eşitleyici sakinleşmişti. Bora Mert’le göz göze gelip, başını salladı. Koşarak Hasan hocanın yanına gitti. Bölüm başkanına elini uzatıp onu kaldırdı.

“İyi misiniz hocam?” Mert verilerin gelmesini beklerken onlara baktı.

“Hayır, iyi değilim Bora.” Hasan Hoca, yerden aldığı kalemi ceketinin iç cebine koydu. “Aslında berbat durumdayım. Bugün sana biraz daha zaman vermek için gelmiştim ama bu kazadan sonra vaz geçtim.”

Bora’nın midesi kasıldı. Sırtından aşağı inen soğuk terleri düşünmemeye çalıştı.

“Anlamadım hocam.”

“Bölüm olarak senin bize uygun olmadığına karar verdik. En kısa zamanda kendine yeni bir yer bul.”

“Ne demek uygun değilim? Hocam, bölümde yayın sayısı en yüksek olanlardanım. Bunu vermemi istediğiniz onca derse rağmen başardım. Nasıl uygun değilim?”

Hasan Hoca ceketini düzeltti. Saçlarını eliyle toplayıp, gözlerini Bora’ya dikti.

“Bak Bora, senin tüm tuhaflıklarına katlanabilirdim. Ama şu geçen ay gelen arkadaşının, erkek arkadaşın olduğunu rektörlük öğrenmiş. Sorun çıkmaması için senin gitmeni istiyorlar.”

Bora şaşkınlıkla kala kaldı. Bora ona bakınca, Mert gözlerini kaçırdı. Onları beraber gördüğünde başına bunun gelebileceğini tahmin etmişti ama deneylerini tamamlayacak kadar zamanları olduğunu düşünmüştü.

“Hocam, Dave erkek arkadaşım değil. Sevgilim. Ne o lisede miyiz?”

Hasan hocanın gözleri fal taşı gibi açıldı.

“Sizin hocam, benim kiminle olduğuma dair yorum yapmaya hakkınız yok. Hangi cüretle bana bunları söyleyebilirsiniz.”

Hasan hocanın alnındaki bir damar kıpkırmızı yüzünde ortaya çıkıverdi.

“Ne demek böyle bir hakkım yok. Bak senin yüzünden rektörlükten laf işitiyoruz. Alacağımız projelere bile etkisi olacak bunun. CV’in iyi başka bir yerde de iş bulabilirsin. Ama burada bize zarar veriyorsun.” Mert kaçıp gitmek istiyordu ama deneyi kontrol etmeden çıkamazdı. Ekranda beliren ölçümlere bakınca şaşırdı.

“Hocam, ODTÜ’de tek ben mi varım sanıyorsunuz? Sandığınızdan daha çoğuz.”

“Haklısındır ama diğerleri güpegündüz el ele dolaşmıyor.”

Mert gülümseyerek Bora’ya seslendi.

“Ne var Mert?” Bora sinirle ona döndü.

Mert arkadaşının kızgınlığına rağmen gülümsemesine engel olamıyordu. Başıyla eşitleyiciyi işaret etti.

“Bora, bırak Hasan hocayı. Gel eşitleyiciye bak.”

Bora, boş gözlerle eşitleyiciye baktı. Eşitleyicinin penceresinde, laboratuvarının kirli beyaz duvarları yerine başka bir oda gözüküyordu. Bora odayı tanıyınca, yüzündeki umursamaz ifade kayboldu. Gözlerinde yaşlarla eşitleyiciye koştu.

***

Mert, Bora’nın eşitleyiciden geçişini korkuyla izledi. Tüm güvenlik önlemlerine dikkat eden Bora, hiç bir önlem almadan eşitleyiciden karşıya geçivermişti. Neyse ki sistem hatasız çalışıyordu. Hasan hoca yanına geldi.

“Ne bu Mert?”

“Hocam, oradaki oda MIT’de Dave’in ofisi.”

Hasan hoca sessizce birbirine sarılan iki adamı izliyordu. Cebinden bir sigara çıkarttı.

“Sanırım hocam, Bora’yı göndermek yerine artık onu burada tutabilmek için çalışmalısınız. Bundan sonra sizinle çalışmak istemezse rektörlüğün yeni bir bölüm başkanı bulması zor olmaz herhalde.”

Mert, Hasan hocayı ağzında sigara ile bilgisayarın önünde bırakıp, sistemi kontrole gitti.

Bora, elini eşitleyiciden sokup nasıl çalıştığını gösteriyordu. Dünyayı değiştirmişti ama umurunda değildi. Mert sistemin sorunsuz çalıştığını görünce arkasına yaslandı. Bora kuantum hallerini eşitlemişti, belki dünyayı da eşitlerdi.

Kapak Görseli: Christopher Ebarb

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

nebula

Spinoza’nın Hayaleti | Varlık Ergen (Kısa Öykü)

Varsayım. Bu kelimeyi herhangi bir yerde herhangi bir insandan duymuşsundur. Hatta sen de sık sık …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et