dune col

Çölde Kazı | Emir Alp Tunaboylu (Kısa Öykü)

“Krenik uyan,” dedi bir ses omzunu dürterek.

Krenik tepki vermedi.

“Hadisene uyan,” dedi ses tekrar ve bu sefer omzunu daha şiddetle dürttü.

“Tamam be!” diye bağırdı Krenik hiddetli bir şekilde. “Az sonra kalkarım. Hem ne var da beni uyandırmaya çalışıyorsun? Yorgun olduğumu sana söylemiştim”

“Yeni bir şey buldular. Bu seferki diğerlerinden çok farklı,” dedi ses heyecanla.

Krenik ona odadan çıkmasını işaret etti. Oda boşalır boşalmaz ayağa kalkıp yalpalayarak su sebiline doğru yürüdü. “Bu çöl gezegeninde ne zaman üç saatten fazla uyumaya kalksan deli gibi susuyorsun,” diye söylendi kendi kendine. Suyu büyük bir iştahla içtikten sonra çöl kıyafetini giyinmeye koyuldu. Kıyafetlerini giyinirken gözü tavana ve duvarlara ilişti, çadırın ne kadar küçük olduğunu tekrar hatırladı. Her ne kadar kendisi geleceğin arkeoloğu olarak görülüyor olsa da, bu görev için kendisine verilen çadır çocuklarınınkini aratmayan büyüklükteydi. “Piknik mi yapıyoruz, yoksa kazı mı belli değil,” diye söylendi yine.

Kıyafetler ise daha da beterdi. Cildi güneşin zararlı ışınlarından ve aşırı sıcaklıktan korumak için üstlerinden çıkaramadıkları o kalın ve basık zırh yetmiyormuş gibi, bir de zırhı rüzgârın taşıdığı kumdan korumak için etrafına altı kat kumaş sarmak zorundaydılar. Dışarıdan bakıldığında mumyaları aratmayacak cinsten bir görüntü oluşturuyordu.

Krenik, üstünü giyinir giyinmez çantasını sırtlanıp hemen dışarı fırladı ve birkaç adım ötede kendini bekleyen gruba doğru ilerledi:

“Ozol, durum raporu ver.”

“Efendim, kuzeydeki kazı gruplarından biri yeni bir türe rastladıklarını bildirdi. Ama biz onlardan biri olduğundan şüpheliyiz”

Onlardan mı? Bu gerçek olamaz!” dedi şaşkınlığını gizleyemeden. Bu şaşkınlığın ne anlama geldiğini iyi bilen Ozol, yanındakilere dönüp araçları hazırlamalarını işaret etti.

Görevliler koşar adımlarla kumgezerlerin yanına gitti. Gerekli ayarlamaları kısa süre içinde yapıp araştırma karargahından hızla ayrıldılar.

Kumgezer, çöl gezegenlerinde seyahat için özel olarak tasarlanmış yere yakın uçan bir kara aracıydı. Araç, ani sıcaklık artışları ve kum fırtınalarına karşı koruma oluşturabilmesi sayesinde tehlikeli görevler için bire birdi. Bu koruma esnasında kendi etrafında katlanır ve bir top görünümü oluştururdu.

Camdan dışarıyı izleyen Krenik, koltuğunda doğrulup Ozol’a bakarak, “Ne zamana varmış oluruz?” diye sordu.

“Uyduya göre gezegenin ekvatorunu geçmek bugün için riskli. Bu yüzden Moti’yi arayıp bize rüzgâryapan ayarlamasını söyledim”

Krenik tekrar arkasına yaslanıp dışarıyı izlemeye koyuldu. Dışarıda yirmi kişilik küçük bir kumsever sürüsü gördü.

Bu canlı türü, gezegende milyonlarca yıl önce yaşandığı tahmin edilen felakete başarılı bir şekilde adapte olması sayesinde yeryüzünün yeni efendisi olmayı başarmıştı. Kumsever, dışarıdan bakıldığında tüylü, ince ve geniş bir kâğıt parçasına benziyordu. Yapısı sayesinde hızla terleyerek sıcaklık dengesini koruyabiliyor ve fırtınalarda rüzgârı kullanarak hareket edebiliyordu. Kilometrelerce ötedeki yırtıcıları algılayabilen hassas gözlerini kumdan koruyabilmek için altı tane göz kapağına sahipti.

Krenik, sürü gözden kaybolduktan kısa süre sonra düşüncelere daldı. “Bu gezegen acaba benim sonum mu? Neredeyse dört yıldır buradayım ve hem bu sıcak hem de kum beni iyice yıldırdı. Ama bugünden umutluyum. Eğer bu gerçekten de onlardansa kariyerimin gidişatı bir anda değişebilir,” diye geçirdi içinden. Çok geçmeden sabah yarım kalan uykusuna devam etmeye başladı.

Daha iki saat olmamıştı ki omzunun dürtüldüğünü hissederek uyandı. Ozol’un konuşmasına fırsat vermeden çantasını sırtlanıp kumgezerden dışarı çıktı. Dört aydır gitmediği hava alanında herhangi bir değişiklik yoktu. Rüzgâryapanın hâlâ hangarda olduğunu fark edince gözleriyle Moti’yi aramaya koyuldu. Tam o esnada arkasından sessizce yaklaşan Moti, “Biz de sizi bekliyorduk,” dedi gülerek. Krenik ona dönüp, “Konuşacak vaktimiz yok, hızlı olmalıyız,” dedi. Tam hangara doğru yönelmişti ki, “Bekleyin, biraz dinlenin. Rüzgâryapan henüz hazır değil. Gerekli hazırlıkların yapılması en az bir saat sürer. Hem bu sırada olan biten hakkında konuşuruz,” dedi Moti kolundan tutarak.

Krenik direnmenin anlamsız olduğunu anlayınca gruba işaret ederek dinlenmelerini söyledi. Çantasından haritayı, araştırma kâğıtlarını ve çok-işlevli hesap makinesini çıkarıp masaya serdi. Ozol ve Moti’nin yanına geldiğini gördü. “Üzerinde bulunduğumuz bu çöl dünyası, araştırmacıların tahminine göre eskiden suyla kaplı, çeşitli iklimlerin bulunduğu ve üzerinde şimdikine nazaran çok daha fazla canlı yaşayan bir gezegendi. Fakat her ne olduysa gezegendeki sıcaklık ani bir artış göstermeye başladı ve bir felaket ortaya çıktı. Bu felaket yüzünden canlı türlerinin çoğu yok oldu ve gezegenin coğrafyası büyük ölçüde değişti. İşin ilginç tarafı, bahsettiğimiz bu felaket bir çeşit anomali.”

Ozol, Krenik’in sustuğunu fakat Moti’nin hâlâ boş gözlerle baktığını fark edince onun kaldığı yerden devam etti.

“Genel kanıya göre, gezegen felaketten birkaç on bin yıl önce bir çeşit akıllı-parazit türü tarafından istila edildi. Bu istila sonrasında doğal kaynaklar galaksinin başka hiçbir yerinde görülmediği kadar hızla yok oldu, atmosfer zarar gördü ve doğa kendini yenileyemeden solup gitti.”

Moti, tüm bu duyduklarının kendisinde uyandırdığı merakla, “Peki, bahsettiğiniz parazitlere ne oldu?” diye sordu. Krenik ona dönüp, “İşin korkutucu tarafı tam da bu noktada başlıyor. Çünkü gezegenin etrafında bulunan uydu mezarlığına bakılırsa bu sinsi hergeleler felaketten kısa süre sonra gezegeni terk etmişler. Yani anlayacağın nerede olduklarını bilmiyoruz,” dedi. Moti, çölde olmasına rağmen bunu duyunca bir ürperti hissetmiş gibi titredi. Ortamın gerildiğini fark etti. “En iyisi biz rüzgâryapanın hazırlıklarını kontrol edelim. Hadi gel Moti,” dedi Ozol konuyu değiştirmek için.

Krenik, ikisinin uzaklaştığından emin olduktan sonra makinede gerekli hesapları yapmaya koyuldu. Fakat tam o sırada birisi yanına koşarak gelip, “Efendim, Profesör Travn az önce gezegenin yörüngesine giriş yapmış,” dedi. Krenik bunu duyar duymaz eşyalarını özensizce çantasına tıkıştırıp hangara doğru koşmaya başladı. Baş rakibinin onu kendisinden önce görmesine izin veremezdi. Uzaktan onu gören Ozol ve Moti şaşkın bir şekilde birbirlerinin suratına bakmaya başladı. Krenik, onlar göz açıp kapayıncaya kadar yanlarına gelmişti bile. “Çabuk! Gitmemiz lazım,” diye bağırdı.  “Hem de hemen, şimdi!” Moti tam ağzını açacak oldu ama Ozol’un yanından fırlayıp gittiğini fark edince konuşmaktan vazgeçti ve o da rüzgâryapana doğru koşmaya başladı.

Rüzgâryapan, iki yanında korumalı pervaneler olan bir hava aracıydı. Pervanelerinden ötürü gürültülü olmasına rağmen çeşitli araştırmalar ve özel operasyonlar için sessiz modelleri de mevcuttu. Fakat ne yazık ki kahramanlarımız yeterli fonu bulamadıkları için ucuz ve gürültülü olanla yetinmek zorunda kalmıştı.

Kazı bölgesine yaklaştıklarında gürültü daha da arttı. Moti’nin kulaklarını tıkadığını fark eden Krenik, “Galiba kazı bölgesine yaklaştık. Bindiğimiz şu gürültü makinesi yetmiyormuş gibi şimdi de bu kumsondajlarına katlanacağız. Bunlar yüz yıllık falan mı yoksa?” dedi alaycı bir tavırla.

Rüzgâryapan, kumsondajlarının yakınındaki makine üssüne iniş yaptı. Krenik, uçar adımlarla araçtan inip makine üssüne doğru koştu. Ziyaretçi odasına girdiğinde Travn’ın orada olmadığını görünce rahatladı ve soluklanmaya başladı. Neyse ki hâlâ vaktim var. Eğer bu gerçekten onlardansa ilk gören ben olmak zorundayım,” dedi içinden. Onun odaya girdiği haberini alan makine şefi yanına gelip, “Bu şey gerçekten de inanılmaz,” dedi şaşkınlıkla. “Neredeyse altı yıldır buradayım fakat daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim”

Özel kıyafetleri giyip hızla araştırma odasına girdiler. Odayı kaplayan beyaz ışık, soğuk hava ve sessizlik Krenik’in içine huzur verdi. Sanki evini hiç terk etmemiş, hâlâ oradaymış gibi hissetti. Odanın ortasında bulunan kapsül, ortama daha da teatral bir hava katıyordu. Kapsülün içindekini gördüğünde ise hayatında şimdiye kadar duyduğu en büyük sevinci ve heyecanı aynı anda yaşadı:

“İşte bu her şeyi değiştirir,” dedi sessizce. Tam o sırada içeri özel kıyafetlerini giyen Ozol ve Moti girmişti. Moti bir anda, “Aman Tanrım!” diye bağırdı. “Daha önce pek çok teori okudum ama bundan bahsedenini hiç duymadım,” Ozol ise küçük dilini yutmuş gibi görünüyordu. Makine şefi, tıpkı diğer herkes gibi gözlerini kapsülden alamıyordu. “Arkeologlar çeşitli hayvan isimleri ortaya attı. Mesela ‘tavuk’ denen kuşun biyolojik olarak dezavantajlı olmasına rağmen ortalamanın çok üzerinde, hatta anomali seviyesindeki sayısı yüzünden onun olabileceğini düşündü. Bazıları ise ‘inek’ ve ‘koyun’ denilen memelileri örnek gösterdi, çünkü onlarda da durum aynıydı. Fakat kimse bunlar olabileceğini tahmin etmemişti.”

Krenik, gizemi çözdüğünü düşünüyordu.

“Çünkü onlar seri tüketim içindi. Şimdiye kadar karşılaştığımız fakat nasıl hayatta kaldıklarına ve neden böyle olduklarına anlam veremediğimiz tüm o canlılar, yüksek ihtimalle parazitler tarafından bu hâle getirildi.”

Ozol, gözleri kapsülün ışığıyla parlarken, “Çeşitli gezegenlerde başka hayvanları yiyen pek çok parazite rastlamıştık ama hayvanları bu hâle getirip yiyenini ilk kez görüyorum. Bu resmen vahşet!” dedi büyük bir dehşetle. “Nasıl olur da bir parazit, canlıların genetiğiyle ve doğasıyla oynayıp onları bu hâle getirebilir? Bu kadar kısa sürede resmen tüm doğayı sömürmekle kalmamış onun yapısıyla oynayıp ‘daha kolay tüketilebilir’ hâle getirmişler.”

Krenik, şaşkınlığını tam olarak üzerinden atamamış olsa da hâlâ düşünebiliyordu.

“Üstelik sadece tüketim için değil eğlence için de yapmış olmalılar. Çünkü şimdiye kadar rastladığımız bazı türler besin olarak verimsiz olmasına rağmen ‘köleleştirilmişlerdi’. Bu teori, habitatlarından ayrı noktalarda bulunan canlıları da açıklar,” dedi. Tam o sırada görevlilerden biri test sonuçlarını getirdi. Krenik önce kâğıda sonra da diğerlerinin suratına baktı.

“Sonuçlar gösteriyor ki yıllardır aradığımız şey aslında bir primatmış. Burada yazana göre adı Homo sapiens,” dedi.

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

nebula

Spinoza’nın Hayaleti | Varlık Ergen (Kısa Öykü)

Varsayım. Bu kelimeyi herhangi bir yerde herhangi bir insandan duymuşsundur. Hatta sen de sık sık …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et