AXXA’da Bir Çocuk | Gökcan Şahin (Kısa Öykü)

Genç mühendis, Mountain View’daki Geopec Teknoloji & Madencilik merkez binasının A bloğunda, birim müdürünün odasının önündeydi. Gergindi. Kravatıyla oynayarak oyalanıyor, gelip geçenlere amaçsız görünmemeye çalışıyordu. Kapı, yeşil yeşil ışıldamaya başlayınca derin bir nefes alıp içeri girdi.

“Söyle Willy,” dedi Birim Müdürü Jacob Nichols, başını masasının üzerini kaplayan ekrandan kaldırmadan.

“Axxa’da bir çocuk tespit ettik efendim,” dedi William Stewart bir çırpıda.

Bay Nichols hiçbir şey duymamış gibi birkaç saniye boyunca masasındaki ekrana göz gezdirmeye devam etti. Sonra burnundan derin bir nefes aldı ve her zamanki sakin sesiyle “Ne demek bu?” dedi.

“Geçtiğimiz fırtınayı biliyorsunuz… Orange-7 bölgesinde olan…”

“Evet?”

“Minik taşlardan zarar görmemeleri için tüm asteroit bekçilerine güvenlik istasyonlarına sığınmalarını emretmiştik.”

“Bana temel felaket kurtarma operasyonları dersi mi veriyorsun Willy? Sadede gel.”

“Axxa asteroidindeki tek kişilik güvenlik istasyonunda… şu anda bir kız çocuğu var efendim.”

Zaman durmuş gibi geldi William’a. Patron başını kaldırıp mavi bakışlarını ona dikti. Sağ kaşını hafifçe kaldırdı. Sonra tekrar masa ekranına indirdi. Bir şeyleri inceledi hızlı hızlı. “Gördüğüm kadarıyla Derin Enver adında bayan bir bekçimiz varmış orada. Ve kendisi 2013 doğumlu olduğuna göre şu an eee… otuz dört yaşında olmalı. Bana pek de çocuk gibi gelmedi.”

Ellerini göbeğinin üzerinde birleştirmiş olan William çekingence konuştu: “Sanırım bir güvenlik açığı oldu efendim.”

“Nasıl bir güvenlik açığı bu? Bir çocuğun orada bulunması nasıl mümkün olabilir?”

“Şey, şöyle izah edeyim. Hatta… Güvenlik istasyonunda bir de mektup bulduk. Her şeyi açıklıyor.”

“Mektup?” dedi patron kaşlarını iyice çatarak. Böyle yapınca vahşi bir yaratıktan farksız oluyordu. “Kâğıda yazılmış bir mektuptan söz etmediğini varsayıyorum. Öyleyse çifte güvenlik açığımız var demektir.”

“Hayır efendim, mektup güvenlik istasyonunun duvarına yazılmış. Bir bıçak aracılığıyla. Aslında ‘not’ demeliydim. Mektup yanlış bir ifade oldu.”

“Hımm.”

“Yazıyı okuyup bilgisayara geçirdim ve size e-posta olarak attım.”

“Günde milyonlarca e-posta geliyor bana. Anahtar kelime söyle.”

“Axxa ya da mektup olarak aratırsanız…” diye ciddiyetle cevap verdi genç mühendis, “benim gönderdiklerim arasında.”

Birkaç gözbebeği hareketinden sonra patronun masasının üzerine bir metin geldi. Canını sıkacak kadar uzun göründü gözüne. Bunun suçlusu karşısındaki mühendismiş gibi sert bir bakış atıp ofladı ve hızlıca okumaya koyuldu.

* * *

Ne olursunuz kızıma iyi bakın.

Er geç bir taş fırtınası çıkacak ve ben kızımı bu güvenlik odasına koyup hayata veda edeceğim. Eğer o güne kadar başarıyla saklayabilmişsem, fırtınanın ardından muhakkak fark edersiniz Elem’i. Sizin için ne kadar değeri vardı bilmiyorum ama burada olduğum süre boyunca canla başla çalıştım. Ne denilirse hakkıyla yaptım, madenci robotlara elimden geldiğince bekçilik, bakıcılık ettim. Tüm emeklerimin hatırına ne olur kızımı benim yerime sayın, Dünya’ya götürün, iyi bir aileye verin. Benim başka çarem yoktu, onun bir çaresi olsun.

Kızımın birinci doğum günü bugün. Sefil bir asteroit işçisinin kızı olarak doğması onun suçu değil. Biliyorum başkasının da suçu değil, kimsenin suçu değil. Kader böyleymiş, ne yapalım. Evet, hamile olduğumu gizledim işe girerken. Testlerde hile yaptım, buraya geldikten sonra da hiç açık etmedim kendimi. Burada, bir başıma doğurana kadar neler çektim, bir ben bilirim. Sağ ve sağlıklı olsun diye ne dualar ettim o güne kadar. Çok şükür ki öyle de oldu. Malzeme deposunda bir yer yaptım kızıma. Orada baktım. On altı saatlik mesai saatlerimde hiç göremedim bebeğimi, yanında olamadım, emziremedim. Göğüslerim şiştiğinde sütümü lavaboya sıktım, çünkü sık sık depoya inersem fark ederdiniz mesai saatlerinde. Zaten zamanım da yoktu ki. Bir an bile kontrolü bırakamazdım, siz de biliyorsunuz. Geceleri mesai bitince, robotlar donup da boynumdaki izleme cihazı deaktif olunca azıcık kalmış yorgunluk sütümle besledim yavrumu. Sadece o küçücük zaman diliminde yanında olabildim.

Bu stresi bilemezsiniz. Her an fark edilme korkusunu… Kızım o küçücük odada şimdi ne yapıyor duygusunu… ‘O zaman niye gittin asteroite?’ diyorsunuzdur belki. Ben istemedim ki. Mecbur kaldım. Dünyadan sürülmüş milyonlarca asteroit işçisinden biri olmak zorundaydım, çünkü orada hiçbir şansım yoktu. Kimsem kalmamıştı, iş bulmam imkânsızdı. O kadar insan açlıktan birbirini yerken ben bunu bulmuştum, elimin tersiyle itemezdim. Uzaktan bir tanıdık, aracı olmuştu. O biliyordu hamile olduğumu. Gerekirse çocuğu aldırmamı veya bilerek düşürmemi söyledi ama yapamadım. Yüklü olarak geldim, burada kendi kendime doğurdum işte. Kamera koymak, kayıtları inceleyip depolamak falan maliyetli oluyormuş size. Kamera olsaydı hiç şansım olmazdı, ama işe girerken boynumuza yerleştirdiğiniz aygıt, asteroit kulübesinde nereye gittiğimizi sürekli logluyor, tuhaf hareketleri bildiriyormuş. Yani anormal bir şeyler yapmazsam tehlike yoktu.

Kızımı verebileceğiniz hiçbir akrabam yok maalesef. Hepsi İstanbul depreminde öldü. Babası da yok. Depremden sonra psikolojisi bozulmuştu zaten. Bir gün çıkıp gitti, bir daha gelmedi.

Bu yazımı okuduğunuza göre ben ölmüşüm demektir. Belki yarın, belki bir yıl sonra, ama er geç tek kişilik güvenlik istasyonuna kızımı bırakacak ve ben göçüp gideceğim. Sizden tek bir şey istiyorum, birazcık olsun vicdanınız varsa Elem’ime bir hayat sağlayın, ne olur.

* * *

“Ne yapacağız efendim?” dedi William, Bay Nichols’un başını kaldırdığını görünce.

“Gayet açık değil mi? Axxa’da şu an çalışan kimse yok. Yani robotları çalıştıracak kimse de yok. Her dakika zarar ediyoruz. Hemen bir işçi gönderin.”

“Çocuk?”

“Uzay boşluğunda gezen organik çöplerden biri olacak elbette.”

William derin bir nefes aldı. Yutkundu.

“Ne bakıyorsun öyle?” dedi patron sertçe. “Hadi, işinin başına.”

“Emredersiniz efendim. Ama…”

“Ayrıca gereksiz yere on dakikamı aldığın için bir günlük ücretin kesilecek. Böyle basit vakalarda bana gelmeyin artık.”

“Peki efendim, özür dilerim.”

William masasının başına döndü. “Elem,” diye fısıldadı son bir kez. Bilgisayarından Axxa’daki güvenlik istasyonuna, içinde ne varsa uzaya boşaltma komutu verdi.

SON

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Felix Baumgartner’dan Önce O Vardı: Joseph Kittinger

Joseph Kittinger, Temmuz 1928’de Tampa, Florida’da doğdu. 21 yaşında havacılık öğrenci programı aracılığıyla Hava Kuvvetleri’ne …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et