İthaki Bilimkurgu Klasikleri Dizisi
81- Düşyılanı (Dreamsnake) / Vonda N. McIntyre
Vonda N. McIntyre, 1970’lerin feminist bilimkurgu hareketinin ön saflarında yer alan, arkadaşı ve işbirlikçisi Ursula K. Le Guin gibi, edebiyatta ve özellikle bilimkurguda yaygın görülen cinsiyetçiliğe meydan okuyan ileri görüşlü bir yazar. Düşyılanı ise bilimkurgunun üç büyük ödülünü alan türün sayılı romanlarından biri.
Nükleer savaşla yaralanmış Dünya’da insanlık küçük kasaba ve kabilelere dağılmış, dünya dışı varlıkların teknolojileri ve sırları, tek şehrin duvarları ardındaki herkese yasaklanmıştır. Yılan isimli şifacı ise bu yokluk dünyasında hastalıkları iyileştirmek ve aşı geliştirmek için yılanlarıyla dolaşarak zehrin gücünü kullanmaktadır.
Yılan, hasta bir göçebe çocuğa yardım ettiği sırada, nadir bulunan düşyılanı, korkusuna yenilen bir kabile üyesi tarafından öldürülür. Yılan’ın şifa vermeye devam edebilmesi için tek bir seçeneği vardır: Yeni bir düşyılanı bulmak. Bu yüzden çorak çöllerden radyasyon çukurlarına, bilgisini kıskançlıkla koruyan şehirden dünya dışı varlıkların sırlarına uzanan tehlikeli bir yolculuğa çıkmak zorunda kalacaktır.
İnsan hayatını tehdit eden bir dünyayı ve işlevsizleşmiş toplumları tek bir kişi ne kadar etkileyebilir? Şifa vermek sadece bedeni iyileştirmek midir?
Düşyılanı, insanların hasta ettiği bir dünyanın reçetesi.
82- Stepford Kadınları (The Stepford Wives) / Ira Levin
Ira Levin, Stepford Kadınları ve Rosemary’nin Bebeği gibi eserleriyle popüler kültürün haletiruhiyesini şekillendiren, eserlerinde gizem, korku, bilimkurgu gibi pek çok türün unsurlarını birleştiren bir yazar. Stepford Kadınları da normal denilenin gizlediği ürkütücülüğü ve kusursuz kadınlarıyla paranoyaya uzanan bir feminist gerilim romanı.
Connecticut’taki Stepford kasabası tüm varlıklı insanların, başarılı ve memnun kocaların, güzel ve saygılı eşlerin yaşadığı pastoral bir cennet köşesidir. Joanna Eberhart da bu kasabaya kocası ve iki çocuğuyla birlikte yeni taşınmıştır.
Başta her şey yolundadır. Stepford kusursuz bir kasabadır. Her şey gerçek olamayacak kadar iyidir. Ancak Joanna’nın canını sıkan bazı şeyler vardır. Her şey fazla kusursuz, herkes fazla mutlu, kadınlar fazla itaatkârdır. Stepford’ın karanlık kalbinin Erkekler Kulübü’nde attığından şüphelenmeye başlayan Joanna içinse hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
Stepford’ın kusursuzluğunun altında yatan gerçekler açığa çıkacak mıdır? Peki ya Joanna, Stepford tarafından yutulmaktan kendini kurtarabilecek midir?
Stepford Kadınları, erkek egemen toplumun kayan maskesi.
83- Callahan Günlükleri (The Callahan Chronicals) / Spider Robinson
Spider Robinson, 20. yüzyılın son çeyreğindeki bilimkurgu camiasının en yaratıcı ve güçlü seslerinden biri, yeri de Douglas Adams ve Terry Pratchett gibi yazarların yanı. Callahan öykülerini bir araya getiren Callahan Günlükleri ise absürt, sarsıcı, heyecanlı ve oyunbaz bir eser.
Callahan’ın Yeri, her zamandan insana ve her galaksiden uzaylıya kapısı açık bir mekân; müdavimleri ise normalin tam zıddı kimseler: zaman yolcuları, konuşan köpekler, alkolik vampirler, sibernetik uzaylılar ve birbirlerini önemseyen bir grup insan. Burası kötü kelime oyunlarının da iyi sohbetler kadar takdir edildiği nadir yerlerden biri.
Bir zaman polisi zaman suçlusunun peşine düşüyor, uzak gezegenden bir uzaylı içini dökmek istiyor, aynanın içinde hapis kalan bir adam yardım arıyor, intiharın eşiğindeki bir telepat özel gücünden kurtulmaya çalışıyor ve her birinin yolu Callahan’ın Yeri’ne düşüyor.
Tüm bunlar olurken Callahan’ın Yeri’nin müdavimlerini çok daha büyük bir görev bekliyor: Dünya gezegeninin sonunu getirecek komploya engel olmak.
Callahan Günlükleri, kitabın empat hâli.
84- Güneşin Altın Elmaları (The Golden Apples of the Sun) / Ray Bradbury
Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil, fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. Yazarın ilk derlemelerinden biri olan Güneşin Altın Elmaları ise Bradbury’nin erken dönem öykülerinden otuz iki tanesini bir araya getiren gerçek bir hazine.
Bir kupa dolusu güneş ışığı için roketle Güneş’e giden bir kaptan, deniz fenerine âşık olan bir deniz canavarı, sevildiğini hissetmek isteyen bir cadı, kişisel cennetlerini keşfeden astronotlar…
Sıradan yaşamın tuhaf, gizemli ve büyülü yanlarını, bilimkurgu ve fantazinin arasındaki sınırları esneterek anlatan öyküler içeren Güneşin Altın Elmaları’nda Bradbury aile, iktidar, hayal gücü, yalnızlık ve uygarlık gibi temaları kendine has dili ve üslubuyla işleyerek insanlık tarihinin dramatik bir özetini çıkarıyor âdeta.
İnsanlık başka dünyalara hasret olmaya mahkûm mudur? Yoksa tüm arzularımızı karşılayan bir dünya mümkün mü?
Güneşin Altın Elmaları, içtekini keşfetmek için çıkılan uzak yolculuk.
85- Neuromancer (Neuromancer) / William Gibson
William Gibson, adını bilimkurgu tarihine neon harflerle yazdırmış, siberpunk türünü âdeta tek başına var etmiş bir yazar. İlk romanı Neuromancer da yayımlandığı andan itibaren türün klasiklerinden birine dönüşen, birçok alanda etkisini hâlâ hissettiğimiz bir şaheser.
Yetenekli siberuzay kovboyu Case, işverenini soyarken yakalandığı için psikedelik bir ilaçla matrisle olan bağlantısını yitirir. Etten bir beden içinde sıkışan ve eskisi gibi matrise bağlanıp özgürce süzülmenin hayalini kuran Case, yaşadığı kanunsuz Çiba Şehri’nde hayatta kalmak için her türlü tehlikeli işle haşır neşir olur.
Ayna gözlüklü jiletkız Molly’nin onu Armitage isimli gizemli bir işadamı için kaçırmasıyla her şey değişir. Case’e matrise tekrar bağlanabilmeyi vadeden Armitage, ondan imkânsızı gerçekleştirmesini ister. Bu amaç uğruna Case, Molly’yle birlikte İstanbul’dan Dünya yörüngesine ve siberuzayın en derin köşelerine kadar uzanan, zorlu bir maceraya atılmak zorunda kalacaktır.
Siberuzayda yaşam, her şeyden daha gerçek olabilir mi? İnsanlar etten bedenlerini geride bırakabilirler mi?
Neuromancer, karşılıklı mutabakata dayalı bir halüsinasyon.
86- Tohumdan Hasada (Seed to Harvest) / Octavia E. Butler
Yalnızca kaleminin kuvveti değil aynı zamanda muhalif duruşu, ırk ve cinsiyet eşitsizliğine karşı tepkisiyle de döneminin en mühim figürlerinden biri olan tarihteki ilk kadın siyah bilimkurgu yazarlarından Octavia E. Butler, hem bilimkurguda hem de Afroamerikan edebiyatında bir dönüm noktası. Örüntücüler Dörtlemesi’ni oluşturan, yazarın reddettiği biri hariç tüm kitaplarını bir araya getiren Tohumdan Hasada ise Butler’ın kimlik ve dönüşüm temalarının kök bulduğu eser.
On yedinci yüzyıl Afrika’sında şekil değiştirebilen, iyileştirici güçlere sahip Anyanwu, güçlü ve yıkıcı bir varlık olan Doro’yla karşılaşır. Yüzyıllardır başkalarının bedenini çalarak hayatta kalan Doro kendi psişik insan türünü yaratmanın peşinde tüm dünyaya tohumlarını saçmaktadır.Doro’nun nasıl bir tiran olduğunu anlayan Anyanwu onda hem en büyük düşmanını hem de en yakın dostunu bulacaktır. Birbirinin yüreğine farklı sebeplerle korku salan bu ikiliyi, her nesilde yeni bir zorluk beklemektedir. Doro’nun mükemmelliğe en yaklaştığı kızı Mary, babasının planlarını öğrendiğinde kendisi gibileri özgürleştirmek ve insanlığa yeni bir rota çizmek için ona meydan okuyacak fakat bu rota, uzaydan gelen ve insanları değiştiren bir hastalıkla sınandığında kontrolden çıkacaktır.
İnsanlığın geleceği bir tasarıya göre şekillenebilir mi? Kurtuluş tohumunun kendi başına filizlenmesi mümkün mü?
Tohumdan Hasada, medeniyetin nasıl dönüştüğünün mitik hikâyesi.
87- Mümkünatı Yok (It Can’t Happen Here) / Sinclair Lewis
İki dünya savaşı arasındaki dönemin eleştirel yaklaşımıyla ünlü yazarı Sinclair Lewis, modern toplumsal gidişatı erkenden çözümleyip teşhis eden, akıl ve mizah dolu yaratıcılığıyla Nobel Ödülü’ne layık görülen bir yazar. En önemli eserlerinden Mümkünatı Yok ise dönemi için bir alternatif gelecek sunan ve sunduğu karamsar gelecek gerçekleşen ender alternatif tarih romanlarından biri.
1930’ların sonu yaklaşırken Avrupa savaşa, ABD ise başkanlık seçimine gidiyor. Demokrasi ve özgürlükler tüm dünyada ayaklar altında ve “Özgürlüğün Ülkesi”nin de geleceği eskisi kadar güvende görünmüyor. Herkesin aklında aynı korku, aynı soru: Faşizm bizim ülkemizde de galip gelebilir mi? Sıkı bir siyasi liberal olan gazeteci Doremus Jessup’ın aklıselime inancı tam olduğundan cevabı belli: Mümkünatı yok!
Ama süreç başka türlü işliyor, kim bilir kaçıncı defa tekerrür eden tarihin sahnesi bir tirana kalıyor. Bir kader seçiminin eşiğindeki ülkesini alternatif fakat çok da imkânsız olmayan, karanlık bir gelecekle yüzleştiren Sinclair Lewis, Mümkünatı Yok’ta demokrasiye neden ihtiyaç duyduğumuzu bir kere daha hatırlatıyor.
En güçlü ve gözü pek idealistlerin, insanlığın gelişiminin en büyük yaratıcıları olmak yerine onun en kötü düşmanları olmaları mümkün mü?
Mümkünatı Yok, eşikteki tehlikeye dair küçük bir uyarı.