İnsan türü mağara devrinden beri hikaye anlatıyor. Jim Crace’in “Taşların Dili” adlı romanında ilk hikayeci çok güzel anlatılmıştır. Bir av sırasında sakatlanan klan üyesi, ne diğer erkeklerle ava çıkabilir, ne de kadınların işlerini yapabilir. Klan organizasyonunda yeri kalmadığı için dolaşmaya, kendi yiyeceğini bulmaya başlar. Zamanla dolaştığı yerleri, gördüklerini anlatması için sofrada yer verilir olur. Artık daha iyi gözlemci ve anlatıcı olmuştur. Bir sonraki aşama anlatımlarını süslemektir.
Modern edebiyat Cervantes’in Don Kişot’uyla başlar. Matbaanın bulunmasıyla sadece zenginlerin sahip olduğu, çok pahalı eserler olmaktan çıkar. (Amin Maalouf’un Yüzüncü Ad adlı kitabında eski zaman sahafları, birkaç yüz altına satılan kitapları anlatılmıştır.) Fransız Devrimi’nden Sanayii Devrimi’ne kadar yazarlığın altın çağı yaşanır. 18. ve 19. Yüzyılda yaşayan orta gelire sahip biri olduğunuzu düşünün; henüz müzik çalarlar, radyo-TV yok. Tiyatro ve gezici kumpanyalar da her yerde ve her zaman bulunmuyor. Duvarlarınıza resim asabilirsiniz veya resim yapabilirsiniz. Ama her yere girebilen, dönemin sineması romanlardır. Kitap kolay taşınır, kolay ulaşılır ve okunur.
Dönemin yazarları bugünün ulaşılmaz sinema oyuncuları gibidir. Tek sıkıntı okur-yazar oranı düşüktür. Charles Dickens’ın romanları önce gazetelerde fasikül fasikül yayınlanır. Bu gazeteler okurlar tarafından sabırsızlıkla beklenir. Öyle ki New York limanında Charles Dickens’ın romanından yeni bölüm yayınlayacak gazeteyi bekleyenlerin izdiham yarattığından bahsedilir. Öyle bir dönemdir ki şairler ve romanların yeni eserleri için okuma günleri yapılır. Rus, Fransız, Alman yazarları efsane statüsüne ulaşır. Teknoloji geliştikçe, eğitim seviyesi yükseldikçe yazarlar daha çok insana ulaşır, gelirleri artar ama zamanla radyo-TV, sinema, internet ile gizemleri azalır.
Günümüzde sosyal medya ile yazar-okur ilişkisinde en kötü dönem yaşanıyor. Mesela fuar paylaşımlarına bakıyorum, o eserin gölgesinde kalması gereken yazar gizemi yok. Yazarlar yeni kitaplarının tanıtımlarını sosyal medyada öyle bir yapmak zorunda kalıyorlar ki, sanki pazarlamacı gibi oluyorlar. Yazarın tanıtımına büyük katkı sağlayan internet, akıllı telefon zamanla okuru ondan çalan rakipler de oluyor. Uzun zamandır bu sorun yükselişte ama çözüm nedir? Görünüşte çözüm yok. Orhan Pamuk, Hakan Günday gibi belli bir tanınırlık ve satış çizgisini geçenler sosyal medyadan uzak kalabiliyor ve kitap tanıtımı yapmıyorlar. Ama batı edebiyatına bakarsanız, burada aşılabilecek bir eşik yok. Rekabet çok ve en ünlüsü bile sosyal medyada yer alıyor. Stephen King, J. K. Rowling, Neil Gaiman gibi…
Şahsen en sevdiğim yazarlardan Stephen King, William Gibson ve Clive Barker’ı bile takip etmiyorum, zira paylaşımlar onları bir yazar seviyesinden, sıradan insan seviyesine indirgiyor. Üstelik ne kadar kaliteli olsalar bile. Örneğin sosyal medyada binlerce arkadaşı olan, kitap haberleri yüzlerce “like” alan yazarların kitap satışları bunun çok altında kalabiliyor. Arkadaşlık seviyesinde, o yazarı takip edenler, kitaplarını sosyal medya paylaşımlardan üst düzeyde görmüyor veya merak etmiyor. Küçük İskender şiirleri sosyal medyada en çok paylaşılanlardan, takipçi sayısı da birkaç yüz bin ama kendisi bir zamanlar kitap satışlarının bu sayıya göre azlığından yakınmıştı.
Bir de konunun internetten çıkan yazarlar boyutu var. Wattpad yazarları basılı kitaplarına kavuştu. Büyük satış rakamları, onlarca metrelik imza kuyruklarıyla geldiler. Batı edebiyatında yayınevlerine kabul edilmek için, önce eserlerini internette yazan yazarlar çoğaldı. Örneğin Andy Weir “The Martian” romanını internette yazdı. Bildiğim kadarıyla Ann Leckie’nin birçok ödül kazanan “Ancillary Justice” kitabı da internette doğanlardan.
Ya yazarlığın geleceği ne olacak? Yazarlar sürekli olarak okul etkinliklerini, fuar haberlerini, imza paylaşımlarını yapacak. Yeni kitapları çıktığında satması için sürekli bir tanıtım çabasında olacak. Okurlar bir tıkla yazara ulaşacak. Bunlar arttıkça yazar gizemi diye bir şey kalmayacak. Son yıllarda edebiyat kalitesinde bütün dünyada genel bir düşüş var. Bir yazarın zamanını çalacak o kadar çok şey var ki. Rus klasikleri mum ışığında yazılırken, bugün yazarın dikkatini bölecek sürüyle teknoloji var. Stephen King şunu tavsiye ediyor: “Yazdığınız odada televizyon olmasın.” Ama Stephen King benim gibi internet öncesi çağdan, hatta çoğu insanın evinde televizyon olmadığı, sinemayı sinemada seyrettiğiniz zamanlardan.
Yeni nesil yazarlar tek kanallı, siyah beyaz olduğu zamanları, telefonun sabit olduğu, bir operatöre numara yazdırıp beklediğiniz zamanları, cep telefonsuz, bilgisayarsız, internetsiz zamanları bilmiyor. Yazarlık ve edebiyat ölmeyecek ama yazarların gizemi ve kaliteli eser sayısı sürekli düşecek.
Olacak şey bu.
Hazırlayan: Orkun Uçar