Hugo Ödüllü Bir Kısa Roman: Uzaktan Kumandalı Kız

James Tiptree, Jr.’ın Hugo ödüllü kısa romanı “Uzaktan Kumandalı Kız“, İthaki Bilimkurgu Klasikleri‘nin otuz üçüncü kitabı. Öncelikle yazarından kısaca bahsetmek istiyorum. Aslında James Tiptree, Jr. gerçek değil, sadece bir kurgudan ibaret. Bir mahlas. Yazarın gerçek ismi, Alice Bradley Sheldon. Bu gerçeği yıllarca okurlardan saklayabilmiş Sheldon. Gerçi kullandığı başka bir mahlas da varmış: Raccona Sheldon. Renkli bir yaşama sahip olmuş Sheldon. Amerikan Hava Kuvvetleri için çalışmış, daha sonra eşiyle birlikte CIA’de görev almış, son olarak ise akademiye yönelip psikoloji üzerine yüksek lisans ve doktora yapmış. Ancak 1987’de hayatına son vermiş. Önce uyumakta olan kocasını, daha sonraysa kendisini öldürmüş.

İthaki Yayınları‘ndan çıkan “Uzaktan Kumandalı Kız”, Ursula K. Le Guin‘in önsözüyle başlıyor. Le Guin, bu önsözü Sheldon’ın 1978 tarihli “Star Songs of an Old Primate” adlı öykü derlemesi için kaleme almış. Le Guin, bu yazıda James Tiptree Jr.’ın aslında Alice Sheldon olduğunu öğrendiğinde yaşadığı şaşkınlığı şöyle dile getiriyor:

“Hayatım boyunca hiç bu kadar şaşırdığımı, şaşkın bir mutluluk yaşadığımı hatırlamıyorum.”

Le Guin, önsözde “erkeklerin yazma biçimi” ve “kadınların yazma biçimi” gibi önyargılardan bahsediyor. Sheldon’ın neden mahlas kullanmak zorunda kaldığı üzerine kafa yoruyor. Edebiyat tarihinden George Eliot/Mary Ann Evans örneğini veriyor. James Tiptree Jr’ın “gerçek öyküler yazan kurmaca bir karakter olduğundan gerçek hayatın veya gerçekliğin canlandırıcı bir eleştirisi” olduğunu dile getiriyor.

Dinle, zombi.” diyerek başlıyor kitap. Yazar, sanki okuru karşısına almış, ona bir masal anlatıyor. Arada sırada okura seslenmeyi, ona sorular sormayı, onu yönlendirmeyi unutmuyor. Bu şekilde, roman boyunca farklı ve dikkat çekici bir anlatım tarzı yakalanmış oluyor. Kitap, sıra dışı bir geleceği konu ediniyor. Reklamsız bir gelecek. İlk bakışta, her yeri saran reklamlardan bıkmış günümüz insanları için, reklamsız bir gelecek bir ütopya gibi gelebilir; ancak karşı karşıya olduğumuz dünya bir distopya. Ünlülerin tanrı mertebesinde olduğu, holovizyon teknolojisinin hayatı tamamen ele geçirdiği bir distopya.

Kahramanımız P. Burke, on yedi yaşında bir “hipofiz bozukluğu abidesi“, “çarpık göğüs kafesi ve asimetrik bacakları” ile bir hilkat garibesi. İntihar etmesi sonucunda kendini hastanede buluyor ve şans eseri, sefil yaşamı baştan aşağı değişiyor. Hastanedeyken GTX yayın şirketinden bir görevlinin ona sunduğu teklifi kabul etmesiyle yeni bir dünyaya adıma atıyor. P. Burke, GTX tarafından Carbondale’de yeni işine ve hayatına hazırlanıyor. Görevi, bir kabin aracılığıyla kukla bir bedeni yönetmek. Değiştirilmiş embriyolardan elde edilen ve plasental kabuktan ibaret olan kusursuz bir bedene sahip; ancak “uzaktan kumandayla onları yöneten bir operatör olmadan sebzeden farkı kalmayan” canlı kanlı bir kuklayı yönetmeyi öğreniyor P. Burke. Şirketin tahmin ettiğinden çok daha hızlı kapıyor bu işi.

“Sorun şu ki, Paul’u seven aslında sekiz bin kilometre ötedeki P. Burke. Elektrot macunu kokan zindanın dibinde yatan hilkat garibesi P. Burke.”

P. Burke, hazırlık eğitimini geçtikten sonra, bir tür uzaktan kumandayla yönettiği on beş yaşındaki kukla Delphi, dünyaya tanıtılmaya hazır hale geliyor. Delphi’nin görevi oldukça basit: Reklamların yasak olduğu bir dünyada, rol alacağı holoşovlarda kullandığı ürünleri teşhir ederek, ürünlerin gizli reklamını yapmak. Aşamalı bir kamuoyuna tanıtma programı kapsamında, ilk olarak önemsiz ve yerel bir holoşovda görünüyor Delphi. Seyirciler Delphi’yi beklenenden çok daha fazla seviyor ve onunla özdeşleşiyor. Böylece, Delphi kariyer basamaklarını hızla tırmanıyor. Delphi, anaakım programlarda yer alması için Şili’deki holokamera tesisine alınıyor. Kader ağlarını örüyor ve Delphi, tesiste GTX şirketinin yönetim kurulu üyelerinden birinin oğlu olan Paul Isham ile tanışıyor. Birbirlerine kör kütük aşık oluyorlar. Ancak Paul, Delphi’nin bir kukla olduğundan habersiz.

Paul, babasının aksine muhalif biri. Sisteme eleştirel bir gözle bakabiliyor. Mevcut durumdan oldukça rahatsız. Ancak yazar, Paul’un bu özelliğini gençliğine veriyor. Paul’un Delphi’yle yaptığı bir konuşmadaki şu cümleleri özellikle etkileyici:

“Haberlerde yalnızca insanların bilmesini istedikleri şeyleri gösteriyorlar. Ülkenin yarısı yanıp kül olsa bile onlar istemediği sürece kimsenin haberi olmaz. (…) Bütün dünyayı programlamışlar! İletişim kanallarını tamamen kontrol altına almışlar. (…) Düzeni sürdürmek, döngüyü devam ettirmekten başka bir planları olduğunu bile sanmıyorum. (…) Kocaman bir yalan ve çöp girdabı dönüyor da dönüyor, büyüyor da büyüyor ve hiçbir şeyin değişeceği yok.”

Hazırlayan: Ruhşen Doğan Nar

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Tükenmişliğin Ahlaki Sonuçları: Soylent Green

Nüfusun arttığı ve kaynakların neredeyse tükenme noktasına ulaştığı yakın gelecekte sıkı yönetim politikalarına geçilmiştir. İçme …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et