Geniş Kapsamlı Bir Bilimkurgu Derlemesi: Yeryüzü Müzesi

Amerikalı yazar Christopher Buckley, Ray Bradbury’nin Toplu Eserleri’nin önsözünde roman yazarlığını maraton, öykü yazarlığını ise sürat koşusuna benzetir (The Stories of Ray Bradbury, Everyman’s Library, 2010-vii). Kuşkusuz yerinde bir tespittir bu. Her iki edebi türün birbirine kıyasla zorlukları olmakla beraber bu benzetmeden yola çıkarak diyebiliriz ki maraton koşucusunun hızını ve enerjisini yönetebileceği uzun bir parkur vardır önünde, ancak kısa mesafe koşucusunun böyle bir lüksü yoktur: Yüz metrelik mesafede varını yoğunu ortaya koymak zorundadır. Bilimkurgu öykücüsünün işi daha da zordur: kısıtlı bir alanda, mümkün olan en az sayıda sözcükle, alışıldık dünyanın dışında bir kurguyu tasarlayıp okuyucuya sunmak durumundadır. Tam da bu sebepten her bilimkurgu öyküsü, karalamalarla kaplı bir eskiz defteridir: Yazar, siler, yazar, siler, tekrar yazarsınız, ta ki içinize sinen kompozisyonu oluşturana kadar. Bir bilimkurgu öyküsü, üzerine konan emekle çıktısının hacmi arasındaki orantısızlığı nispetinde cesaret kırıcı bir çaba haline de gelebilir. Bu haliyle her öykü, biraz da sabır sınavıdır yazan için.

Hal böyle olunca ben de elimdeki öyküyü, arka planında yazarının harcadığı saatleri, günleri, belki haftaları düşünerek okurum. Bu nedenle öyküye duyduğum yakınlıktan bağımsız olarak bilimkurguda öykü yazabilene gıptayla bakarım. Yeryüzü Müzesi’nin yazarlarına da gıpta ettim: Hepsi de kendi içlerindeki mücadeleden galip çıkmış yazarlardır benim gözümde. Öte yandan bir öykü derlemesindeki tüm öyküleri eşit oranda sevmek, hepsiyle aynı mesafede olmak, hele ki Yeryüzü Müzesi gibi türün farklı ekollerinde gezinen bir seçki için pek kolay değil. Bu, öykü derlemelerinin hem avantajı, hem dezavantajı, hem makûs talihi, hem de güzelliğidir. Bir roman sizi tavlar ya da tavlamaz; ama öykü seçkisinde mutlaka zevkinize göre tasarlanmış bir mücevher vardır. Bazısını kendinize yakın bulmaz, beğenmezsiniz. Ancak bu, içinize işleyen başka bir öykünün keşfi için ödenecek küçük bir bedeldir.

Yeryüzü Müzesi, bu anlamda geniş bir kapsama alanına sahip; baştan sona okunduğunda türün zaman çizelgesinde engin bir yolculuk vadediyor. Öykülere daha yakından bakmak gerekirse: Angyra: Geleceğin Ütopyası (Çağrı Mert Bakırcı) XIX. Yüzyıl bilimkurgusundan esintiler taşıyan modern bir ütopya. Birbirinden renkli ayrıntılarla geleceğin Ankara’sını günümüze taşıyan öykü, Edward Bellamy’nin klasik ütopyası Looking Backwards’ın (1888) yerel ve çağdaş bir yorumu olarak da okunabilir. Bilimkurgunun altın çağına selam duran İlk Temas (İsmail Yamanol), Hörgüç (Murat Doğan), Akıllı Kapı (Müfit Özdeş) ve Q.I.A.P (Feraye Şahin) ise, o dönemin tarz ve üslubuna ilgi duyan okuyuculara hitap edebilecek nitelikte. Yaşadığımız döneme daha çok temas eden bilimkurguları tercih eden okuyucular için Dünya Utanç Günü (Ruhşen Doğan Nar), Bir Sobeski Deneyi (Selin Arapkirli), Dünyanın Gizli Sahipleri (Kadri Kerem Karanfil), Robomorfoz (İsmail Yiğit) ve Bin Yılın Buluşu Cingöz (Sinan İpek) bu zamanın ruhuna uygun yazılmış, ilgi çekici öyküler. Tanrıların Doğuşu (Orkun Uçar), gelişkin yapay zekâya sahip bir sosyal medya uygulamasının hikâyesini finalde bir Asimov göndermesiyle bağlaması açısından sürprizli bir çalışma olmuş. Derlemenin siberpunk dokunuşu olan Matruşka (Funda Özlem Şeran) ise bu türün meraklılarını fazlasıyla tatmin edecek kalitede bir öykü.

Bilimkurgunun farklı edebi türlerle kesişimini ortaya koyan eserler de derlemeye renk katmış: örneğin Selim Erdoğan’ın Büyük Peri öyküsü, epey ustalıkla yazılmış bir “bilimkurgusal perili ev” hikâyesi; enikonu kasvetli ve ürkütücü. Gökcan Şahin’in A-T-G-C öyküsü ise gerilimi, gizem unsuru ve finale kadar yükselen temposuyla son derece başarılı bir polisiye bilimkurgu. Derlemede yer alan Selfie (Murat Başekim) ve Ruh (Aşkın Güngör) ise metaforlarla örülmüş anlatıları ve felsefi derinlikleriyle dikkat çekiyor. Solipsizmin sınırlarında gezinen Selfie, benlik ve ötekilik üzerine kurgulanmış, kendine has karanlık bir mizahı olan hayli ilginç bir öykü. İnsan türünün zaaflarını oldukça sert ve yadırgatıcı motiflerle ortaya koyan “Ruh” ise bir yapay zekânın, insanın var oluşa yüklediği anlamları keşfetme yolculuğunu anlatan sıra dışı bir hikâye. Tevfik Uyar’ın canlılık nedir sorusuna odaklanan öyküsü GAITA da bilimkurguyla mizahın keyifli bir bileşimi olmuş.

Yeryüzü Müzesi

Özetle Yeryüzü Müzesi, bilimkurgu evreninin uzak sarmallarında gezinen; türün her rengini, desenini sayfalarına taşıyan gerçek bir antoloji. Diğer taraftan amatör ve profesyonel ayrımı yapmaksızın geniş bir yazar yelpazesini okuyucuyla buluşturması, derlemenin zenginliği kadar hakkaniyetini de teslim etmeyi gerekli kılıyor. Ustalarla amatörlere eşit mesafede duran bir antolojide yazarlar değil eserler konuşur -ki konuşmaya değer kimi öykülerin amatörlerin de elinden çıkabileceğinin kanıtı oluyor Yeryüzü Müzesi.

Ne var ki Yeryüzü Müzesi’nde, yaşadığımız coğrafyanın izlerini taşıyan, toplumsal karakteristiğimizi yansıtan, yerel kültürle etkileşim içinde yazılmış öykülerin azlığı da dikkat çekiyor. Bilimkurguya yerellik katmanın zorluğu ve tuzakları malum: “Türkler uzayda” klişesine veya yerli dizi şablonlarına sarmalanmak gibi okuyucunun ağız tadını bozacak ihtimaller mevcut. Ancak zaten Batılı normlarla şekillenmiş bilimkurguda Asimov’larla, Clarke’larla aynı patikadan yürümek, bu sefer de yaratıcılık ve özgünlük açısından riskler barındırıyor. Yine de Yeryüzü Müzesi yazarlarının kalitesi, nitelikten ödün vermeden “yerli” bilimkurguyu üstlere taşımaya dair hayli ümit veriyor. Yerli bilimkurguda tüketim trendini üretime doğru yönlendirmek için “ithal ikameci” bir gayret gösteren Bilimkurgu Kulübü’nün yazarlara olan erişimi, kapsayıcılığı ve titiz ev sahipliği ise ayrıca alkışı hak ediyor.

Yazan: Özgür Tacer

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

arel universitesi soylesi

İstanbul Arel Üniversitesi’nde Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok Söyleşisi

Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’un yazarları İstanbul Arel Üniversitesi öğrencileriyle buluşuyor… Bilimkurgu Kulübü‘nün üçüncü …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et