“Ben hala iskelete bakıyordum, babaya, kardeşe, benimle aynı olana, hatta kendi kendime; etleri soyulmuş kemiklerime, kayaya gömülmüş çizgilerime, varolmuş olduğumuz ve artık olamadığımız o her şeye, hükümranlığımıza, suçlarımıza, mahvoluşumuza bakıyordum.”
Italo Calvino, 1923 Küba doğumlu İtalyan gazeteci, roman, kısa öykü ve deneme yazarı. Ziraat fakültesinde eğitim görmekteyken anti-faşist yazarların eserlerini okurken aynı zamanda Max Planck, Heisenberg ve Einstein’ın fizik çalışmalarına da ilgi duyuyordu. 1950’lerin başında İtalya Komünist Parti üyesiydi ve II. Dünya Savaşı sırasında Mussolini’ye karşı direnişçilerin yanında yer alıyordu. Bunlarla paralel olarak yazınının ilk dönemlerinde Neorealism etkisi görülür. İtalya’nın en önemli yazarlarından ve Büyülü Gerçekçilik akımının önemli temsilcilerinden biridir ve üne 60’ların başında Atalarımız üçlemesi ile kavuşmuştur. Daha çok, ölüm temasını ve kentleri Marco Polo ve Kubilay Han üzerinden şiirsel bir dille anlattığı Görünmez Kentler ve okuma etkinliğini ele aldığı Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitapları ile tanınır. Bir postmodernist olan Calvino, 1985’de beyin kanaması sonucu vefat ettiğinde İngiltere ve A.B.D’de eserleri en çok çevrilen İtalyan yazardı.
Kozmokomik öyküler, orijinal ismiyle Le Cosmicomiche, 1965 senesinde yayımlandı. İtalyanca yayımlanan eser, kısa sürede büyük ilgi çekti ve birkaç sene içinde başta İngilizce olmak üzere birçok dile çevrildi. Ülkemizde de ilk kez 1990’da yayımlandı. Calvino bir bilimkurgu yazarı olmamasına rağmen harika bilimsel öyküler yazıyordu. Çünkü Borges gibi önü alınamaz bir okurdu; fizikten biyolojiye, mimarlıktan felsefeye ve sibernetiğe kadar her şeyi okuyordu. Hem iyi bir bilim okuru olması hem de postmodernist olması ile 60’larda ortaya çıkan yeni dalga bilimkurgu yazarlarından farklı değildi öyküleri. Bu eserinde de işte bu harika bilimsel öykülerinden 12 tanesi mevcut.
“Değişimler içindeki dünyada, ben de değişimler göstererek yoluma devam ettim. Arada bir, canlı pek çok yaratık arasında, benim olduğumdan daha çok olmuş birine rastlıyordum: Geleceği bildiriyorlardı. Kendilerini benden üstün kılan her türlü ayrıntıya sahip olanlar, bana göre yüce bir durumdaydılar, bense, onların önünde ortalama bir yerlerdeydim. Ama gene de onların hiçbirinin yerinde olmak istemezdim.”
Calvino’nun hikaye anlatıcısı Qfwfq, hiçbir şeyin olmadığı, henüz “şey” denecek şeylerin bile olmadığı zamandan beri var olan antropomorfik bir karakterdir. Kitaptaki tüm karakterler de Xlthlx, Vhd vhd, G’d(w)n, Rwzfs, Z’zu ve De XuaeauX gibi okunması zor isimli antropomorfik kimselerdir. Qfwfq, birbirleriyle bağlantılı öyküler boyunca farklı formlarda bulunur ve geçmişe ait anılarını anlatır. Bir öyküsünde tek bir noktadır, diğerinde bir dinozor, bir başkasında ise Pfwfp ile hidrojen atomlarıyla misket oynar. Milyarlarca yıl önce var olduğu andan, günümüze dek yaşadığı tüm deneyimleri, bugünün sözcükleri ile betimler.
“…her şeyin boşluk hamurunda negatif olarak basıldığını, iz bırakmayan hiçbir şey varolmadığını, her olası şeyin, her olası izinin ve izlerin an be an uğradığı her değişimin, örneğin bir halifenin burnunda çıkan bir sivilcenin büyümesi ya da bir çamaşırcı kadının göğsüne konan sabun köpüğünün uzayın genel formunu, her boyutta nasıl değişime uğrattığını hiç akıldan çıkartmamamız gerekir.”
Ayık Uzaklığı’nda, henüz Ay’ın Dünya’dan şimdiki kadar uzakta olmadığı, hatta en yakın olduğu konumda, neredeyse denize dokunacak kadar yaklaştığı bir dönemi öykülüyor ve bunun içine bir aşk üçgeni ve fantastik unsurlar katıyor. Gündüzün Doğumu’nda, Qfwfq henüz yeni var olmuşken, evren bir gaz bulamacı halindedir. Işığın olmadığı evrenin bu eski döneminde, gaz yoğunlaşmaya başlar ve hidrojen-helyum atomlarından yeni elementler meydana gelir. Uzayda Bir İşaret’de, sınırları belirlenemeyen engin karanlık içinde karakterimizin işaret bırakma macerası anlatılırken, yaratım ihtiyacı sorgulanıyor. Tek Bir Nokta’da, Big Bang öncesine, algı ötesi bir zamana götürüyor bizleri. Renksiz isimli öyküde, Dünya’nın henüz atmosfere sahip olmadığı bir zamanda buluyoruz kendimizi; Dünya, ay gibi grinin tonlarından başka renge sahip değil. Atmosferin etkisi ve ışın kırınımı ile renklerin oluşmasının ve gezegenin renk kazanmasının anlatıldığı öykü Asimov’un İşte Tanrılar isimli romanını düşündürüyor.
Sonsuz Oyunlar’da, Qfwfq, arkadaşı Pfwfp ile hidrojen atomlarıyla misket oynar ve hidrojen atomlarından yeni atomlar oluşturur. Suda Yaşayan Amca’da, evrimin henüz balıkların yeni karaya çıktığı aşamasına gidiyoruz; karada ve suda yaşamaya romantik bir yaklaşım sergilenmiş ve kuşak çatışması ele alınmış. Var Mısın Bahse’de, karaterimiz (k)yK ile sonu gelmez iddialara giriyor. Yalnızca e ve pi rakamlarının var olduğu zamanda, bunlar üzerine tartışmaya başlıyorlar ve bu iddialar evren gelişimini sürdürürken devam ediyor. Konular öyle yerlere varıyor ki, galaktik spirallerin eğimlerini, Asurluların Mezopotamya’yı işgal edip etmeyeceğini, Arsenal – Real Madrid maçını ve Balzac’ın eserlerini tartışır hale geliyorlar. Favori öyküm Dinozorlar’da, evrim sosyolojik ve psikolojik olarak ele alınmış. Okuduğum en iyi öyküler ve öykü sonları arasında yerini aldı. Uzayın Formu’nda, üç karakterin birbirine paralel şekilde uzay boşluğunda düşüşü anlatılır. Işık Yılları, ışık hızı problemi, evrenin boyutu ve iletişim güçlüğü, sürekli izlenme korkusu ve yanlış anlaşılma endişesi üzerine şahane bir öykü. Sarmal’da ise kendini ve çevresini tanımaya başlayan bir yumuşakçanın hikayesini dinleriz.
“İnsanı insan yapan, o dünyanın ta kendisiydi; burada, dünyadan koparılıp atıldığımız bu yerde ise, ne ben bendim, ne de o eski oydu…”
Calvino’nun bu şahane öyküleri bilimkurgudan ziyade bilimin ve kurgunun ayrı ayrı bir araya gelmiş hali gibi. Her öykünün başında bilimsel bir bilgi verilmiş ve hikaye bu bilginin çevresinde yazılmış. Hatırlatalım ki bu bilimsel veriler 1965 ve öncesi döneme ait olanlar, içlerinde değişmiş ve gelişmiş olanlar bulunabilir. Ayrıca kitabın bulması pek kolay olmayan, Sıfır Zaman isimli bir devam kitabı da var. Daha sonra YKY, bu iki kitabı ve yayımlanmamış Kozmokomik öyküleri de içeren bir kitap yayımladı. Ayrı ayrı yazılan kitapların keyfe keder birleştirilmesini hoş görmediğim için tercih etmedim ama siz bu basımını kolaylıkla bulup okuyabilirsiniz. İyi bir bilimkurgu okuru ya da sıkı bir bilim okuru iseniz öyküleri yüzünüzde kocaman bir gülümsemeyle okuyacağınızı söyleyebilirim. Öykülerin başlarındaki bilimsel kısımlarla başbaşa bırakıyorum sizleri:
Ayın Uzaklığı
Sir George Darwin’e göre, bir zamanlar, Ay, yeryüzüne çok yakındı. Gel-gitler, ayın yavaş yavaş uzaklaşmasına yol açtılar. O gel-gitler, yeryuvarlağın sularında Ay yüzünden oluştular ve bu yüzden Dünya’nın enerjisi yavaş yavaş yok olur.
Gündüzün Doğumu
Güneş sisteminin gezegenleri, diye açıklıyor G.P. Kuiper, biçimsiz bir bulutsunun ve bir akışkanın karanlık dönemlerde yoğunlaşması sonucu katılaşarak oluştular. Her yan soğuk ve karanlıktı. Daha sonra, Güneş, bugünkü boyutuna varana dek küçüldü; bu değişim süresince de ısı yükseldi, yükseldi, bin dereceye vardı ve uzaya ışınlar yaymaya başladı.
Uzayda Bir İşaret
Samanyolu’nun dış kesimine yerleşmiş olan Güneş, tam bir galaksi devrimi için 200 milyon yıl harcadı.
Tek Bir Nokta
Galaksilerin birbirlerinden uzaklaşmalarının hızının ölçümleri Edwin P. Hubble tarafından başlatılmıştır. Buna göre evrenin tüm maddesinin uzayda yayılmaya başlamadan önce, tek bir noktada yoğunlaştığını saptamak olasıdır. Büyük Patlama ile evrenin ortaya çıkması on beş ya da yirmi milyar yıl önce gerçekleşmiş olmalı.
Renksiz
Kendi atmosferini ve okyanuslarını oluşturmadan önce, Dünya, uzayda dönen gri bir topa benziyor olmalıydı. Tıpkı bugün Ay’ın olduğu gibi: Oraya Güneş’in saçtığı mor ötesi ışınlar süzülmeden ulaşıyorlar, bu yüzden de renkler yok oluyorlar; işte bu nedenle Ay yüzeyindeki kayalar yeryüzündekiler gibi renkli olmayıp, ölü ve tekdüze bir gri renkteler. Dünya çok renkli bir görünüme sahipse, o öldürücü ışığı süzen atmosfer yüzündendir bu.
Sonsuz Oyunlar
Galaksiler uzaklaştıkça, evrenin seyrelmesi durumu, “exnovo” ortaya çıkan materyallerden oluşan yeni galaksilerle giderilir. Evrenin ortalama yoğunluğunu sabit tutmak için, genişlemekte olan her 40 santimetre küp uzay için 250 milyon yılda bir, bir hidrojen atomu oluşması yeterlidir. (Durağan Durum denen bu kuram, evrenin bir anda dehşetli bir patlama sonucu oluştuğunu savunan sava karşı ortaya konmuştur.)
Suda Yaşayan Amca
Kömürleşme çağında su yaşantısını terk eden ilk omurgalılar, akciğerli ve kemikli balıklardan geliyorlardı. Bunlar kara yaşantısına geçtikleri zaman gövdelerinin altındaki yüzgeçleri kıvırarak ayak olarak kullanıyorlardı.
Var Mısın Bahse
Sibernetik mantığı, evrenin tarihçesine uygulandığında, galaksilerin, Güneş Sisteminin, Dünya’nın ve hücresel yaşamın doğmamalarının olanaksız olduğu ortaya çıkıyor. Sibernetiğe göre, evren, pozitif ve negatif bir dizi “tepki” sonucunda oluşmuştur, bu önce ilkel bulutsu içerisinde hidrojen kütlesini yoğunlaştıran yerçekimi, sonra da birincisiyle dengelenen merkezkaç ve nükleer güç ile ortaya çıkmıştır. Sürecin harekete geçtiği andan başlayarak, bu zincirleme “tepki”lerin mantığını izlemesi olanaksızdır.
Dinozorlar
Bütün Jura ve Triasik dönemler boyunca büyüyen ve gelişen ve 150 milyon yıl boyunca anakaralarda tartışmasız egemenliklerini sürdüren Dinozorların hızla yok olmalarının nedenlerinin üzerindeki esrar henüz çözülememiştir. Bir olasılıkla, ikinci zamanın son dönemi olan Kretas çağında ortaya çıkan iklim ve bitki örtüsü değişimlerine uyum sağlayamamışlardı ve bu çağın sonunda tümü ölmüştü.
Uzayın Formu
Yerçekimi Alanının, uzayın eğimi ile maddenin dağılımını ilişkiye sokan denklemleri, kamu bilincine yerleşmeye başladılar bile.
Işık Yılları
Bir galaksi ne kadar uzaktaysa, o kadar hızla uzaklaşır. Bizden 10 milyar ışık-yılı uzaklıkta bulunan bir galaksinin geçiş hızı, ışığınkine eşittir; saniyede 300 bin kilometre. Yakın geçmişte keşfedilen “neredeyse-yıldızlar” (quasars) da bu eşiğe yakındırlar.
Sarmal
Yumuşakçaların pek çoğu için, görünebilir organik formun, bazı türlerinin yaşamında pek fazla önemi yoktur, çünkü onlar birbirlerini göremezler ya da diğer bireyleri veya çevreyi belirsiz algılarlar. Ne var ki bu (pek çok karından bacaklı kabuklu da olduğu gibi) onların bizim gözlerimize son derece canlı renkler ve biçimlerle görünmelerini engellemez.
Hazırlayan: Canberk İleri