Evren Tasarımında İdeal Toplum Yaratımı

Son Cephede Şafak‘ı ve Yüreğin Zafere Çağrısı‘nı tasarlarken vardığım sonuçlar, idealize bir toplumun nasıl olabileceğine dair uzun düşünce ve tahlillerin ürünüydü. Tabii idealizelik kavramının göreceli olduğunu unutmamak gerekir. Herkesin öncelikleri de, beğenileri de birbirini yüzde yüz tutmayacağına göre, ideal olarak kabul edilen ayrıntılar da kişiden kişiye değişebilecek, hatta konu üzerinde fikir beyan eden beyin sayısı arttıkça ortaya yüzseksen derece zıt savunular çıkabilecektir. Bütün bunlar arasında en isabetli ve gerçeğe en yakın tahminleri yakalayanlar ise, ideallik anlayışını geçmiş deneyimleri (şahsi veya tarihsel) en çok göz önünde tutarak ve uygulanabilirlik açısından en geniş insan sayısını hedefleyerek şekillendirenler olacaktır.

Evren tasarımımı yaparken bu son iki nokta benim için özellikle önem taşımaktaydı. İzlediğim çok sayıdaki yoldan biri de, bir insanın yaşam süreci boyunca karşılaştığı bazı “plastik” problemleri atlatma, hatta mümkünse onlarla hiç karşılaşmama olasılıklarını incelemekti. Gündelik toplum yaşamında sık sık burun buruna gelinen can sıkıcı durumların inanılmaz büyüklükteki çoğunluğunun “insan budalalığı” kapsamına girdiği verisi açıkça önümde duruyordu. (Veri: Doğal afetler, psiko-somatik olmayan hastalıklar vs.. dışında hayatta boğuştuğumuz herşeyi ya biz, ya da yaşamda yolumuzun kesiştiği diğer insanlar yaratır.) Eh, ben de kronik insan tatminsizliğinin rutin hale getirdiği yapay problemlerle haşır neşir yaşayanların yerine, vaktini gerçek “vartaları” belirleyerek üzerine gitmekle harcamayı uygun bulan insanları tasarlayıp anlatmayı yeğliyordum. (Böylesi benim için her zaman daha çekici ve doyurucu olmuştur.)

insan toplum

İşte bu “insan budalalığı” katsayısını düşürecek çare ve önlemleri belirlemenin en görünür yöntemi, öncelikle toplumsal eğilimleri ve yaygın tutumları inceleyip pozitif değişiklik olasılıklarının üzerine gitmekten geçiyor. Örneğin başınızın mahallenin kabadayı veletleriyle derde girmesini engellemenin en verimli yolu, size bu durumla nasıl başa çıkabileceğinizi isabetle gösterebilecek eğitmen(ler)inizin olmasıdır. (Zira hayatta en büyük desteği balık tutup yemeniz için önünüze koyanlardan değil, size balık tutmasını öğretenlerden alırsınız…) İdealize bir toplum, ulaşım aracı kullanmak için bile ehliyet talep ederken, insan yetiştirilmesi gibi önemli bir konuyu yetersiz ellere bırakmayı elbette ki reddedecektir. Yaklaşım, tarz ve beklentiler konusunda eğitim almış ehil kişilerin varlığı, büyüme ve olgunlaşma sürecindeki genç insanları yaşamak zorunda kaldıkları çok sayıdaki gereksiz gerilimden kurtaracak, güçlerini ve zamanlarını daha gerçekçi sorunlara eğilerek değerlendirme fırsatı tanıyacaktır.

Gelelim bir başka belirgin örneğe: İstismarların önünü kesmek amacıyla hazırlanmış bürokratik prosedürler, zamanla birikerek her türlü işin gerçekleşmesini yavaşlatan, hatta tamamen engelleyen bir yapı kazanırlar. İdealize bir toplumda ise istismarların engellenmesi farklı mekanizmalarla sağlanacak, zamanla işlevini yitirecek kör kuralların otomasyonuna terk edilmeyecektir. Hele bu şekilde istismarın yönü tersine çevrilerek kitlelerin çaresiz bırakılması yoluna asla gidilmeyecektir– (idealizeyiz ya…!)

2001-space-odyssey

Bütün bunların mümkün olabilmesi için, piramidin daha alt basamaklarını desteklemesi gereken başka sosyo-psikolojik ögeler de söz konusudur. Tıpkı dikdörtgen bir masanın üç köşesindeki bacakları üzerinde duramayacağı gibi, genel hedefi “gerçekleştirmek” yerine “başkaları pahasına istiflemek” olan bir toplum, bu tür düşünce tarzlarının doğruluğunu teorik olarak yakalasa bile hayata geçirmeyi başaramayacaktır..

Gelelim idealize toplum tasarımı sırasında eğildiğim ayrıntılardan diğer birine… İnsan tutumları, toplumsal alışkanlıklar, doğru seçime yönelme eğilimleri gibi “piramidin ortasında” yer alan başlıklar dışında, yolum zaman zaman oldukça özelleşmiş kavşaklardan da geçti. Örneğin tıp eğitimim bünyesinde insanların doğum sırasında karşılaştıkları güçlüklerin ayrıntılarını öğrenmek, beni kadınların hamilelik ve doğum yükünden kurtarıldığı bir tıbbi düzenleme tasarlamaya itti. Belki de şahsi beğeni ve tercihlerimin en çok etkisinde kalan konuydu bu, zira başkalarının insafına kalmış, çaresiz ve acı içinde insanlar görmeyi sevmeyen yönümü fena halde tırmalamaktaydı. İdealize evrenimin insanları da benim bu konudaki hassasiyetimi paylaşmış ve konuyla ilgilenerek çareler üretmişlerdi. Hatta bu sayede, içinde bir şey yaşaması fikrine karşı ağır alerjik reaksiyon gösteren kahramanımız bile bir bebek sahibi olma şansı bulmuştu…

ripley

“İdealizelik” arayışının gerçekte ne anlama geldiğini örnekleyebilmek için, hiç de idealize olmayan mevcut şartlarımızdaki son güncel haberleri “olay yerinden” aktaralım: Evren tasarımımdaki kadınları kurtardığım vartanın içine şahsen dalmış bulunduğum günlerde, işin rahatsız edici boyutunun tıbbi zorlukların çok daha ötesine uzandığına şahit oluyordum. Hani şu bilimkurgusal arkaplanda alternatif getirmeye çabaladığımız, “gerçekleştirmek” yerine “istiflemeye” odaklanmış olan toplum yok mu.. bırakın kadınlarını tatsızlıklardan sakınmayı, işi iyice ticarete dökmüş ve “endişeleri paraya çevirmeye” kilitlenmiş durumdalar. Eğer siz tüm hormon değerleri hamilelik dolayısıyla yükselmiş, endişe kumkuması haline gelmiş durumda değilseniz bile, onlar sizin yüreğinize çeşitli endişeler ekmek için her türlü bahaneyi üretmeye hazırlar.

Nasıl mı? Çok komik. Üç ayrı meslektaşımdan fikir alma şansım oldu ve her üçü de beni kendi hastanelerinin ameliyat odasına giden tuzağa düşürmek için üç ayrı risk durumu icat ediverdiler. Eğer hekim olmanın avantajını yaşıyor olmasaydım, ileri sürülen tüm bu sorunları gerçekten yaşadığımı sanacak ve ciddi bir gerilime girecektim. Dahası, son zamanlarda çevremde ameliyathaneyi boylamadan doğum yapmış hiçbir kadına rastlayamaz oldum… Bu her zaman için böyle değildi herhalde, ama görünüşe göre ülkemizdeki ekonomik durgunluk, insanların para kazanmak için her türlü yolun mübah olduğu sonucuna varmasına neden olmuş. Durumun Aliens‘da Ripley‘nin dile getirdiği çıkmazdan pek farkı yok: “Yaratıklar mı daha kötü, yoksa biz mi, bilemiyorum… Hiç değilse onlar lanet olası bir yüzde payı için birbirlerini okka altına göndermeye kalkışmıyor!”

İşte size oturup bilimkurgusal evren tasarımları yapmak için harika ve çok geçerli bir neden… Zira ben insanların böyle hareket etmediği, etseler bile nedenlerinin bu derece aşağılık ve her şeyi ezip geçen istifleme hevesleriyle şekillenmediği, hiç değilse büyük bir çoğunluğun böyle davranmadığı toplumlar tasarlamayı, zamanımı geçirmenin epeyce verimli bir yolu olarak kabul ediyorum.

Kim bilir, belki de bu konuda söylediklerim ve söyleyeceklerim birilerinin çağrışımsal içgüdülerinin telini titretiverir, ve belki de onlarla birlikte “tasarımlardan” ibaret kalan güzellikleri gerçekleştirmek için adımlar atacak düşünsel ve işlevsel donanımı oluşturuveririz…

Hazırlayan: Özlem Kurdoğlu

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

battlestar galactica

Battlestar Galactica’nın Bilimkurguda Bıraktığı Derin İzler

Battlestar Galactica, kendi yarattığı robotlar tarafından soykırıma uğrayıp kaçak durumuna düşen bir grup insanın hikâyesi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et