Eserlerin Telif Ömrü

Eserlerden gelen telif geliri bir yazar için üretmeye devam edebilmesi adına soluduğu hava kadar önemlidir. Ama telif konusu bazı eserlerin uzun zaman boyunca, bazılarının ise sonsuza kadar ortadan kaybolmasına da neden olabilir. Yakın dönemde Türk okuru, telifin çetrefilli dünyasının tehlikeleriyle karşılaştı. Hatırlayın, birkaç yıl boyunca Isaac Asimov kitaplarını okumak isteyenler kitap bulamadı, zira Asimov’un kızı Robyn Asimov eserlerin teliflerini vakıf çatısı altında toplamaya çalışıyordu ve kaotik bir durum söz konusuydu. Neyse ki bu uzun süreç başarıyla sonuçlandı da Asimov kitapları yeniden basılabildi.

Tek bir yazar için bile sancılı olan bu süreç, toplu eserlerde bambaşka bir boyuta bürünebiliyor. Hatta kimi eserlerin asla yayımlanamamasına dahi yol açabiliyor. Yakın zamanda İthaki Yayınevi’nden çıkan “Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri” bunun iyi bir örneği. Zira 1000 adetlik tek baskıyla sunulan ve bir daha basılamayabileceği açıklanan bir eserle karşı karşıyayız. Nedeninin telif sorunları olduğunu tahmin etmek çok da zor değil. Zira hem çok yazarlı hem de çok çevirmenli bir eser Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri. İlk baskı için bir şekilde tamamlanabilen yasal süreçler, sonraki baskılarda işkenceye dönüşmüş olabilir. Eh, yeni baskısı gelmeyince kitap ışık hızıyla tükendi ve şu sıralar sahaflarda uç rakamlara satılıyor.

Buna benzer zorluklara bir örnek de kendi edebiyatımızdan vereyim: 2003 yılında “Xasiork Ölümsüz Öyküler Yayınevi”nden “Ölümsüzler” adlı bir toplu öykü kitabı çıkarmıştık. İçinde 20’den fazla yazardan 28 öykü bulunuyordu. Öyküleri ilk kez bu kitapta yayımlanan yazarlar da vardı üstelik. İlerleyen süreçte bazıları ünlenip kariyer yaptı. Ölümsüzler bu açıdan da edebiyat tarihinde önemli yeri olan bir kitaptır. Bu önemine rağmen, yayınevimizin maddi imkanları nedeniyle sadece 750 adet basılabilmişti. Şimdi bu kitabın yeni bir baskısını yapmak istesek sizce ne olurdu? Evet, onca yazarı tek tek bulup sözleşme imzalattırmak gerekirdi. Bu da neredeyse imkânsız.

Telif konusu o kadar basit değil, çünkü özellikle edebiyatta eserler uzun ömürlüdür. Hala üç yüz, dört yüz yıl önce basılan kitaplar okunuyor. Geçtiğimiz yıl tüm dünyada en çok satan listelerinde distopya kitapları vardı. George Orwell’ın 1984’ü zirvedeydi. Mirasçıları belki de yazarın hayattayken kazandığından daha fazla para kazandı. Türkiye’de de Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna” adlı eseri çok satanların zirvesindeydi. Onun da mirasçıları yazarın yaşarken kazandığından çok gelir elde etti. Şimdi de film olacağı konuşuluyor. Öyle ya, eserlerin sadece kitap boyutu yok ki; bunlardan film, dizi çekiliyor, bazıları tiyatro sahnesine uyarlanıyor. “Yüzüklerin Efendisi”ni düşünün… Filmi, çizgi romanları, oyuncakları var; şimdilerde de 1 milyar dolarlık bir dizi olacağı haberleri ortalarda dolanıyor. Yine Harry Potter kitapları, filmleri, tiyatro uyarlamaları birkaç milyar dolarlık sektör olmuş durumda. Onun da telifleri, yazarı öldükten sonra bile para kazandırmaya devam edecek.

Eserleri çoktan klasikleşmiş, çok satan yazarların mirasçıları telif sorunlarını halletmek için vakıf kurma yoluna gidiyor. Asimov Vakfı, Clarke Vakfı, Tolkien Vakfı gibi… Ayrıca telifler, yarım asrı aşkın süreler sonunda anonimleşiyor. Telif süresi dolan eserlerse artık bir kamu malı haline geliyor. Ülkeden ülkeye değişkenlik gösterse de, telif hakları genel olarak yazar yaşarken ve öldükten sonraki 70 yıl boyunca devam ediyor (Ebette bunun istisnaları da var). Yani yazarı öldükten 70 yıl sonra, eserler telifsiz şekilde basılabiliyor. Bazı eserlerin birçok yayınevi tarafından basılabilmesinin arkasında bu anonimleşme bulunuyor. Ama bu durumda da yazarın istemediği gelişmeler ortaya çıkabiliyor: Eserlerin orijinal yapısı bozulabiliyor, kısaltılabiliyor ve hatta değiştirilebiliyor. Örneğin Cervantes’in Don Kişot’unu özgün haliyle kaç kişi okuyabilmiştir? Zira piyasadaki çoğu baskı kısaltılmış sürümünden ibaret.

Klasiklerde veya eserleri çok okunan yazarlarda durum bu… Ya yaşarken veya öldükten sonra kitlelere ulaşamamış eserlerin, yazarların durumları? Edgar Allan Poe, Howard Philips Lovecraft gibi yazarlar öldükten sonra tanınmıştır. Bu iki efsane yazar da yaşarken sadece az sayıda basılmış bir kitabını ellerinde tutabilmişlerdi. Örneğin ünlü filozof Friedrich Nietzsche’nin yaşarken 150 adet bastırdığı bir kitabı vardır. Kafka’nınsa hemen hemen tüm eserleri öldükten sonra basılmıştır. Bu isimler öldükten sonra kıymetlenenler. Bir de yaşarken ya da öldükten sonra değeri bilinmemiş yazarlar var. Kimisinin eserlerine sahip çıkacak bir mirasçısı bile olmamış. İşte bu şekilde kaybolup giden, okura ulaşmayan pek çok yazar ve eser bulunuyor.

Türkiye’de ortak eser yazan yazar az, hatta Metal Fırtına çıktığı zaman iki yazarlı olması çok garipsenmişti. Internet’ten kitap satan sitelerin çoğunda, yazar bilgisi olarak tek isme yer verilebiliyordu. Mesela bir sitede Metal Fırtına’nın yazarı Orkun Uçar görünürken, bir başka sitede Burak Turna yazıyordu. Daha sonra bu sorunu halletmek için yazılım değişikliğine gitmek zorunda kaldılar. Ayrıca ortak eserlerdeki sorun bununla da bitmiyor. Örneğin benim Metal Fırtına, Derin İmparatorluk, Zifir romanlarım ortak çalışma. Telif süresi bittikten sonra yayınevinin yeni sözleşme imzalaması lazım, ama bunun önünde bir sürü engel oluşabilir.

  • Yazarlardan biri sorun çıkarabilir; basılmasını veya önerilen şartları onaylamayabilir.
  • Yazarlardan biri ortadan kaybolabilir (bu durumda öldüyse bile hukuksal olarak ölü sayılana kadar mirasçısı olmaz).
  • Yazarlardan biri mirasçı bırakmadan ölebilir, mirasçısını bulmak uzun zaman alabilir.
  • Yazarlardan birinin ölümü durumunda miras karmaşık hale gelebilir; dava ile belirlenebilecek kadar çetrefilli manzaralar ortaya çıkabilir.
  • Yazarlardan birinin ölümü durumunda, mirasçısı yayınevine olmayacak şartlar koşarak kitabın yeni baskısını imkansız hale getirebilir. Örneğin yayın dünyasını ve elde edilecek gelirleri bilmeyen bir mirasçı, teliflere talip yayınevinden uçuk bir para talep edebilir. Muhtemelen bu durumda yayınevi sahibi, “Pek güzel, biz aramızda bir görüşüp sizi arayalım,” deyip bir daha da aramayabilir.

Yeryüzü Müzesi

Dediğim gibi toplu öykü kitaplarında sorun çok büyük. Bilimkurgu Kulübü’nden çıkan “Yeryüzü Müzesi”ne değinelim mesela… İçinde benim de olduğum 18 yazardan 18 bilimkurgu öyküsü bulunan bu eser 3. baskısını yapmak üzere. (Bu yazı yayınlandığında veya siz okurken çoktan yapılmış olabilir.) Peki, İthaki’deki telif süresi bittiğinde ne olacak? Belki bu 18 yazardan bazılarına ulaşılamayacak… Taşınmış, başka ülkeye göçmüş, kaybolmuş, münzevi olmuş olabilirler. Belki bir veya ikisi, “Hayır, istemiyorum,” diyecek, belki bir veya ikisi ölmüş, mirasçısı belli olmamış olacak. Belki sorunlu eserler çıkarıldıktan, yerlerine yeni öykü ve yazarlar eklendikten sonra yine basılabilir ama ilk baskısı ve orijinal hali tahmin edebileceğiniz gibi asla okunamayacak. Yani aldınız aldınız, bir daha bulamayabilirsiniz.

Aynı durum “Yüksek Doz Serisi” kitapları için de geçerli… “Yüksek Doz Gelecek” kitabında 5 yazardan, 5 bilimkurgu kısa romanı var: Umut Altın, Funda Özlem Şeran, Orkun Uçar, Gökcan Şahin, Serdar Yıldız. İkinci “Yüksek Doz” kitabı da aksilik olmazsa önümüzdeki ay okura ulaşacak. İsmini “Yüksek Doz Çürüyüş” olarak düşündüğümüz (Bu ismi ilk kez bu yazıyı okuyanlar öğreniyor) kitapta 5 yazardan, 5 distopya kısa roman var: Orkun Uçar, Umut Altın, Mert Süğlün, Cem Can, Kadim Gültekin. “Yüksek Doz” serisinin üçüncü kitabının çalışmaları da başladı. Bu sefer içerik “Kıyamet Ötesi” (Post-apokaliptik)… Daha sonra cyberpunk, noir, steampunk, polisiye, bilimkurgu aşk, istilâ, korku, gotik v.b… içerikler üzerine devam etmesini planlıyoruz. Peki, ileride efsaneleşeceğini, kült haline geleceğini düşündüğümüz bu kitapların telif süresi bittiğinde durum ne olacak? Her kitap için yazarların yeni sözleşme imzalaması lazım. Bu yukarıda örneklerini verdiğim gibi o kadar da kolay olmayabilir…

Sorun olmadığında bile arada mesafeler var: Örneğin Yüksek Doz Çürüyüş için sözleşme macerasını yazayım: Yazarlarımızdan biri Japonya’da yaşıyor. Önce ona sözleşme maili atıldı, çıkış aldı imzaladı ve Ankara’ya yolladı (bir hafta sürdü bu yolculuk)… Ankara’da iki yazarımız var; buluştular ve imzaladılar. Sonra üç imzalı sözleşme Bodrum’da oturan bana yollandı. Ben imzaladıktan sonra İstanbul’daki yazarımıza yolladım. Ve o da imzaladıktan sonra yayınevine ulaştırdı. Anlayabileceğiniz gibi çoklu eserler epey dertli. Yıllar geçecek, bu yazarların bazıları için çeşitli sorunlar oluşmuşsa kitaplar bir daha asla basılamayacak.

Bu durumda yapmanız gereken iki şey var: Yeryüzü Müzesi, Yüksek Doz Gelecek, Yüksek Doz Çürüyüş gibi kitapları, “Aman sonra alırım,” diye geciktirmeden bir an önce almak ve ödünç vermeden, kaybetmeden çok iyi saklamak. Yoksa kafanızı taşlara vurarak, “Neden çıktığı zaman almadım?” deyip yıllarca bir baskısını aramak ve çok pahalıya almak zorunda kalabilirsiniz. Kaderi bu açıdan kötü bir kitaba örnek vermek isterim: Çocukken babamın kütüphanesinde okuduğum “Gelin Taşı” isimli bir kitap vardı. Kapağı yırtık olduğu için uzun zaman yazarını da öğrenemedim. Daha sonra internet vasıtasıyla Yaman Koray‘ın romanı olduğu bilgisine ulaştım. Yaman Koray 2006 yılında teknesinde ölmüş. 1963 basımı Gelin Taşı romanının bugün yeni baskısı yok.  Okumak isterseniz tek çözüm sahaflarda veya Internet’te ikinci el satılırken denk gelmek.

Sözün özü, eserler yazarların çocukları gibidir. Çoğu, “Ben ölünce bunlar ne olacak acaba?” diye düşünür. Kimi şanslıdır, uzun zaman eserlerine ilgi gösteren okurları, sahip çıkacak mirasçıları, basmak için çabalayacak yayıncıları vardır, ama kimi de yalnız ve başarısızlık içinde ölür. Kim bilir okusak bayılacağımız, defalarca okumak isteyeceğimiz kaç eserin ve yazarın ismi zamanın kumları tarafından örtüldü?

Dedikleri gibi, insan asıl unutulduğu zaman ölür…

Hazırlayan: Orkun Uçar

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Yapay Zekâyı Stanislaw Lem ile Yeniden Düşünmek

Polonyalı bilimkurgu dehası Stanislaw Lem’i çoğunlukla felsefi bilimkurgu romanlarıyla tanırız. Oysa kendisinin tıp, gelecek bilim, …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et